Komisyon Adı:Plan Ve Bütçe Komisyonu
Konu:2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281) İle 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) Ve Sayıştay Tezkereleri A) Türkiye Büyük Millet Meclisi B) Sayıştay Başkanlığı C) Kamu Denetçiliği Kurumu
Dönemi:27
Yasama Yılı:4
Tarih:28/10/2020


2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Sayıştay Başkanlığı c) Kamu Denetçiliği Kurumu TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Teşekkür ederim.

     Sayın Komisyon Başkanı, değerli arkadaşlar; tabii, mükerrer sorular da var ama ben mümkün olduğu kadar hepsine cevap vermeye çalışacağım. Daha önce, sabah yapılan bazı değerlendirmelerde dile getirilen görüşler de var, onlara da değineceğim.

     Öncelikle, bu yayın konusuyla ilgili, arkadaşlar, bu konu sadece Türkiye'nin konusu değil. Ben farklı ülkelerde de komisyonların toplantılarının canlı yayınlanmasına dair hem mevzuat hem de uygulamayla ilgili araştırmalar yaptırdım. Komisyon toplantılarını yayınlayan ülkeler var ama yayınlamayan ülkeler de var. Prensip olarak komisyon toplantılarını yayınlamayan ülkeler var. Mesela, Belçika, Avusturya, İsviçre yayınlamıyor komisyon toplantılarını. Almanya'da da iki kamaralı Meclis var; biri yayınlama yönünde bir irade içinde ama diğeri yayınlamama yönünde irade içerisinde. Bunun dışında, komisyon toplantılarını tamamen değil ama karar vererek yayınlayanlar var; bir kısmını yayınlayan, bir kısmını yayınlamayan, bunun için ayrı karar alan, komisyon kararıyla yayınlayanlar var ve tamamen yayınlayanlar da var.

     Şimdi, burada teknik altyapı olarak TBMM Televizyonu'ndan, TV'den komisyon toplantılarını yayınlama imkânımız şu anda yok. Buna konuşmamda da değindim, TBMM TV 1994'te kurulmuş, teknolojik altyapısı olarak hâlen o altyapı kullanılıyor. Hatta bizim TBMM TV olarak çektiğimiz yayınları şu anki kanallar doğrudan yayınlayamıyorlar; o görüntüleri dönüştürmesi gerekiyor, HD'ye dönüştürmesi gerekiyor yayınlayabilmesi için. Şimdi, biz bu konuyla ilgili bir çalışma içerisindeyiz; inşallah, herhâlde önümüzdeki temmuza kadar bu konuda altyapıyı güçlendireceğiz ama internet üzerinden yayınla ilgili olarak, teknik olarak mümkün. Bu konuda sair zamanlarda da başka komisyonlarımızda, mesela, Anayasa Komisyonunda Anayasa görüşmeleri yapılırken de bu tür talepler oldu. Komisyonların bu konuda anlaşarak karar vermesi lazım. Dolayısıyla, bu Meclis Başkanının "Yayınlayalım." veya "Yayınlamayalım." diyeceği bir konu değil. Burada ya Komisyondaki arkadaşlarımızın karar vermesi veyahut parti gruplarının İç Tüzük bağlamında bir mutabakata varması gerekir. Daha önce olmuş mu yayınlama? Sayın Şener'in bahsettiği 1997 bütçesi üzerinde, 1996'da bir yayın faaliyeti var sadece, tek, münferit bir faaliyet -tabii, buna dair bir şey bulamadık da burada çalışan kameraman arkadaşların, eski çalışan arkadaşların beyanlarından hareketle- başlanmış bir iki gün kadar, daha sonra tartışmalar ve kavgalar üzerine yayına son verilmiş, bir daha da öyle bir yayın yapılmamış TRT üzerinden de.

     MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkan...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Sayın Tanal, bir dakika ya, hepiniz konuştunuz, ben konuşuyorum şimdi, müsaade et.

     Değerli arkadaşlar, yayınla ilgili durum bu.

     Şimdi gelelim sorulara, soruları ve konuşma sırasını takip ederek ben cevaplamaya çalışacağım.

     Değerli arkadaşlar, Sayın Şener'in konuşmalarıyla, değerlendirmeleriyle ilgili olarak iki önemli konu var. Bunlardan biri, yasama -tabii birçok arkadaşımız buna değindi- Parlamentonun yeni sistemde gücünün, etkisinin azaldığına dair. Tabii, malum, bu kiloyla ölçülen veya metreyle ölçülen bir şey değil. Bunu söyleyebilmek için sosyal bilimler alanında, siyasette elimizde ancak mukayese yapma imkânı var. Bu mukayeseyi de iki türlü yapabiliriz. Bir: Bu Anayasa değişikliği yapılmadan önceki sistemde durum neydi? Ona göre bizim şu anki eksiklerimiz nelerdir? Bunların tespitini yapabiliriz veya bir tane daha, belki beraber olabilir, başka ülkelerde durum nedir? Ona göre ne eksiğimiz var bizim yani neye göre azalmıştır, bunu söyleyebilmemiz lazım.

     Şimdi burada birçok arkadaşımız değindi, Sayın Bekaroğlu da değindi -birden heyecanlandım ben- dedi ki: "Bu konudaki sıkıntıların iki kaynağı olabilir. Bir: Mevzuat, Anayasa ve kanun. İkincisi ise uygulama." Ben böyle bir ayrım üzerinden konuşacağını zannederken tabii oraya hiç girmedi, başka konulardan bahsetti. Ama bu ayrım önemlidir. Burada bizim şikâyetçi olduğumuz hususlar Anayasa değişikliği sonrasında yeni sistemle alakalı mıdır, değil midir?

     Şimdi, önce yasamayla ilgili çok kısa, fazla detaya girmeyeceğim, çok konuştuğumuz konular bunlar. Meclisin iki temel fonksiyonu var: Birincisi yasa yapmak -yani yasama dar anlamıyla bu anlamda- ikincisi ise denetim fonksiyonu. Şimdi, önceki ile bugünkü arasında ne fark var sistem değişikliğinden sonra, bu durumda ne fark var? Bir tek fark var: Daha önce tasarı şeklinde hükûmetin öneri verme imkânı vardı, şimdi o kalktı. Sadece milletvekilleri öneri verebiliyor, buna "teklif" diyoruz. Peki, bu teklifler hükûmetle alakalı, orada hazırlanıyor falan tartışması ayrı bir tartışmadır. Mesela, buna dair şunu söyleyebilirim: "Etki analizi" dediğimiz bir şey var kanunlarla ilgili, yapılıyor farklı ülkelerde. Mesela, Amerika Birleşik Devletleri'nde Kongre çok gelişmiş imkânlara sahip olmasına rağmen etki analizi yapamıyor. Etki analiziyle ilgili talepler yine hükûmete gönderiliyor ve etki analizleri hükûmet tarafından yapılarak kanunlarla ilgili Kongreye gönderiliyor. Dolayısıyla, yasama faaliyetinde, aslında -Sayın Kuşoğlu'nun bahsettiği- hükûmetin bu faaliyetin içerisinde olması tabiidir ancak bunun nasıl olacağı, düzenlemeleri, şekliyle ilgili hususlar, bu yapmış olduğumuz yeni değişiklik bağlamında tartışılabilir.

