Konu:27'nci Dönem Altıncı Yasama Yılı açış konuşması
Yasama Yılı:6
Birleşim:1
Tarih:01/10/2022


27'nci Dönem Altıncı Yasama Yılı açış konuşması
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

BAŞKAN - Siyasi partilerimizin Kıymetli Genel Başkanları, muhterem milletvekillerimiz, kıymetli misafirler, diplomatik temsilciler ve aziz milletimiz; 27'nci Yasama Döneminin Altıncı Yasama Yılının açılışı için bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Bu yasama yılının, yasama yılı içinde yapılacak çalışmaların, alınacak kararların ve çıkarılacak kanunların milletimiz, devletimiz, kalbinde Türkiye sevgisi taşıyan soydaş ve akraba topluluklar ile bütün insanlık için hayırlar getirmesini, büyük Türkiye davasının başarısına katkı sağlamasını Allah'tan niyaz ediyorum.

27'nci Dönemin altıncı ve son yasama yılına girerken bu dönemin tarihe şahitlik ettiğini söyleyebiliriz. Öncelikle bu dönem, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk yasama dönemidir. Yine bu dönem, etkisi yaklaşık iki buçuk yıl hissedilen küresel Covid-19 salgınını yaşamış ve ağır salgın şartlarına rağmen çalışmalarını fedakârca sürdürmüş milletvekillerimizin gayretlerine şahitlik eden bir dönemdir.

27'nci Dönemde ayrıca milletimiz ve devletimiz için hayati öneme sahip hadiselerin 100'üncü yıl dönümlerini idrak ettik. İşgal ve istila tehdidi karşısında kurtuluşun ilk adımını teşkil eden Gazi Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı, Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongreleri, Millî Mücadele'nin karargâhı olmuş yüce ve Gazi Meclisimizin Ankara'da açılışı, İstiklal Marşı'nın kabulü ve son olarak Büyük Taarruz bu yasama döneminde 100'üncü yılını idrak ettiğimiz tarihî ve millî hadiseler arasındadır. İnşallah, bir sonraki yasama döneminde 29 Ekim 2023'te de cumhuriyetin ilanının 100'üncü yılını milletçe heyecan ve gururla kutlayacağız. Bu vesileyle, vatanımızı özgür, milletimizi müreffeh, devletimizi kudretli ve tam bağımsız kılmak için mücadele etmiş başta yüce Meclisin ilk Reisi, cumhuriyetin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün mücadele arkadaşlarını, Birinci Meclisin şerefli milletvekillerini, İstiklal Şairimiz ve Birinci Meclis Mebusu Mehmet Akif'i, İstiklal Harbi'ndekiler başta olmak üzere bütün gazilerimizi ve şehitlerimizi, son olarak 15 Temmuz 2016 gecesinde milletin istikbaline saldıran alçaklara geçit vermemek için şehadete yükselen vatan evlatlarımızı minnetle, şükranla ve rahmetle yâd ediyorum. 100'üncü yılını andığımız bu tarihî hadiselerin merkezinde tabii olarak Millî Mücadele yer almaktadır. Zira Millî Mücadele, Anadolu'yu vatan kılan yüce gayenin ve imanın özeti, sonrasında gösterilecek kahramanlıkların ön sözü ve ilhamıdır.

