Komisyon Adı:İçişleri Komisyonu
Konu:Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can Ve 64 Milletvekilinin; Güvenlik Soruşturması Ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi (2/2972)
Dönemi:27
Yasama Yılı:3
Tarih:24/06/2020


Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve 64 Milletvekilinin; Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi (2/2972) BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın İçişleri Bakanlığının Değerli Bakan Yardımcısı, değerli bürokratlar; ben de konuşmama başlamadan önce hepinize saygılar sunuyorum.

     Aslında bu güvenlik soruşturması ve Meclis araştırması hakkında kanun teklifinin ihtiyaca binaen ve teknik olarak hazırlandığı yönünde bir görüşe sahibim. Çünkü başta da Sayın Ramazan Can'ın açıkladığı gibi, Anayasa Mahkemesinin almış olduğu 2 iptal kararından sonra bu alanda bir boşluk olduğunu görmüş olduk. Dolayısıyla böyle bir hazırlığın yapılmış olması iyidir. Yalnız, yasama faaliyetlerinin yapılması sürecinde Bekçi Kanunu gibi ya da Güvenlik Soruşturması Kanun Teklifi gibi, daha önce çıkardığımız birkaç kanun daha var, şimdi bunların acelesi nedir, ben onu henüz anlayabilmiş değilim. Çünkü ulusal güvenliğimizi, makroekonomik dengelerimizi, işsizliği, yoksulluğu, açlığı, ülkenin devasa boyutta olan tarımını bir bir ele alıp bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin hem yasama faaliyeti hem de denetim faaliyetini yürütmesinin çok daha anlamlı olacağını ben buradan ifade etmek istiyorum. Yani aciliyet sıralamasında bu yasa teklifinin biraz daha gerilerde yer alması gerektiğini de huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

     Şimdi, aklıma, bunları anlatırken... Tabii, ben de meslek olarak otuz yıl civarında İçişleri Bakanlığı bünyesinde görev yapmış bir kişi olarak... Biz daha çok genç yaşlardayken, Bakanlıkta Millî İstihbarat Teşkilatından bir heyet geldi. Bizi orada kursa aldılar istihbarat faaliyetleriyle ilgili. Kursta -o zaman 1982 yılı- büyük bir tahta var, tahtaya büyük bir koordinat yaptı MİT yetkilisi. Koordinatın sağ tarafına "sağ" yazdı, sol tarafına "sol" yazdı. Sağ tarafında en ucu ikiye böldü "ırkçı sağ", "dinci sağ" yazdı.

     Irkçı sağ: "MHP", ülkücü kuruluşlar "Ülkü-Tek", "Ülküm", "Ülkü-Bir"; hepsini yazdı.

     Dinci sağ: "Millî Selamet Partisi", "Akıncılar", "Süleymancılar", "Nurcular"; hepsini yazdı, orası tamam.

     Biraz ortaya yakın bir nokta koydu: "Adalet Partisi", "Hür Genç"; oraya yazdı.

     Sol tarafa geçti: "Komünistler", "Sosyalistler", en uca bölücü solcular; hepsini yazdı. Ondan sonra bir ucuna da "Apocular" yazdı, o zaman öyle diyorlardı.

     Ortaya doğru "CHP" yazdı, "CHP Gençlik Kolları".

     "Efendim, işte bu tabloda gördüğünüz bütün örgütlerin hepsi devletimizi yıkma peşindedir." dedi. Bizim bir arkadaşımız çıktı, dedi ki: "Yani bu mantıkla gidersek, Türkiye'nin nüfusu şu anda 45 milyon -1982 yılından bahsediyorum- 45 milyon insanımızın hepsi demek ki devlet yıkıcısı."