     Burada yasamayla ilgili, önceki döneme göre mukayese ettiğimizde durum şudur: Daha önce, malumunuz, hükûmet Meclisin içerisinden çıkıyordu. Hükûmetin olabilmesi için güvenoyu alması gerekiyordu. Bir hükûmetin güvenoyu almasının anlamı, Parlamento içerisindeki çoğunluğun hükûmetin arkasında olduğudur. Dolayısıyla, eğer bir hükûmet varsa bu hükûmet güvenoyu almıştır ve Parlamento çoğunluğu bu hükûmetin arkasındadır. Bu bakımdan, yasama faaliyetini yöneten, kontrol eden, yönlendiren tabii ki hükûmettir çünkü çoğunluk zaten onun arkasında. Yani hükûmetin hazırlamış olduğu tasarılar -ki önceki dönemde bunun çok örneğini ortaya koyabiliriz, büyük ölçüde doğrudan hükûmet tarafından tasarılar geliyordu- veyahut da hükûmetin siyaseten uygun bulmadığı hâllerde hazırlamış olduğu, yine hükûmet tarafından hazırlanan metinler bir teklif olarak Meclise milletvekillerince veriliyordu. Bunun aksini düşünebilmek realiteye aykırı çünkü çoğunluk, Parlamento çoğunluğu hükûmetin arkasında çünkü güvenoyu almış. Dolayısıyla, yasama faaliyetini parlamenter sistemde hem teorik olarak -mevzuat bakımından- hem de pratikte tamamen hükûmet -siyasi iktidar- yönlendirir ve tek hâkimi siyasi iktidardır önceki sistemde.

     Şimdiki sistemde ise iki ihtimal vardır: Eğer Parlamento çoğunluğu Cumhurbaşkanının partisinden ve siyasi görüşünden ise evet, yine aynı şekilde siyasi iktidar yani yürütme yasama faaliyetini de yönlendirir ama ikinci bir ihtimal daha var, öncekinde olmayan bir ihtimal, önceki dönem parlamenter sistemde olmayan bir ihtimaldir bu, o ihtimal de şudur: Cumhurbaşkanının siyasi partisi ile Parlamento çoğunluğu aynı değildir. Böyle bir durumda ise yasama faaliyeti bu sefer yürütme tarafından kesinlikle domine edilemez, yönlendirilemez, Parlamento içerisindeki çoğunluğu teşkil eden milletvekilleri veya partiler tarafından yönlendirilebilir.

     Bu açıdan baktığımızda bu sisteme, yasama faaliyetinin yürütülmesi, yasalaşma bakımından süreçlere baktığımızda, yeni sistem öncekine göre en azından seçmene bu hakkı tanıyor, "Parlamento çoğunluğunu sen hükûmetten ayrı oluşturabilirsin, dolayısıyla yasama faaliyetini hükûmetten farklı bir gücün eline yasama içerisinde verebilirsin." diyor. Bu bakımdan bu sistem avantajlıdır, bir.

     İkincisi denetim kısmı. Fazla detaya girmeyeceğim. Denetimde ne yapıyoruz? Parlamento hükûmeti denetliyor. Önce enstrümanlar Bakımından... Anayasa'da sayılan denetim enstrümanları nelerdir? Sözlü soru -eski sistem için söylüyorum- yazılı soru, gensoru, araştırma önergesi, soruşturma önergesi, genel görüşme. Bunlardan hangisi yok yeni sistemde? Sözlü soru yok, gensoru yok, bunun dışında hepsi var. Peki, sözlü soru niye yok? Sözlü soru muhataba söylenir mesela burada karşı karşıya olduğumuz için sözlü soru sorabiliyoruz, şahıs burada yoksa sözlü soru, yazılı soruya dönüşüyor. Dolayısıyla Hükûmet, Parlamentoda bulunmadığı için sözlü soru kaldırılmıştır, onun yerine yazılı soru vardır, devreye girmiştir. Bir de gensoru yok. Gensoru niye yok? Bu sistemin tabiatı gereği yok çünkü güven oyu olmayan bir sistemde gensoru zaten olamaz. Niye? Hükûmet kurulurken Parlamento desteğini alıyor, güven oyu alıyor; gensoru, güven oyunun geri alınmasıdır. Hâlbuki, bu yeni sistemde Parlamento içerisinden çıkmıyor hükûmet, güven oyuyla oluşmuyor, doğrudan halk tarafından seçiliyor hükûmet; bu bakımdan, halk tarafından doğrudan seçilen bir Hükûmetin gensoruyla Parlamento içerisinde düşürülebilmesi sistemin tabiatına aykırıdır. Bu şuna benziyor, niye yok? Bunu hep o dönemde de anlattım, malum manuel vitesli araçlar var, otomatik vitesli araçlar var; manuelde debriyaj vardır ama otomatik viteslide debriyaj yok. Şimdi, otomatik vitesli araca binen arkadaşlarımız "Niye debriyaj yok, debriyajsız araba mı olur?" diyor. E, var işte, bu araba otomatik vitesli ve debriyajsız çalışıyor. Dolayısıyla bu sistemin tabiatı gereği gensoru meselesinin olmaması.

     Şimdi, bu, işin teorik kısmı, denetimle ilgili pratik kısmı ise şudur: Az önce bahsettim, eğer bir Hükûmet varsa Parlamento çoğunluğu Hükûmetin arkasındadır, niye? Çünkü güven oyu almıştır Hükûmet. Peki, güven oyu almış ve Parlamento çoğunluğu arkasında olan bir Hükûmeti siz nasıl denetleyebilirsiniz gensoruyla? Bakan mı düşüreceksiniz? Çoğunluğa sahip olan Hükûmet kendi bakanını niye Parlamentonun önünde düşürülmesine, gensoruyla düşürülmesine müsaade etsin? Bakanını değiştirecekse kendi değiştirir yani parlamenter sistemde gensoru mekanizmasının çalışabilmesi işin tabiatına, rasyonalitesine aykırı bir şey. Mecliste Hükûmetin elinde kontrol, çoğunluğu kontrol.

