Konu: | Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 4 |
Birleşim: | 37 |
Tarih: | 23/12/2020 |
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu 232 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 16'ncı maddesi için söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bu teklif, ülkemizde bir Çevre Ajansı kurulmasını ve diğer birtakım hususlarda düzeltmeler, ilaveler yapılmasını içermektedir. Günümüzde "çevre" deyince sadece ülkemizi ilgilendiren bir faktör olmayıp önemli ölçüde küresel göstergelere dayandığı herkesin malumudur. Bu sebeple, çevre kavramını yerel görmek yerine daha kavrayıcı ve bilimsel, hukuksal bir zeminde düşünmek gerekmektedir. Çevre ile ekoloji, çölleşme, atık, atık döngüsü ve ekosistem; yaşamımızın temel unsurlarının ihtiyacı olan kavramlardır. Hızlı nüfus artışı, daha fazla enerji ihtiyacı, üretimin artması, tüketimin yine aynı şekilde artması, plansız kentleşme ve yapılaşma, yer altı ve yüzey sularının kirlenmesi, atık yönetimi ve atığın bertaraf edilmesi, sanayileşme hariç tutulursa kırsal kesimin iticiliğinin kentlerde oluşturduğu yığılmalar, hava kirliliği, toprak kirliliği, nüfuzlu kişilerin, zümrelerin pervasızca orman, su, toprak, hava ve denizlere müdahalesi, aynı kişilerin kent mimarisine müdahaleleri, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri ve sıklıkla imar değişikliği, ozon tabakasının delinmesi, radyasyon etkisi, ormanların yok edilmesi, sanayileşme ve bunun gibi birçok madde sayılabilir ama konuyu aydınlatma babında bu kadar başlığın yeterli olduğunu zannediyorum. Değerli milletvekilleri, çevreyle ilgili olarak dünyada birçok çalışma yapılmıştır. Vahşi kapitalizmin çevre düşmanı pratiklerinin Batı dünyasına çıkardığı fatura çok büyük olmuştur. Batı ülkeleri ve ABD yaptıkları onca çevre yıkımından sonra günah çıkartırcasına çevre müktesebatıyla ilgili ülkelere yanaşma yapmaktadır. Çevrenin küresel bir konu olduğu artık herkesçe kabul edilmektedir. Evet, değerli arkadaşlarım, sürece bir göz atarsak 1972 yılından başlayan bir süreci görüyoruz, bu konuda, bilinçlenme konusunda. 1972 Birleşmiş Milletler Stockholm Konferansı -ki çevre, yerleşim, devletlerin çevre konusundaki yetersizliklerini konu alan bir konferans yapıldı- ve 1992 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, 1997 Kyoto Protokolü, 2002 Birleşmiş Milletler Güney Afrika Johannesburg Konferansı -sürdürülebilir kalkınma ve geleceğimizle ilgili- ve AB çerçeve anlaşmaları. Tabii, bu tür çalışmalar, küresel ölçekte "çevre" kavramının bilime, hukuka, literatüre, siyasete yerleşmesi sonucunu doğurmuştur; dolayısıyla "çevre etiği" kavramı yerleşmiştir. Çevre bilimi, artık, gelişmekte olan bir bilim dalıdır. Çevre hukuku, öncelikle Anayasa'da üçüncü kuşak hak ve özgürlükler olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, çevre hakkı, bir dayanışma hakkı olarak karşımıza çıkmaktadır. Evet, çevre politikaları onarımcı olabileceği gibi, önleyici ya da karma da olabilir. Değerli arkadaşlar, bizim müktesebatımızda, Devlet Planlama Teşkilatınca Üçüncü Plan'dan itibaren çevreye atıf yapıldığını, bunun Beşinci Plan'da, Altıncı Plan'da tekrar ettiğini görüyoruz. Çevre konusunda örgütlenmemizde, ilk kez 1978 yılında Çevre Müsteşarlığının kurulmasıyla başlayan bir sürece girmiş oluyoruz ve nihayetinde, tabii, Çevre Bakanlığıyla bu belli bir zirveye taşınıyor. Biz son yıllara kadar bu derece hoyrat, acımasız bir çevre tahribatı da yaşamadık değerli arkadaşlarım. Çevreye bir hırs ve iştihayla saldıranlar var. İstanbul imar faaliyetleri, keza Ankara da aynı şekilde... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik. BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - Dolayısıyla, 15'inci maddeyle ilgili düzenlemede Çevre Ajansına verilen yetkinin, amacı hasıl etmeyeceği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) |