     Yani şimdi bu mantıkla baktığınız zaman, devlette çalışan bürokratları özellikle burada uyarmak istiyorum, milletimize böyle şaşı bakmasınlar, milleti bir kül hâlinde, bir bütün hâlinde ele alsınlar. Bizim içimizde, Türk milletinin içinde kötü insanlar olabilir, yanlış yapanlar olabilir ama total olarak milletimiz dünya milletleri içerisinde fevkalade iyi bir millettir, ahlakıyla, dürüstlüğüyle, çalışkanlığıyla, vatanseverliğiyle herkeste bu maya vardır. Onun için o arkadaşımız "Ben bunu kabul etmiyorum, böyle bir mantık olamaz." dedi. O kişi Cemal Ayman, burada da anmış olalım. "Yani siz elit bir grupsunuz 5 bin kişi, 10 bin kişi, devletin içinde -bunu MİT mensubuna söyledi- yerleşmişsiniz. Sizin dışınızdaki herkes devleti yıkma peşinde. Yani devletin koruyucusu siz misiniz?" dedi ve orada ara verildi ve sonra özür diledi o şahıs. Yani, o mantıktan bugüne kadar biz çok mesafeler katettik, çok büyük mücadeleler verdik, bunların bedelinin ödedik. Bireysel olarak bende ödedim ama ben tabii görev yaptığım her yerde daha sonra -işte içimizden İçişlerinden gelen arkadaşlar var, Bakan Yardımcımız var- sicilimi görme imkânına da kavuştum, yazmışlar yani o kadar kötü şeyler yazmışlar ama bunun yanında çalışkanlığımızı da ifade etmişler ondan dolayı müteşekkirim.

     Şimdi efendim, ben özellikle AK PARTİ'ye bu konuda uyarıda bulunmak istiyorum. Bu yasayı getirdiniz, madem gerekli gördünüz, Meclisin birinci partisi olarak getirdiniz. Tabii ki burada biz, hem komisyonda hem Genel Kurulda bu yasa teklifiyle ilgili eleştirilerimizi yapacağız. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken şey bir parti devletine gitmemeniz. Devlet kademelerine alacağınız kişilerde kariyer ve liyakate dikkat etmeniz gerekir. Görüntünüz fevkalade kötü, yani bunu AK PARTİ'liler söylüyor, fevkalade kötü. Şimdi bir ilin valisi oturuyor, yanına sıralanıyor AK PARTİ milletvekilleri, il müdürleri başka kimse yok, ya bu görüntü AK PARTİ'yi yerin dibini batırıyor, bunu yapmayın. Halk size ciddi oranda oy veriyor, bu oyun hakkını verin. Yani, siz iktidarı temsil ediyorsunuz Cumhurbaşkanı nezdinden dolayı.