     Dolayısıyla eski sistemde, parlamenter sistemde denetim mekanizmaları da sadece kağıt üzerindedir ve çalışamaz. Ne zaman çalışır? Hükûmetin arkasında çoğunluk yoksa koalisyon hükümetidir, o zaman zaten Hükûmet düşer, kurulamazsa zaten seçim ortaya çıkar. Hâlbuki bu sistemde -yine aynı şeyi söylüyorum- yine 2 ihtimal var ve 2 seçenek var; birisi Cumhurbaşkanı'nın partisi Mecliste de çoğunluktaysa o zaman zaten bu denetim mekanizmaları aynen parlamenter sistemde olduğu gibi arzu edilen şekilde çalışmayabilir fakat ikinci bir şans var, önceki sistemde olmayan bir şans bu. Nedir? Parlamento çoğunluğunun Cumhurbaşkanı'nın partisinden farklı oluşması. Böyle bir durumda bu sistem Hükûmeti, siyasi iktidarı, Cumhurbaşkanı'nı çalışmasını zorlaştıracak şekilde güçlü bir denetim mekanizması kurma imkânına sahip. İşte bu Komisyona bakın, Komisyonla ilgili Anayasa'da hüküm vardı, Anayasa'da açık hüküm vardı, hatırlıyorsunuz değil mi? 40 kişiden oluşuyordu bu Komisyon ve Anayasa diyor ki "Bu Komisyonun yüzde 25'i zaten Hükûmetteki parti veya parti gruplarından oluşur, 40 kişinin 25'i, 15'i ise muhalefetten oluşur." Hâlbuki bu sistemde biz ne yaptık değiştirirken? Bu Komisyonu bir kere Anayasa'daki düzenlemeden çıkardık ve burada Komisyonun siyasi partilerin sayılarına göre dağılma, oranlarına göre dağılma imkânını getirdik. Bu çerçevede bu Komisyonun, eğer çoğunluk Cumhurbaşkanı'nın partisinden değilse burada, çoğunluğunun muhalefetten olacağı bir Komisyona dönüşür ve bütçeyi buradan arzu ederse çıkarmayabilir. Bu imkân bu sistemde var, önceki sistemde bu yok. Dolayısıyla hem teorik hem pratik bakımından, yasama ve denetim süreçleri bakımından hem teoride hem pratik imkân sunduğu noktada bu sistem önceki sisteme göre Parlamentonun gücünü artıran bir sistemdir ama buradaki sorun şuysa eğer dediğiniz "Burada kararlar istediğimiz gibi çıkmıyor." O sayısal bir problemdir, sayısal. Burada parlamentoda her şey olur, konuşulur, müzakere edilir, önergeler verilir, teklifler verilir ama sonuçta kararlar nasıl alınır? Sayısal çoğunlukla. Bunu kim veriyor, bu sayıları? Biz belirlemiyoruz, millet belirliyor. Dolayısıyla millet kime ne kadar güç vermişse o kadar güç kullanacaktır Parlamento içinde de. Ha, derseniz ki milletin verdiğinden daha fazla güç kullanmak istiyorum, ona müsaade etmez, Parlamento da Anayasa da ona müsaade etmez.

     DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Ediyor, ediyor.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Dolayısıyla değerli arkadaşlar, bu sistem hem yasama hem de denetim bakımından Parlamentonun gücünü teorik olarak artıran bir sistemdir, pratikte de buna imkân veren bir sistemdir.

     İkinci husus...

     ABDÜLLATİF ŞENER (Konya) - İnanıyor musunuz?

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - İnanıyorum, tabii ki, yüzde 100. Sizin Abdüllatif Şener olduğunuza inandığım kadar inanıyorum.

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, arkadaşlar, lütfen dinleyelim.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - İkinci husus Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ilgili Sayın Şener.

     DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Sayın Başkan, cevap...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Sayın Yavuzyılmaz ya...

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, lütfen ya...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Fonda fon müziği istemiyorum, lütfen... Ben sizi dinledim, tek kelime etmedik siz konuşurken. Ne bu cızırtı? Lütfen...

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, devam edin lütfen Sayın Başkan.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Şimdi, ikinci husus Sayın Şener'in değindiği -ki birçok arkadaşımız da değindi- Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ilgili husus. Şimdi, burada Anayasa'nın 104'üncü maddesinde Cumhurbaşkanlığına bir nevi yasamaya... Sayın Şener'in ifadesiyle şerik olarak Cumhurbaşkanlığını belirlediği söyleniyor, bu doğru değil. Bir kere, daha önceki sistemde -şimdi, dedik ya, önceki sistem ve dünya örnekleriyle mukayese yapalım- hükûmetin yetkileri neydi yasamayla ilgili olarak yani kanun düzenlemesi? Bir kere, KHK vardı, kanun hükmünde kararname; bununla ilgili Parlamentodan yetki kanunu alıyordu ve daha sonra düzenleme yapıyordu. O sizin eleştirdiğiniz, Anayasa'daki haklarla ilgili, haklar ve hürriyetlerle ilgili düzenlemelerdeki üçüncü bölüm ekonomik ve sosyal haklarla ilgilidir; KHK'yle de o alanda düzenlemeler yapılıyordu. Sizin de görev yaptığınız hükûmetlerde bu yetki dâhilinde ekonomik düzenlemelerin Bakanlar Kurulu tarafından KHK'yle yapıldığını... KHK ne? Adı üstünde: KHK, kanun hükmünde kararname; kanunla eşit. Hâlbuki Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kanunla eşit değil. Neden? İşte, Anayasa'nın 104'üncü maddesi: "Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir." Bir kere, konu olarak alanını esasen daraltmış. Yetmemiş, demiş ki: "Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri siyasi haklarla düzenlemez." Aynen KHK'deki sınırlama bu. Başka düzenlemeler var. "Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz." Çünkü Anayasa bazı konuları düzenlemiş ve altına demiş ki: "Bu husus kanunla düzenlenir." Tamam, kararname çıkamaz o konuda. Bir başka husus: "Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz." Bir konuda kanunda düzenleme varsa o konuda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkmaz, çıkarılamaz. Yine, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle varsayalım ki çıkartılmış, yani kanunda var ama Cumhurbaşkanlığı da bir kararname çıkartmış; "Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması hâlinde, kanun hükümleri uygulanır." diyor. Bu kime hitap ediyor? Hem uygulayıcıya hitap ediyor hem de genel olarak mahkemelere ama bilhassa idari yargıya hitap eden bir düzenleme bu, Anayasa Mahkemesine değil çünkü Anayasa Mahkemesine genel düzenlemeyle zaten Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin Anayasa'ya uygunluğunu denetleme yetkisi vermişiz. Anayasa'ya uygunluk, bu anlamda, kanun olan bir alanda kararname çıkartılmaması anlamına da geliyor. Buna bakacak ama "Uygulanır." diyoruz, bakın; kanunla arasında çelişki varsa kararname uygulanmaz, kanun uygulanır. Kim yapacak? Uygulamacı. Anayasa Mahkemesine değil. Onun için, burada Sayın Türkkan bahsetti: "Anayasa Mahkemesi iptal edene kadar yürürlüktedir, geriye yürümediği için de bu bakımdan uygulama yapılmış olur." Hayır, öyle değil. Burada gerek idari yargının gerekse uygulamacıların kanuna aykırı kararnameyi uygulamaması anayasal bir görevdir. Yine "Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hâle gelir." Bu kadar sıkı bir düzenleme dünyada benzer örneklerle mukayese edildiğinde hiçbir ülkede yok. Bir, Fransa; en uç örnek Fransa. Fransa Anayasası'nın 34'üncü maddesinde kanunla düzenlenecek alanlar belirlenmiş. Malum, anayasa hukukunda hukukçu arkadaşlar okurken, biliyorsunuz, "yasamanın genelliği" ilkesi vardır esasen, her konuda yasama yapılabilir; Fransa bu ilkeye aykırı bir düzenleme yapmış Anayasa'da; kanunla düzenlenecek alanları tek tek saymış, "Bunun dışındaki alanları Hükûmet düzenler." diyor.

     Amerika Birleşik Devletleri'nde bizimkine benzeyen, "executive order" denilen, Başkanın düzenleme yetkisi var, birçok var; bizim KHK'ye benzeyen, Kongreden yetki alarak düzenleme yapması var, bir de hiçbir yetki almadan doğrudan düzenleme yapma yetkisi var. Barack Obama ikinci döneminde 250'nin üzerinde çıkarmıştır, Kongreden geçmeyen silahlanmanın sınırlanmasına dair bir düzenlemeyi Başkanlık kararnamesiyle yapmıştır ve kanuna aykırılık da söz konusu değil. Amerika Birleşik Devletleri'nde yasama organı da Başkanın yaptığı düzenlemelere hiçbir zaman iptal edici veya değiştirici yönde bir hamle yapmamıştır.

