Komisyon Adı:Adalet Komisyonu
Konu:Adalet Ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu Ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay İle 182 Milletvekilinin Avukatlık Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999)
Dönemi:27
Yasama Yılı:3
Tarih:03/07/2020


Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Denizli Milletvekili Cahit Özkan, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 182 Milletvekilinin Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2999) BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

     Değerli milletvekilleri, gece yarısını geçtiğimiz bu saatlerde sizlerin zamanını fazla istismar etmeden arzımı ifade ederek konuşmamı sonlandırmak istiyorum.

     Bugün, yapmış olduğumuz önceki konuşmada, özellikle Türkiye'nin son on yıldaki Anayasa hareketleri üzerinde durarak görüşmekte olduğumuz Avukatlık Kanunu Teklifi üzerindeki değişiklikle ilgili bağlantıları ifade etmiştim. Şimdi, buradan şöyle bir giriş yapmamız gerekiyor: Türkiye'de adli kolluğun önemli mercilerinden olan jandarma ve polis üzerinden gitmek istiyorum. Bu her iki kurumun da bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı Türkiye'nin en önemli bakanlıklarından biridir. Türkiye'de, mevcut genel kolluğun sayısının 540 binin üzerinde olduğunu biliyoruz; bunların sadece 280 bini Emniyet Genel Müdürlüğü kadrosudur, onun dışında çok büyük oranda ağırlıklı olarak Jandarma Genel Komutanlığı ve biraz da Sahil Güvenlik Komutanlığı vardır.

     Şimdi, bunlar, gerek mahalli iddia makamlarına, cumhuriyet savcılarına bağlı olarak çalışan birimlere sahiptir gerekse mülki görevleri ifa eder. Burada icra erkinin verdiği emirleri yerine getiren idarenin yetki ve hizmet alanı ile adli mercilerin yetki ve hizmet alanı kesişen daireler şeklindedir. Bu arada bir muvazene vardır, devlet aslında böyle şekillenmiştir ve böyle idare edilir ama bu kesişen alanlarda bulunan yetki karmaşası, bir anlamda yargı erki ile icra erkinin müthiş bir dengesini de ortaya çıkarır. Burada tartışmalar olur, eleştiriler olur, kavgalar olur yani cumhuriyet savcılarıyla, hâkimlerle idari makamların sürtüşmeleri olur ama bu adaletin tecellisine en büyük katkı yapan tartışmaların başında gelir. Bu ara, yanılmıyorsam 2004 yılına kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun geçerli olduğunu düşünürsek, o kanunda çok güzel ifade edilir. Burada, savcıların fonksiyonu, rollerinin ne olduğu ifade edilirken, diğer idari makamlara da cumhuriyet savcısı yetkilerinin tanındığını, mesela genel arama yetkisi, gözaltı yetkisi gibi yetkilerin serpiştirildiğini görürüz. Burada, acil durumlarda, kamu düzenini sağlamak için böyle bir yetkinin idari makamlara kısıtlı da olsa tanındığını görüyoruz ama HMK çıktıktan sonra -Hukuk Muhakemeleri Kanunu- yani iktidar partisinin yapmış olduğu kanunla birlikte bu tartışmalı gördüğümüz yani iki dairenin kesişim alanı içerisindeki yetki, daha çok yargı erkine doğru dönüştürülmüş ve o alanda yargının kesin hâkimiyeti sağlanmıştır. Şimdi idare burada boşluğa düşmüştür, idare atacağı her adımda kiminle adım atacak? Tabii polisle atacak, tabii jandarmayla atacak; atacağı her adımda maalesef durdurulmuştur ve kamu düzenine ilişkin AK PARTİ hükûmetlerinin büyük bir sıkıntıya girdiğini de bu arada görüyoruz. Zaten AK PARTİ şöyle bir icrayiyetki kullanmıştır: Yıkmıştır, yıkmıştır, yıkmıştır. Her yıktığından sonra yeniden yapmak için mücadele vermiştir. "Bizi kim yanılttı?" "Biz nasıl bu hataya düştük?" diye kendi yıktığı binayı yeniden yapma cihetine gitmiştir ve böylece polis yıpratılmıştır, Jandarma yıpratılmıştır, Sahil Güvenlik yıpratılmıştır, adli makamların hepsi yıpratılmıştır.