     Sayın Cumhurbaşkanı yürütmenin başıdır ve kabinesi vardır, Anayasa'da bakanlar yazılı ama bakanlar -2018'de uygulamaya geçtiği için onu 24 Haziranı baz alalım- ondan önceki bakanlar gibi değil şimdiki bakanlar, bürokrat. Ama her şeye rağmen var. Şimdi, burada bakanlık makamı yetkili olabilir, bu yasanın içiriğinde "Emniyet Genel Müdürlüğü" diyor direkt yetki verilen. Böyle bir mantıksızlık olabilir mi? Madem Emniyet Genel Müdürlüğü yazdınız niye Jandarma Genel Komutanlığı yazmıyorsunuz? Bunları maddesinde değineceğim, o 6'ncı maddede. Bunlara dikkat edin, bakın, bu konuda bakanlığın yetkili olması fevkalade önemlidir. İllerde valilerin ve kaymakamların yetkili olması lazım yoksa yazı yazılır, diyelim bir ilçede yazılır bir arşiv araştırması ya da güvenlik soruşturması, oradaki bir memur yazar bunu gayet bilgi notu gibi imzasız yazar onu da bir üst yazıya bağlarlar o formu, kaymakam imzalar, kaymakamın imzasının ekindeki o bilgi notu, imzasız not o şahısı neredeyse ölünceye kadar onu bağlayıcı hâle gelir. Bu bir leke sürmedir, yani bunu yapmamak lazım. Yani, burada rasyonaliteyi mutlaka uygulamamız lazım. Şimdi devlette, eğer tutarda devlet mekanizmasını, AK PARTİ'liler, teşkilatlardan "Gençleri alalım, polis yapalım; gençleri alalım bekçi yapalım." -bekçi yasası çıktı- "Gençleri alalım Milli Savunma Üniversitesi kanalıyla harp okuluna sokalım." böyle yaptığınız zaman ve AK PARTİ teşkilatlarından gelenlerin hepsinin doğal olarak güvenlik soruşturmaları, arşiv araştırmaları da fevkalade mükemmel geçeceği için buna parti devleti denir, partizanlaşma denir. Dünyada buna benzer uygulamalar var, mesela benim aklıma gelen bizim gençlik yıllarımızda Sovyetler Birliği Komünist Partisi vardı, Brejnev dönemi. Brejnev, Komünist Partisi Genel Sekreteriydi, Devlet Başkanıydı aynı zamanda ve bütün Komünist Partisi, Sovyetler Birliğini yönetiyordu. Şimdi, 780 bin kilometre kare Türkiye Cumhuriyeti, AK PARTİ'nin malı değildir. AK PARTİ, bizim bir gerçeğimizdir -benim de akrabalarım var AK PARTİ'li, şu anda hatta yönetimde olanlar var- yani bu, bizim ülkemizin bir realitesidir, gerçeğidir. Onun için başka partilere hayat hakkı tanıyacak, özgürlük alanı tanıyacak birtakım imkânları da sunmak bizatihi AK PARTİ'nin ve AK PARTİ'nin lideri Sayın Erdoğan'ın vazifesidir, bunu tanıması lazım. Cumhurbaşkanı sıfatıyla çıkıp konuştuğu zaman Sayın Cumhurbaşkanı hepimizin büyüğüdür, babasıdır öyle konuşmalı ve bizi tatmin etmeli. Bu ülkenin vatandaşı olarak gurur duyabilmeliyiz Cumhurbaşkanımızdan dolayı ama parti Genel Başkanı olarak konuştuğu zaman da siyasi cevabını aldığında bunu da sindirebilmeli, hazmedebilmeli. İnsanları mahkemelere verip Cumhurbaşkanlığına hakaretten hapislere attırmanın da bu anlamda gereği yok.

     Onun için dönersek, mağduriyetlerin gerçekten çok fazla olduğu bir sürecin içerisindeyiz. Burada terör örgütü kavramı biraz muğlaklaştı bunu toparlamamız lazım çünkü bütün yasalarımızda terör örgütü mensubu, terör örgütüne iltisaklı, bağlantılı gibi kelimeler geçecek, bunu bir rasyonel tanıma kavuşturmamız lazım. O zaman bu Terörle Mücadele Kanunu var, o kanunla ilgili ben size öneriyorum, bu konuda bir çalışma yapın, yapalım; onu bir nizama kavuşturalım, güncelleyelim günümüz şartlarına uyarlayalım diye teklif ediyorum. Çünkü, bakın şimdi 15 Temmuz terör hareketi devlete karşı yapılan büyük bir suçtur, vatan hainliğidir ama bu gerçekleşmiştir ama bu 15 Temmuz terör girişimi daha doğrusu darbe girişimi kendi bünyesinde yani, bu terör örgütünün mensuplarının içeriğini incelediğimiz zaman Anadolu'da o kadar çocuklar, polisler, memurlar bir şekilde oraya intikal etmiş, girmişler şimdi bunları komisyonun çalışıp -bakın komisyondan karar çıkmıyor- derhâl sonlandırması lazım, burada büyük aile yıkımları var, büyük korkunç hikâyeler var. Mesela bir kız okumuş hemşire olmuş, geçen gün beni aradılar, bu hemşire kızımız, bu FETÖ'cülerin kurmuş olduğu bir kamu çalışanları sendikasına "Üye ol." demişler o zaman, üye olmuş hiç gitmemiş, hiçbir ilişkisi yok ve masumiyeti kanıtlanmış, beraat etmiş yargı kararıyla hâlâ mesleğine dönemiyor ve çok sefil ve perişan. Şimdi bunun gibi hikâyeler var ama bu FETÖ terör örgütünün tepe noktasında ki ekibi gerçekten vatan haini ve bunlar asrın en büyük casusluk faaliyeti olarak da adlandırılabilir. Bunlara karşı gereği yapılsın ama polis olmak için FETÖ'nün kursuna gitmiş, oradan polis olmayı başarmış bir Anadolu çocuğunun ne kabahati var mesela, bunların özel hayatlarını inceleyerek bunları bir an önce sonucu kavuşturmak da bizim, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve iktidarın görevidir diye düşünüyorum, bunu da burada hatırlatmak isterim.

     BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Toparlarsanız Sayın Çelik.

     BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Toparlayacağım efendim, sona doğru geliyoruz.

     Kamu İhale Kanunu var, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu madde 11, şimdi bu hiç dile getirilmedi burada, ihaleye katılamayacak olanlar diye bir başlık var. Diyor ki: "Aşağıda sayılanlar doğrudan veya dolaylı veya alt yüklenici olarak kendileri veya başkaları adına hiçbir şekilde ihalelere katılamazlar." Nedir bu? "Terör örgütlerine iltisaki yahut bunlarla irtibatı olduğu Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilen gerçek ve tüzel kişiler ile bu kapsamda olduğu MİT Müsteşarlığı tarafından bildirilen yurt dışı bağlantılı gerçek ve tüzel kişilerdir." bu madde var. Şimdi, burada da bir rasyonel tutum içerisine girmemiz gerektiğine inanıyorum. Şimdi, burada teşebbüs hürriyeti var, insanlar işe girecek, çalacak, ihaleye katılacak, buradan ekmek yiyecek insanlar olacak. Burada, bu, kötüye kullanılırsa yani yetkililer tarafından kötüyü kullanılırsa ya da bu konuda rapor tutan... "MİT" diyor mesela, "Emniyet Genel Müdürlüğü" diyor, Emniyetin yetkilileri, şimdi, "Şunları ihaleden çıkar ağabey." dedikleri zaman, çıkarıldığında, sipariş olarak ihale birisine yönlendirilmiş olmuyor mu? İşte bu kanunun da dikkate alınması gerektiği kanaatindeyim yani 4734 sayılı Kanun.

     Evet, şimdi ben geneli üzerinde sözümü burada noktalarken bu kanun teklifi üzerinde muhtelif görüşleri de dikkatle dinledim, yapıcı konuşmalar oldu. Özellikle size ve konuşmacıların hepsine teşekkür ediyorum. Yalnız şöyle bir ifade de bulunmak istiyorum: İşte, bazı komisyonlar öneriliyor, işte "Şu komisyona da gitsin, Adalet Komisyona gitsin, Anayasa Komisyonuna gitsin." diye. Bu yasa tam da İçişleri Komisyonunun görevidir çünkü o zaman tutup da güvenlik soruşturmasıyla ilgili kişiler hastalanırsa, şimdi coronavirüs dönemindeyiz, o zaman Sağlık Komisyonuna mı gidecek yani bu? Yani ondan dolayı bu tam da İçişleri Komisyonunun görevidir, Komisyonun bakması gayet makuldür. Başta da arz ettiğim gibi yalnız tabii, bu bayağı gerilerde, özellikle biz buna dikkat edeceğiz, insanlarımızı hiç mağdur etmemek en iyisi, ideal olanı ama en az zayiatla bununda yapılması gerekiyor çünkü şöyle bir şey var: Biz Türkiye olarak 83 milyon insanımızın kimin ne olduğunu da aşağı yukarı biliriz aslında. Ondan dolayı buradaki en önemli endişe haklıya hakkını teslim edebilmek, kariyer ve liyakati önde tutmak, insanları güvenlik soruşturması yoluyla talep edilen hizmetlerden mahrum bırakmamaktır diyorum, hepinize teşekkür ediyorum.