     Dolayısıyla, bizim bu örneğimiz gerek önceki dönemle mukayese edildiğinde gerekse benzer ülkelerle mukayese edildiğinde bizim kararname meselesi Cumhurbaşkanına birincil derecede yasama imkânı vermiyor, Cumhurbaşkanlığı kararnamesini normlar hiyerarşisinde kanundan altta bir yerde konumlandırıyor. Anayasa Mahkemesinin denetimi de var, onunla da kalmamışız Anayasa'ya açıkça uygulanmayacağını eğer kanuna aykırıysa da söylemişiz. Dolayısıyla bu konuda ben birçok mevzu olduğu için, birçok arkadaşımız değindiği için bunları bahsederek bu konuyu geçmek istiyorum.

     Bir husus daha, yine Sayın Şener'in bahsettiği soru önergeleriyle ilgili konu değerli arkadaşlar, o da şudur: "Uyarılıyordu daha önce, bizim bakanlığımız zamanında." demişti, doğrudur çünkü İç Tüzük öyleydi daha önce. İç Tüzük hükmü daha önceki sistemde on beş gün süre veriyordu, on beş gün içerisinde cevap verilmezse bakanlık veya Başbakanlık tarafından tekrar uyarılacağını ve ek on günlük süre verileceğini söylüyordu. O uyarıların sebebi İç Tüzük gereğiydi. Dolayısıyla cevap verilmemesinin tespiti ve yeniden yazı yazılması da dâhil olmak üzere on beş, artı bu bahsettiğim süre ve artı on gün olarak bakıldığında süresi içerisinde cevapların verilme süresi toplamda -süresi içerisinde cevap verilme dediğimiz şey- otuz gün gibi bir zaman dilimini kapsıyordu. Hâlbuki biz yeni düzenlemede bu süreyi on beş güne indirdik, yarı yarıya. Dolayısıyla süresi içerisinde cevap verilmiyor dediğimizde, önceki dönemlerle bunları mukayese ettiğimizde tanınmış olan süre İç Tüzük gereği aynı süre değil. Aşağı yukarı 2 katı kadar bir süreyi daha önce kullanıyordu yürütme, bakanlar ve başbakanlar. Bu bakımdan daha önceki ikazlar bu sebeple yapılıyor ama bizim bir geleneğimiz var, Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanları bu konularda bakanlıkları uyaran yazılar yazıyor. Ne zaman? Bakın, bu yasama döneminde, 27'nci yasama Döneminde, 26/10/2018'de, 5/7/2019'da, 17/1/2020'de ve 10/8/2020'de Cumhurbaşkanı yardımcılarıyla, bakanlıklara yazılı soru önergelerinin cevaplandırılma durumunu gösteren bir yazı yazılmış, her birine ayrı ayrı kendi bakanlıklarıyla ilgili oranlar ve sayılar verilmiş, bu yazılarda yazılı soru önergelerine süresi içinde cevap verilmesi, verilecek cevapların Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına uygun olacak şekilde, soruları tam olarak karşılayan, yeterli ve tatminkâr nitelikte hazırlanması hususu iletilmiştir. Bu bakımdan, bizim ikazlarımız ki İç Tüzük'te yeri olmadığı hâlde bunları yaklaşık beş altı ay içerisinde gönderiyoruz. Faydası var mı? Faydası var. Ben size, burada birçok arkadaşımız dile getirdiği için isterseniz onlara da değineyim. Dönemler arası mukayese soru önergelerinde. Bakınız şu anda süresi içinde veya sonra bizim soru önergelerinde, 27'nci Dönemde cevaplanma oranı yüzde 64,57. 26'ncı Dönemde bu oran yüzde 45,4; parlamenter sistemin olduğu dönem 45,4. 25'inci Dönemi saymıyoruz kısa bir dönem. 24'üncü Dönemde yüzde 60,3 değerli arkadaşlar. Tekrar ediyorum: Bizim, şu anki 27'nci Dönemde yüzde 64,57, 24'üncü Dönemde yüzde 60,3. 23'üncü Dönemde yüksek, yüzde 85,8 ama 22'nci Dönemde yüzde 62,8. Dolayısıyla şu anda toplam orana baktığımızda 27'nci Dönem, içinde bulunduğumuz bu dönemde, soru önergelerin cevaplandırılmasıyla ilgili olarak oranımız önceki dönemlerin bir kısmından fazla bir kısmıyla da yakın bir oranda gözüküyor. Bu açıdan bunu söylerken "Soru önergeleri cevaplandırılmıyor. Meclisin itibarı, saygınlığı gitti." diyen arkadaşların, bunu neye dayanarak söylediklerine hayret ediyorum. Oranlar ve sayılar burada.

     Arkadaşlar, içerikle ilgili ....

     SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) ¬¬- Cevap olarak ne gönderiyorlar?

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Yeter, bir dakika. Tahammülünüz yok konuşmaya, dinlemeye.

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar lütfen...

     Buyurun Sayın Başkan, siz devam edin.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Arkadaşlar, içerikle ilgili olarak bilir misiniz bilmiyorum? Ben duyamıyorum sizi...

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Nitelik olarak?

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Nitelik meselesine gelelim.

     Arkadaşlar, bakın bir kere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen soru önergeleri, araştırma önergeleri dâhil, hepsi, hatta genel görüşme, kanun teklifleri dâhil. Bu konuyla ilgili gerek Anayasa'da gerekse, İç Tüzükte düzenlemeler var. Anayasa'nın, mesela 138'inci maddesi "Görülmekte olan bir davayla ilgili yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz." diye özel bir düzenleme yapmış Anayasa. İç Tüzükte 67/2 var ona ayrıca değineceğim, bazı arkadaşlarımız özellikle Sayın İpekyüz bahsetti. Yani bizim "Kürsüde söylediklerimizle sorular falan iade ediliyor." diye, ona değineceğim ayrıca. 67/2, kaba ve yaralayıcı ifade ama onunla kalmıyor, İç Tüzük 96'ncı maddesinde, yazılı soru başlıklı maddede düzenleme yapıyor. Soruların kısa, gerekçesiz, kişisel görüş içermeyen, kişilik ve özel yaşama ilişkin konular içermeyen mahiyette olması gerektiğini İç Tüzük yazıyor. Peki bunu İç Tüzük yazmışsa duvara asalım diye mi yazmış? Bunu ne yapacağız, nasıl bakacağız? Bu sorulara kim bakacak 96'ya göre uygun olup olmadığına? Meclis Başkanı tabii.