     Buradan hareketle, şimdi, size bir Cumhuriyet Savcısından bahsetmek istiyorum; o da Zekeriya Öz. Tabii, ne zaman başladı bu olay? 2010 referandumuna değinmeyeceğim, ondan önce başladı yani ben o zaman da milletvekiliydim, 23'üncü Dönem milletvekiliydim. Görmüş olduğumuz tablo şuydu o zaman: Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde henüz yasa da çıkmış değildi; FETÖ grubunu yetkilendiren, o zaman 7 kişilik Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu iktidar tarafından baskı altında tutularak bazı özel yetkili savcılar, özel yetkiler mahkemeler ihdas edildi. İşte, Zekeriya Öz de bu özel yetkili savcılardan biriydi. Biri de Erzurum'daydı, biri de İzmir'deydi, sonra görevden alındı. Şimdi, bu Zekeriya Öz'e Başbakanlıktan zırhlı Mercedes gönderildi. Şimdi, neden Zekeriya Öz diyorum? Savcı, savcının emrinde savcıya harfiyen uyan, savcıya âdeta taparcasına bağlı, biat etmiş polis grupları vardı. Onlar, Türkiye'de polis teşkilatlarının içerisinden ayıklanarak -hatta biri de Ankara Emniyetindeydi- İstanbul'a götürüldü, Zekeriya Öz'ün emrine verildi ve operasyonlar ondan sonra başladı. Bu da yetmedi, özel yetkili mahkemeler, ağır ceza mahkemeleri oluşturuldu, ağır ceza reisleri atandı bu 7 kişilik HSYK'ye, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna baskı yaparak.

     OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım Sayın Çelik.

     BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Tamamlayacağım efendim, az kaldı.

     Böylece Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, tabii, ağır ceza reislerini de atadı. Demek ki burada polis, savcı ve hâkim 3'lüsü aynı ekolden yani FETÖ'den devşirilen, getirilen grup. Arkadaşlar, şimdi, buradan adalet tecelli eder mi? Zir Vadisi'nde bunlar kazı yaptılar, Ankara Gölbaşı'nda kazı yaptılar, Ümraniye vakasını lütfen unutmayın ve ben bir milletvekili olarak Silivri'ye gittim, gerçekten utandım o zaman. Silivri'ye gittiğim zaman kime gittim, onu da ifade edeyim: Engin Alan Paşa'ya gittim. O da Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir dönem milletvekilliği yaptı ve tutukluydu. Dört yılı aşkın Türkiye Cumhuriyeti'nin Özel Kuvvetler Komutanlığını yapmış bir Generali cezaevlerinde tuttunuz, tuttular. Kim tuttu? Tekrar ediyorum: Polis, Savcı Zekeriya Öz, ağır ceza reisi, ağır ceza mahkemesi.

     Şimdi, bugüne gelelim. Bugün, bu polis, savcı, hâkim birlikteliğine idareyi koyduk, idareyi. İdare nasıl olur? Ankara Valisi pandemiyi gerekçe göstererek -FETÖ'den mi bu taktikleri öğreniyorlar, onu tabii ki tartışabiliriz- baro başkanlarını burada tutuyorlar ve onlara eziyet ediyorlar, gaz sıkıyorlar. Ben de idarecilikten gelmiş bir kişiyim, böyle bir şey görmedim, böyle bir anlayış yok. Yani polis, savcı ve hâkimin yanına şimdi kimi koyduk? Bir de valiyi koyduk; bakın, idarecileri koyduk. Bu yetmedi, bu değişikliği yapacağız, bir de avukatları koyacağız. Çünkü majestelerinin avukatlık birimi olacak yani barosu olacak. Böylece, baroyu da koyduğumuz zaman ne olacak? FETÖ'den daha korunaklı, daha sağlam bir süreci hep birlikte göreceğiz ve çalıştırmaya başlayacaksınız. Sonra, fazla değil, iki sene sürer veya sürmez "Ya, böyle gitmiyor." diyeceksiniz. Biz aldanılmışız, yanılmışız gelin tekli boraya dönelim diyeceksiniz yani burada bunu ben, milletvekili olarak, huzurunuzda ifade etmek durumundayım.

     OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Evet, teşekkür ederiz Sayın Çelik.

     BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Bitiriyorum.

     OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Bağlayalım.

     BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Onun için bunun doğal sonucu olarak bir AKP devleti yaratmaya çalışıyorsunuz ama Türkiye Cumhuriyeti tek bir devlettir, AKP devleti olmaz. Size halk niye oy veriyor? AK PARTİ'ye niye oy veriyor? Ey AK PARTİ, siz ülkeyi adaletle, dürüstlükle ve halkın size verdiği yetkiler çerçevesinde yönetin diye oy veriyor, devleti tahrip etmeyin ve özellikle işsizleri, fakirleri koruyun, adaletle hükmedin diye size oy veriyor.

     Sözün özü, Sayın Başkan, eski Yunan'da Eflatun diyor ki: "Devleti korumakla yükümlü olanlar, farkında olsun veya olmasın, devleti yıkmakta kararlıysalar o devleti hiçbir güç yıkılmaktan kurtaramaz." Gelin, bu devleti yıktırmayalım, daha da büyütelim diyor, hepinize saygılar sunuyorum.