Değerli arkadaşlar, bir devlet, tarihî bir devir bir bütün olarak ele alınıp değerlendirilir; aksine yaklaşım, ilmî ve makul değildir. Bu bağlamda, Osmanlı İmparatorluğu kudretimizi tahkim eden, nizamıâlem mefkûremizi hayata geçiren, devamı olmaktan iftihar ettiğimiz bir cihan devletidir. Bin yıl önce Çağrı Bey'in keşif seferleriyle başlayan, 1071 Malazgirt Zaferi'yle hızlanan ve bugüne kadar Türkiye tarihini hoşumuza giden veya gitmeyen yönleriyle bir bütün olarak ele almaya mecburuz. Bizi bu topraklarda var kılan, bu toprakları bize vatan yapan, bu bin yıllık tarihin acı ve tatlı olaylarıdır. Bu yüzden, Türkiye'nin coğrafi birliğini bozmak ne kadar yanlış ve kabul edilemez ise farklı devletlerin, yapıların, yöneticilerin devamlılık içinde inşa ettiği Türkiye tarihini parçalamak da o ölçüde tehlikeli, yanlış ve gayrimillî bir tavırdır. Türkiye'yi bu aziz millete vatan kılmak için gayret sarf eden beylikleri, devletleri, komutanları, devlet adamlarını, tarihin seyri nasıl ilerlemiş olursa olsun birbirlerinin düşmanları veya rakipleri değil tamamlayıcıları olarak görmeliyiz. Bu toprakları vatan, milletimizi bayındır kılmak; millî şerefimizi, şanlı bayrağımızı, büyük ve güçlü Türkiye davasını yükseltmek için gayret sarf eden her kim varsa bizimdir; vazgeçilmez millî değerimizdir. Bu cümleden olmak üzere, Selçuklu da bizimdir, Osmanlı da bizimdir; elbette ve mutlaka, öncelikle Türkiye Cumhuriyeti bizimdir, hepimizindir. (AK PARTİ, MHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Muhterem milletvekilleri, aziz milletimiz; küresel ölçekte büyük belirsizliklerin yaşandığı; uluslararası örgütlerin, konvansiyonel ilişkilerin ve kamplaşmaların etkisizleştiği; çatışma ve savaş ikliminin siyasi ve ekonomik anlamda zorlayıcı, sarsıcı ve hatta yıkıcı sonuçlar doğurduğu bir dönemden geçiyoruz. Tarihin hızlandığı, eski ittifak ve dengelerin bozulduğu, yeni dengelerin kurulduğu böyle bir dönemde, uluslararası ilişkilerde samimi ve tutarlı bir şekilde barışı, adaleti ve hakkaniyeti önceleyen tutumların, bu tutumlara sahip siyaset ve devlet adamlarının, ülkelerin önemi artmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye'nin uluslararası alanda güvenilir ve itibarlı bir aktör olarak gün geçtikçe daha fazla ön plana çıktığını memnuniyetle görmekteyiz.

Yakın zaman önce, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın öncülüğünde, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Guterres'in katılımıyla Rusya-Ukrayna savaşından kaynaklanan ve bütün dünyayı etkileyebilecek potansiyele sahip tahıl krizinin çözümlenmesi, Türkiye'nin dünya ölçeğinde oynadığı yapıcı rolü göstermesi açısından güzel bir örnektir. Sizlerin de bildiği üzere, Türkiye'nin liderlik ettiği bu sorun çözücü yaklaşıma başta Birleşmiş Milletler olmak üzere birçok uluslararası kuruluştan ve farklı ülke liderlerinden destek ve teşekkür mesajları gelmiştir. Elbette bu teşekkürlerin hiçbiri, Türkiye için gıda kıtlığı ve yoksulluk yaşayan ülkelerde karnının doymasına vesile olduğumuz bir çocuğun tebessümünden daha değerli değildir. Buna ilave olarak Rusya ile Ukrayna arasında iki ülkenin çok önem verdiği esir takasının gerçekleştirilmesine Sayın Cumhurbaşkanımızın ara buluculuğuyla Türkiye öncülük etmiştir. Bu olay da bölgemizde yaşanan büyük krizin çözüme bağlanması konusunda Türkiye'nin tutumunun ve hamlelerinin ne kadar kıymetli olduğunu somut olarak göstermektedir.

Değişen şartlar ne olursa olsun, bazı devletlerin ikiyüzlü tavırları, savaşı destekler politikaları devam etse de Türkiye barıştan yana çalışmasını sürdürmeye devam edecektir. Sadece bu sebeple bile Türkiye, her zaman daha güçlü, bilgi ve savunma teknolojileri başta olmak üzere her alanda daha donanımlı olmak mecburiyetindedir. Zira daha önce de birçok defa ifade ettiğim üzere Türkiye fikri; Türkiye sınırlarından çok daha büyük bir muhtevaya sahiptir, başta soydaş ve akraba topluluklar ile ortak tarih ve medeniyetimizin çocukları olmak üzere masum ve mazlum milletlerin geleceğe dair duydukları umudun adıdır.