     Beyefendi, İç Tüzük 97'ye bakalım, diyor ki:

     "Sorulamayacak konular

     a) Başka bir kaynaktan kolayca öğrenilmesi mümkün olan konular." Hani, en çok şikâyet edilen "Link veriliyor." falan filan var ya; link veriliyor, niye veriliyor? Çünkü 97'de diyor ki: Başka kaynaktan kolayca öğrenilebilecek konularda soru sorulamaz. İç Tüzük 97 "Soru sorulamayacak konular" diyor. Yine tek amacı istişare sağlamak olan, mesela "Şu konuda ne düşünüyorsunuz?" diye sorular var, geliyor veya başka hususta. Bunlar istişare amaçlı sorular. Kaldı ki size bir şey söyleyeyim arkadaşlar: Ben bu iadeyle ilgili soruları ve araştırma önergelerini bizzat kendim okuyorum. Bu yorucu oluyor, biraz vakit de alıyor, bazen gecikme de oluyor ama bilhassa bunlar mutlaka bana geliyor ve iade kararı verilecekse bunu ben okuduktan sonra veriyorum bizzat. Eğer bu İç Tüzük 96, 97'ye bakılacak olursa, buna göre soru önergeleri iade edilecek olursa bunların çoğunun iade edilmesi lazım. Kişisel görüş, bir sürü yorum yapmış; arkadaşımız basın toplantısındaki gibi uzun, iki sayfa yazmış, arkasından sadece bir soru önergesi olsun diye usulen de bir soru eklemiş altına mesela. Kişisel görüş olmayacak, gerekçesiz olacak; bunlar İç Tüzük'ün hükmü, benim şahsi görüşlerim, kriterlerim değil arkadaşlar. Dolayısıyla bu iade meselesiyle ilgili olarak da İç Tüzük ve Anayasa'da Başkanlığa verilmiş bir yetki var ve bu kriterleri de İç Tüzük koymuş, Anayasa koymuş. Bununla ilgili olarak da bir değerlendirme elbette yapılıyor.

     İadelere gelince arkadaşlar: Bununla ilgili konuşan arkadaşlarımız oldu, ben size yine dönemler itibarıyla söyleyeyim: 23'üncü Dönemde yüzde 7,86'sı iade edilmiş, 24'üncü Dönemde yüzde 6,93'ü iade edilmiş, 25'inci Dönemde -saymayalım ama onu da söyleyeyim- yüzde 12,28'i iade edilmiş, 26'ncı Dönemde yüzde 8,6'sı iade edilmiş, 27'nci Dönemde yüzde 1,36'sı iade edilmiş. Yani oranlara baktığınızda bazı dönemlere göre belki üçte 1, dörtte 1, beşte 1 daha az iade var.

     Mesela, bahsetti, Sayın Paylan da bahsetti, ne dedi? Mesela "'Katliam' iade edilmiş." dedi. Hayır, 24 Şubat 2019'dan itibaren "katliam" iadesi yoktur, 1 tane gösteremezsin.

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Pogrom...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Pogrom var çünkü "pogrom" "soykırım" demektir "soykırım"ı iade ediyorum arkadaşlar. Siz "soykırım" dediğinizde iade ediyorsam ben bunu, onun yabancı dildeki veya başka bir dildeki ifadesini... Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nden -çok meraklısınız "külliye" deyince baktınız ya- bakın "pogrom"a bakın, ne diyor? Baktığınızda "soykırım" kelimesini dolanarak, onun yerine başka bir kelime kullanarak yazarsanız onu iade ederim, "soykırım"ı iade ediyorum. Ama onun dışında, bu konuyla ilgili olarak işkence falan... Yok, hayır "işkence" kelimesinden dolayı hiçbir iade yoktur. Sizin 3 önergeniz var, onu söyleyeceğim; birinde "pogrom" var, o sebeple iade edildi, evet, araştırma önergesinde; diğerlerinde ise -Sayın Gergerlioğlu, böylece sizin sorunuzu da cevaplamış olurum- gelen bir mektubu aynen koyuyorsunuz, soru önergesinde de o "Bu konuda ne düşünüyorsunuz?" diye yazılıyor. Bir kere, az önce söyledim, soru önergesiyse bu, kısa olması lazım, gerekçesiz olması lazım, kişisel görüşü açıklamaksızın olması lazım falan; bunların hiçbiriyle uymuyor. "İstişari mahiyette olmaması lazım." diyor "Ne düşünüyorsunuz?" diyorsunuz. İstişari mahiyette bu. Ondan sonra, araştırma önergesinde ise yazdığınız çirkin ifadeler var orada.

     Sayın İpekyüz'ün şeyine gelelim: Bu "kaba ve yaralayıcı" ifade konusu aslında tam da aynı maddede düzenlenmiş. Sayın İpekyüz, suimisal emsal olmaz. Aslında bizim bu soru önergeleri için yaptığımızı, İç Tüzük "Kürsüde de yapacaksın." diyor. 67'yi okuyorum "Konuşma üslûbu" başlığı, diyor ki birinci fıkrası: "Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhal, temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder. Başkan, gerekli görürse, o kimseyi o birleşimde salondan çıkartabilir." Uygulanıyor mu bu? Uygulanmıyor ama bunun uygulanmamasından rahatsızlık duyanlar da var milletvekili arkadaşlarımızdan "Bu hüküm varsa burada, o zaman Başkan Vekilleri, oturumu yönetenler bu hükmün gereği neyse onu yapmalıdır." diyorlar.

     İkinci fıkra "Başkanlığa gelen yazı ve önergelerde kaba ve yaralayıcı sözler varsa, Başkan, gereken düzeltmelerin yapılması için, o yazı veya önergeyi sahibine geri verir." diyor. Yani ikisinin de aslında özü aynı; biri kürsü için düzenlenmiş, biri bunlar için. Yani, siz diyorsunuz ki: "Kürsüde bu hüküm uygulanmıyor, burada da uygulamayalım." Uygulanması lazım, kürsüde de uygulanması lazım bunun; böyleyse, varsa. Yoksa değiştirelim "Hayır, değiştirelim." diyorsanız, değiştirelim.

     Sayın Gergerlioğlu, önergenin iade edilmesi -burada da olduğu gibi- düzeltilmesi için iadedir. Yani, siz onu, oradaki o kaba ifadeler... Açık küfür vardı bir tanesinde önergelerin.

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Hayır, hayır...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Vardı.

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - İşkenceyi reddetmek için.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Hayır, işkenceyi reddetme değil bu.

     Bu ifadeler çıkartılmak suretiyle verirsiniz önergeyi, kabul edilir. Nitekim, bu şekilde değişikliklerin olduğu önergeler kabul ediliyor. Meral Hanım'ın birçok önergesi var mesela ama daha sonra bunlar kabul ediliyor yani. Bu İç Tüzük bir yetki vermişse ve kriterler koymuşsa "Bunu uygulamayalım." diyemez kimse.

     Değerli arkadaşlar, devam ediyorum. Şimdi, gelelim Sayın Paylan'ın söylediği şeylere. Bakın, tutanak, şu anki Komisyon tutanağı, diyorsunuz ki: "Siz, Sayın Meclis Başkanı, bu düşman hukukları uygulanırken ne yaptınız, Meclisin itibarını korumak için ne yaptınız, Musa Farisoğulları'nın, Leyla Güven'in, Enis Berberoğlu'nun vekilliğinin düşürülme talimatı geldiğinde ne yaptınız? Eski Meclis Başkanı Cemil Çiçek gibi şunu dahi yapamadınız, 'Ben bunu dönem sonuna bırakıyorum, yargı süreci henüz tamamlanmamıştır, ben bunu okutmuyorum.' diyemediniz çünkü talimat öyle gelmişti." Yani, Cemil Çiçek böyle demiş size göre.

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yok, ben...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bir dakika, dur.

     "Çünkü, bakın değerli arkadaşlar..." Ben de diyorum ki: "Çiçek'le ilgili söylediğin yalan Sayın Paylan, yalan." Ha, ona siz daha... Tabii ben hukukçu olduğum için "Söylediğiniz yalandır." demek hakaret değildir ama birisine "yalancı" derseniz hakaret olur. Siz bana "yalancı" diyorsunuz burada, tutanakta var. Evet, burada aynen öyle diyorsunuz. Diyorsunuz ki: "Dönem sonuna bıraktı." Bakın "Dönem sonuna bıraktı, aynen, şahitleri var, şahitleriyle söylüyorum." diyorsunuz. Peki, sizin ben özellikle dağıtmanızı çok arzu ettim bunu görünce. Evet, ne dağıttınız siz?

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - İade ettim.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ha "İade ettim." Bir dakika, bir dakika, dur, o ayrı. Dönem sonuna bırakmış mı, dönem sonuna? Bakın arkadaşlar, 24'üncü Dönemde, Sayın Cemil Çiçek döneminde...

     (Uğultular)

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bir dakika, dur!

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar... Sayın Paylan, sakin ol!

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Sayın Cemil Çiçek döneminde 3 tane kesin hüküm var. Bunlardan birisi Kemal Aktaş, birisi Engin Alan, birisi Sebahat Tuncel. Engin Alan ve Sebahat Tuncel'inki aynı, söyleyeyim size: 22 Mayıs 2015 tarihinde Meclis Başkanlığına geliyor, hâlbuki biliyorsunuz, 7 Haziran 2015'te seçim vardı, Meclis 7 Nisan 2015 tarihi itibarıyla tatile girmişti. Meclis tatildeyken geldiği için Sayın Engin Alan ve Sayın Sebahat Tuncel dosyaları, onlar okutulamamış.

     Gelelim Kemal Aktaş dosyasına. Kemal Aktaş dosyası, 30 Mayıs 2012 tarihinde Meclis Başkanlığına gelmiş. O sırada, değerli arkadaşlar, bir kanun değişikliği var, 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun, değişiklik yapılıyor. Bakılmış ki o kanun değişikliğinin Kemal Aktaş'a etkisi var, beklenmiş. Ne kadar beklenmiş? Fazla değil, 30 Mayısta gelmiş, haziran ayı beklenmiş, 5 Temmuzda Kanun çıktığı için iade edilmiş. Bunun aynısını ben 2 arkadaşımız için yaptım, 2'si de burada. Birisi Sayın Gergerlioğlu, istinafta kesinleşen bir dosyası vardı. Ben 24 Şubatta seçildim, Ocak 2019'da dosyası gelmişti Meclise. Birisi de Meral Hanım'la ilgili; aramızda ufak bir hukuki tartışma var -paraya çevrilmesi- ama o konuyu da ben araştırdım. Daha önceki uygulamalar ve Meclis hukukçularının yaklaşımı ilk verilen cezanın geçerli olduğuna dair, o tartışma ayrı bir tartışma. Meral Hanım'ın da Haziran 2019'da dosyası geldi, istinafta kesinleşmiş dosya. Biz, beklemek suretiyle... Neden? O sırada birinci yargı paketi vardı, temmuzda, ağustosta falan konuşuluyordu, ekim sonunda kanunlaştı. Kanunlaşınca o paket, temyiz hakkı tanındı istinafta kesinleşen bazı dosyalar için. 2 arkadaşımız da temyize gittiği için istinaftaki kesinleşme ortadan kalktı, kesin hüküm, bu dosyaları iade ettik. Yani Kemal Aktaş'ın benzerini ben 2 arkadaşımız için 2 defa yapmışım, Kemal Aktaş'ınkini.

     (Uğultular)

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bir dakika... Bir dakika...

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, bir dinleyin, bir dinleyin.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Yani bu dönem sonuna bırakma meselesi yok. Bazı arkadaşlar bunu, hukukçu arkadaşlar da, Anayasa'daki 83'üncü maddenin üçüncü fıkrasını yanlış okuyarak şey yapıyorlar. "Dönem sonu" demiyor orada "üyeliğin sona ermesi" diyor, "Cezasını çekmesi üyeliğin sona ermesine bırakılır." diyor. "Dönem sonu" başka bir şey, "üyeliğin sona ermesi" başka bir şey. Üyelik nasıl sona eriyor? Sadece dönemin bitmesiyle sona ermiyor üyelik, kesin hükmün okunmasıyla sona erebiliyor, istifayla sona erebiliyor, milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir iş yapması hâlinde de sona erebiliyor. Dolayısıyla Anayasa bilinçli olarak "üyeliğin sona ermesi" demiş çünkü sona erme sebepleri var. Bu bakımdan "dönem sonuna bırakma" diye bir şey tamamen bir uydurmadır ne Anayasa'da var ne başka bir yerde. Öncelikle bunu düzeltelim. Kim yalan söylüyormuş açıkça ortaya çıksın.

     Cemil Bey'le ilgili bahsettiğiniz şey bir kanun teklifi bile değil. Hazırlattığı bir çalışmayı gruplara gönderiyor, diyor ki: "Böyle bir kanun teklifi yapılabilir." O da şu: "Ben dönem sonuna bırakayım." demiyor. Ne diyor? "Kesin hükümler dönem sonuna kadar Meclise gelmesin." diyor. Teklif verilmemiş, kimse teklif vermemiş, Cemil Bey de vermemiş, uygulama yok.

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bütün gruplara yazmış.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Yazmış da teklif yok ortada Sayın Paylan, verilmemiş bir teklif. Sen bana "Teklif verildi." mi diyorsun?

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Gruplara yazmış.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - "Cemil Bey okutmadı." diyorsun, okutmadı.

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - İade etmiş.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - "İade etti." Ben de iade etmişim. İade başka bir şey. Sen diyorsun ki: "Dönem sonuna bıraktı."

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - İrade...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ne iradesi! Bu irade...

     Meclise verilmiş bir teklif değil Sayın Paylan, Meclise verilmiş bir teklif değil. Aynı şeyi zaten yapıyoruz.

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Paylan...

     Sayın Başkan, siz devam edin lütfen.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Değerli arkadaşlar, bu konuyu böylece geçelim. Dolayısıyla sadece Cemil Bey zamanında değil, hiçbir dönemde dönem sonuna bırakılmış bir dosya yoktur. Meclis Başkanlığına gelip de kesin hükmü en fazla, en uzun süre bekleten benim Meclis Başkanı olarak. İsterseniz size 26'ncı Dönemde kaç kişinin vekilliğinin düşürüldüğünü okuyayım: 8 kişinin vekilliği düşmüş. Bir ay on üç gün bekletilmiş Figen Yüksekdağ Şenoğlu, Nursel Aydoğan beş gün bekletilmiş, Besime Konca iki ay bekletilmiş, Ferhat Encu on dokuz gün, Ahmet Yıldırım yirmi sekiz gün, İbrahim Ayhan yirmi sekiz gün, Osman Baydemir on yedi gün, Selma Irmak iki gün bekletilmiş sadece, hemen okunmuş gelen hükümler. En fazla ben... Niye? Sayın Berberoğlu ve diğer 2 arkadaşımız Sayın Güven ve Farisoğulları'yla ilgili olarak beni bir tek noktadan eleştirebilirsiniz "Niye çok beklediniz?" diye; budur, "Niye okuttunuz?" diye değil. Çünkü bakın, bir kere, Anayasa'nın 83'e 2'nci maddesi diyor ki: "Kesin hükmün Genel Kurula bildirilmesiyle sona erer." Dolayısıyla bekleme imkânı yok. Ne olmuş? Örnek verilebilecek bir tek şey Kemal Aktaş'la ilgili Cemil Bey'in yaptığı işlemdir, bir ay beklemiş. Ben ne kadar beklemişim Sayın Berberoğlu'nunkini? Sayın Berberoğlu'nunkini on yedi ay beklemişim, diğer 2 arkadaşımızınki de Ocak 2020'de gelmiş, o tarihten beri...

     ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Sayın Başkan, on yedi ay bekledin de Anayasa Mahkemesinin kararı...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Sayın Hakverdi, bak, pratisyen hukukçulukla olmaz bu işler.

     Bakın, bireysel başvurunun kesin hükme etkisi meselesi çok çok, sık sık atıf yaptığınız Sayın Gözler'in makalesini okudunuz mu? Okumadınız veya okudunuz da işinize gelmiyor. Bana da atıf yapıyor "Doğru söylüyor Meclis Başkanı." diyor Sayın Gözler yeni makalesini yayımladı elektronik ortamda. Sayın Gözler çok kıymetli bir akademisyendir.

     MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkanım...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Sana dipnotla atıf yapıyor, bana metin içinde.

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Başkan, devam edelim lütfen.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Değerli arkadaşlar, bireysel başvuru kesin hükmü ortadan kaldırmaz. Anayasa diyor ki: "Kesin hüküm Genel Kurula bildirilince üyeliği sona erer." Bireysel başvuru sonradan çıktı fakat bireysel başvuru kesin hükmü ortadan kaldırmıyor. Kesin hüküm nedir? Kesin hüküm, bir yargı kolu içerisinde dereceler içerisinde farklı mahkemelerin nihayetlendirdiği ve artık o yargı kolu içerisinde başka bir başvuru mercisinin kalmadığı bir hükümdür. Nedir bu? Ceza yargılamasında ilk derece, bölge adliye, istinaf ve nihayet temyiz, Yargıtay kararıdır. Kesin hüküm burada biter; hüküm, kesin hükümdür. Bireysel başvurunun etkisi dikey değildir yani Yargıtayın etkisi dikeydir, dosyayı bozdu mu kesin hüküm olmaz zaten, aşağıda mahkemelerin bu dosyaya yeniden bakması icap eder. Bireysel başvurunun etkisi yatay bir etkidir. Bu, sadece bizde değil, Almanya'da da bireysel başvuru kabul edildikten sonra uzun süre tartışılmıştır. Yerel mahkemelerin bizdekine benzeyen kararları vardır, uymama kararları. Sonra bir yol bulunmuştur bu konuda, mesafe alınmıştır. Bireysel başvuru...

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Başkanım, kırk dakika oldu konuşmaya başlayalı. Lütfen, özetlersek... Cevap veremediğimiz kısımları da yazılı olarak alabiliriz.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Öyle mi? Tamam, bitiriyorum.

     Şimdi, değerli arkadaşlar, bireysel başvuruyla birçok arkadaşımızın bahsettiği ortak bir konu bu, bireysel başvuruyla ilgili Anayasa Mahkemesi karar verdikten sonra Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un 50'nci maddesinin (2)'nci fıkrasında eğer yargının bir işlemiyle, kararıyla ilgili ihlal söz konusuysa -ki budur bu konuda- ne yapılacağını söyler. Buna yeniden yargılama kararını verir ve kendisinin belirlediği ilgili mahkemeye gönderir. Anayasa Mahkemesi bunu yaptı. Anayasa Mahkemesinin kararını niye hiçbir arkadaşımız tartışmıyor, niye yirmi iki ay sonra karar çıktı? Yirmi iki ay, verilecek karar belli, dokunulmazlığı var ki ben bunu inkâr etmiyorum, ben bunu Anayasa Komisyonunda söyledim, rapora yazdım, benim görüşüm budur. Her seçim yeni bir dokunulmazlık kazandırır, bunu söyledim ben, komisyonda da söyledim. Yargıtay farklı karar verdi ama ben kararı beğenmiyorum diye uygulayamam, uygulamam diyemem ki. Anayasa Mahkemesi bu kararı verecek, yirmi iki ay geçiyor ondan sonra veriyor kararı. Peki, ne zaman verecek? Yirmi iki ay, öncesini de hesaba katarsanız, Kasım 2018'den öncesini de aşağı yukarı yirmi beş, yirmi altı ay olmuş, dönem sona eriyor. 83/2'yi hiç mi uygulamayacağız biz? Bireysel başvurunun beklenmesine dair bir hüküm yok Anayasa'da. Peki, bu konuyu düşünen, bilen Sayın Tanal, Anayasa değişikliği teklifi niye vermiyorsunuz? Bireysel başvuru beklenir, milletvekilliğinin düşmesi, kesin hükümle ilgili 83/2'ye bir cümle ekleyelim mesela. Diyelim sayınız yetmiyor, sayınız yetmiyor...

     MAHMUT TANAL (İstanbul) - Cevap vereyim mi?

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Anayasa Mahkemesinin yargılama usulleriyle ilgili kanuna yine bir cümle eklenerek milletvekilliğinin düşmesini sonucunu doğuracak olan hususlardaki bireysel başvuru kararları iki ay, üç ay içerisinde sonuçlandırılır. Niye kanun değişikliği teklifi vermediniz? Ha, Meclis Başkanının sırtına yıkın siz, sonra da bağırın arkadan "Meclis Başkanı sahip çıksın arkadaşıma." Siz ne yaptınız arkadaşınız için? Ne yaptınız, ne yaptınız? Hiçbir şey, hiçbir şey yapmamışsınız, şimdi benden bekliyorsunuz her şeyi. Arkadaşlar, ben size söyledim, hiçbir Meclis Başkanı bu kadar beklemedi, niye? Bireysel başvuru için beklemedim. Bakın, birisi yargı paketiydi, iki arkadaşımız istifade etti, Meral Hanım ve Ömer Faruk Bey istifade etti bundan, bekledik. Ondan sonra bu sefer Ekim 2019 gibi falan, arkasından, infazla ilgili düzenleme tartışmaları vardı; kapsamı genişliyor, daralıyor falan, Sayın Berberoğlu yararlanır mı, yararlanmaz mı diye düşünüldü. O çıktıktan, netleştikten sonra da artık önümüzde somut olarak onun davasını, kesin hükmü etkileyecek bir durum kalmadı. Anayasa Mahkemesinin ne zaman karar vereceği ise belli değil. Olmuş zaten, on sekiz ay geçmiş, daha ne. Ne kadar sürecek?

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Başkanım lütfen toparlayalım.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Sayın Başkanım, bitiriyorum.

     Dolayısıyla, arkadaşlar ben bu konuda görüşümü ifade ediyorum. Ben, net olarak söyledim, Anayasa Mahkemesi kararı kanun gereğince bağlayıcıdır, ilgili mahkemeler buna uymak zorundadır. Beğenirsin beğenmezsin, Yargıtay kararını beğenmedik uyguladık; Anayasa Mahkemesinin kararını beğenmeyenler olabilir ama Anayasa ve kanun gereği uymak zorundadır, ilgili mahkemelerin buna uyması lazım. Bu sürecin sonrasıyla ilgili husus ise... Gözler'in makalesini bütün arkadaşlara tavsiye ediyorum. Burada anayasa hukuku bakımından....

     MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkan, sorularımıza cevap vermediniz.

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Siyasi baskı var siyasi, bu bir iradedir.

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, lütfen...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - O ayrı bir iddiadır tabii, her zaman, aleyhe çıkan kararlara herkes bunu söyler.

     Arkadaşlar...

     Sayın Başkanım, müsamahanıza teşekkür ediyorum.

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Aşağı yukarı elli dakika oldu Sayın Başkan. Eğer cevaplandırılmayan sorular varsa onları yazılı olarak isteyeceğiz.

     DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Hepsini yazılı verin.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bir şey söyleyeyim sadece Meclis çalışanlarımızla ilgili, arkadaşların da müsaadesiyle iki konu: Bir, burada çalışanlarımızla ilgili, bir de İç Tüzük bağlamında iki şeyi kısaca söyleyeceğim.

     Birisi, çalışanlarımızla ilgili olarak...

     MAHMUT TANAL (İstanbul) - Fransız mallarını boykot meselesiyle ilgili bir şey söylemediniz Başkanım.

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Tanal...

     Sayın Başkanım lütfen, siz devam edin.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Şimdi, bizim personel rejimimiz, Meclisin personel rejimi 2012 yılında çıkan İdari Teşkilat Kanunu'na kadar müstakil, sadece Meclise ait bir rejim. O kanunla beraber, İdari Teşkilat Kanunu'yla beraber genel personel rejimine tabi hâle geliyoruz. Şimdi, burada, arkadaşlarımız söylüyor "250 küsur arkadaşımız." 250 küsur arkadaşımız olsa hiç fark etmez, ben onların işini hemen yapayım, halledeyim konuyu ama öyle değil. Aşağı yukarı 110 bin civarında aynı statüde personel bütün kamu kurumlarında var. Dolayısıyla burada yapılacak bir düzenleme sadece Meclis personeli için olamaz bu şekilde. Böyle bir düzenlemenin bütün, aynı statüdeki kamu personelini etkileyecek bir düzenleme olması lazım. Bunun iki yolu var: Ya bunu yapacağız, ki o zaman kamudaki bütün herkesi kapsayacak bir düzenleme olacaktır yahut da yine eski sistemde olduğu gibi, Meclisin kendine mahsus, burada çalışanlara mahsus bir düzenlemesi, ki birçok ülkede o var, parlamentolarda çalışanların diğer kamu kurumlarında çalışanlarından farklı olarak bir personel statüsü var, bunu yapabiliriz. Buna eğilimim var ama bu tabii benim tek başıma yapabileceğim bir şey değil. Bunu peşinen söyleyeyim.

     Bunun dışında, bizim yapabileceğimiz ne varsa... Mesela, Meclis Başkanlığına ait temsil ağırlama giderleri kalemi falan var. O kalemin yüzde 95'ini buradaki özellikle o az maaş alan arkadaşlara destek için harcıyoruz. Nasıl? Yemek fişi veriyoruz, o kalemden veriyoruz bunu. Yani bu tartışılabilir, Sayıştay da burada, olur mu olmaz mı meselesi ama... Burada o arkadaşlara, az maaşı olanlara daha fazla takviye yapmak suretiyle elimizden geldiği kadar bir şeyler yapmaya çalıştık. Kıyafetle ilgili, aynı şekilde... Ben Tanal'ın kıyafetle ilgili sorduğu soruya kendisine orada cevap verdim ama...

     MAHMUT TANAL (İstanbul) - O tamam da...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bu olabilir mi, olamaz mı, bu konuda oturup konuşmamız lazım arkadaşlar.

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - 2.500 liradan çalışan var.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Doğrudur, taşerondan gelenlerin durumu farklı. Özellikle Başbakanlıktan buraya gelenler... Personel farklı zamanlarda taşeronlardan alındığı için farklı ücretler oluşmuş. Yüksek alanların sayısı çok az, az kişi ama düşük ücret alanların sayısı fazla. Bunları bir yerde nasıl eşitleyebiliriz, o da ayrı bir tartışma konusu.

     DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Eşit işe eşit ücret.

     SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, bir şey söylemek istiyorum...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bu konuyla ilgili, özellikle taşerondan geçenlerle ilgili, biliyorsunuz, toplu sözleşme hükümleri geçerliydi, onun süresi sona eriyor 31 Ekimde, onunla ilgili çalışmalarımız var. Toplu sözleşme kapsamında yapabileceğimiz ne varsa onu yapacağız sonuna kadar. Ama bunun tek başına sorunu çözeceği kanaatinde değilim.

     Personelimizle ilgili durum budur. Bu konuda kalıcı çözüm, Meclis personelini genel olarak kamu personeli rejiminden çıkarmak, eskiden olduğu gibi, buraya mahsus, Meclise mahsus bir rejim, personel statüsü rejimi tayin etmek, belirlemek doğru olabilir.

     Bitiriyorum, son olarak söyleyeceğim, ikinci husus şu: Değerli arkadaşlar, hükûmet sistemi değişikliği oldu, buna uygun bir İç Tüzük değişikliği yapılmadı. Bakın, burada -çok konuşulan- komisyonlarla ilgili hususlarda yapılması gereken şudur: Mademki burada kanun teklifleri milletvekilleri tarafından veriliyor, bu teklifin oluşumu aşamasının yani mutfak aşamasının burada olması lazım. Bizim yaptığımız, sadece yardımcı olmak üzere (TDB) Teklif Destek Bürosu kurduk arkadaşlar. Orada güçlü bir ekibimiz var, yardımcı oluyor zaten. Ama esas olması gereken, komisyonların gücünün, resen hareket edebilme kabiliyetinin artırılmasıdır yani komisyonlar "hearing" yapmalıdır; bir konuyla ilgili bir sorun varsa komisyonlar bunu dinlemelidir, bir yasama çalışması gerekiyorsa o dinlemeler üzerinden bunu çıkartabilmeli ve komisyonlar bir hazırlık yapabilmelidir. Bu, aslında bizim yeni başkanlık sisteminin, Cumhurbaşkanlığı sisteminin de bir gereğidir. Bütün bunlar İç Tüzük değişikliğine bağlı ve değişiklik de değil, yeni bir iç tüzük hazırlanması lazım. Benim bu konuda kendi yaptığım çalışmalar var; yakın zamanda parti gruplarımızla da görüşüp bir çalışma yapacağız, yüzde yüz ittifak olmuyor bu konularda. Bir önerim var, sorun çözücü bir öneri: Değerli arkadaşlar, anlaştığımız noktalarda anlaşalım, anlaşamadığımız noktalarda ise mevcut İç Tüzük hükümlerini muhafaza edelim yani sonuç itibarıyla bir iç tüzük olsun çünkü mutabakatla bu işi yapmakta fayda var diye düşünüyorum.

     Çok teşekkür ediyorum.

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Çok teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Burada sorulan bütün soruların hepsine cevap vereceğiz.

     MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkan, sorularımıza cevap verilmedi.

     BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Tanal, lütfen...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Merak etmeyin, sizin sorduğunuz soruların hepsine soru önergesi olarak cevap vermişiz. Sayın Sezgin Tanrıkulu araçlarla ilgili soru sormuş, cevap vermişiz. Sor, cevap verelim, o cevapları size göndereyim.

     Teşekkür ederim arkadaşlar, sağ olun.