Dünyanın bütün güçleri, özellikle de bölgemizdeki devletler Türkiye'nin uluslararası hukuka, tarihî ve coğrafi haklarına dayanan taleplerine kayıtsız kalma hatasına düşmemelidirler. Aziz milletimizin toprağının tek bir karışından, mavi vatanın tek bir damlasından vazgeçebileceğini düşünmek böyle düşünenler için ölümcül ve yıkıcı bir yanlışlık olacaktır. Dostluğu, diplomasiyi ve barışı önceleyen hassasiyetlerimiz elbette bundan sonra da devam edecektir ancak bu hassasiyet iyiyi şefkatsiz, kötüyü cezasız bırakmayan millî karakterimizin Türkiye'ye düşmanlık eden hadsizlere had bildirmekten geri durmayacağı gerçeğini değiştirmemektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Muhterem milletvekilleri, aziz milletimiz; tarihimizi şerefli, milletimizi aziz kılan hususiyetlerden biri de hakkın tahakkuku, adaletin tesisi ve zulmün bertarafı için gösterdiğimiz sarsılmaz ceht, sarf ettiğimiz kesintisiz gayrettir. Bu cümleden olmak üzere Türkiye, gerçekleştiği tarihten itibaren kardeş Azerbaycan'ın Ermenistan tarafından işgal edilen topraklarının kurtuluşu ve azat kılınması için büyük çaba göstermiştir. Bu çabanın duygusal bir destek olmaktan çıkıp etkili bir iş birliğine yönelmesiyle birlikte Karabağ'ın azat kılınması mümkün olmuştur. Azerbaycan, kırk dört günlük destansı bir vatan muharebesiyle birlikte yaklaşık otuz yıldır devam eden bir hukuksuzluğa son vermiştir. Azerbaycan'la bu gaye uğruna iş birliği içinde olmak ifasından kaçınılamayacak millî bir borç ve mecburiyettir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Muhterem milletvekilleri, Doğu Akdeniz ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle alakalı gelişmelerde de çok önemli bir döneme giriyoruz. Türkiye, uluslararası hukuk çerçevesinde sahip olduğu bütün hak ve menfaatlerini her zaman ve her türlü vasıtayla korumak ve savunmak konusunda kararlıdır. Kıbrıs Adası'nda iki farklı halk ve iki farklı devlet bulunduğu gerçeğinden hareket eden bir yaklaşımla Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar'ın yaklaşımını desteklemektedir. Adada Türk toplumunun varlığını ve haklarını inkâr eden Rum yaklaşımının çözümün önündeki en büyük engel olduğunu biliyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisimiz her zaman Kıbrıs davasında, siyasi görüş farklılıklarını bir kenara bırakarak ortak tutum belirlemiştir; bundan sonra da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin yanında durmaya ve haklı davasını desteklemeye devam edecektir.

Değerli arkadaşlarım, Millî Mücadele'nin karargâhı olan ve cumhuriyetimizin temellerini atan bu yüce Meclisin üyesi olmak, milletimizin refahı ve devletimizin kudreti için çaba göstermek iftihar edilecek, gurur duyulacak bir mazhariyettir. Yüz yıl önce kati bir inanmışlıkla milletimizin nesilden nesle aktardığı millî şerefi korumak ve tam bağımsızlık arzusunu tahakkuk ettirmek için Millî Mücadele mevzisine koşan o günkü kadronun ruhu hiç şüphe yok ki bugün çatısı altında bulunduğumuz Gazi Meclisin varlığında vücut bulmaktadır.

Gazi Meclisin bugünkü üyeleri olarak Millî Mücadele'yi sevk ve idare eden Birinci Meclisten alacağımız ders, sadece o öncü kadronun cesareti değildir; gizli celselerde en sert fikir tartışmaları yaşansa, fikir ayrılıkları hararetli bir üslupla ortaya konulsa bile -açık oturumlarda- milletin istiklali söz konusu olduğunda yekvücut hareket etme ve görünme şuuru Birinci Meclisten bize kalan en önemli mirastır. Bu çerçevede, milletimizin biz milletvekillerinden beklentileri, uluslararası alanda Türkiye'nin millî menfaatleri söz konusu olduğunda iç siyasetteki anlaşmazlık noktalarını bir kenara bırakarak söz konusu millî şuur doğrultusunda ortak hareket sergilememizdir.

Değerli misafirler, kıymetli milletvekilleri; bugün, ilk günü vesilesiyle bir araya geldiğimiz bu yasama yılının sonuna doğru, dünyanın son derece gergin günlerden geçtiği bir süreçte ülkemiz Cumhurbaşkanı ve milletvekili genel seçimlerine gidecek, bir yıldan kısa bir zaman dilimi içinde milletimiz bir kere daha iradesini temsil edecek milletvekilleri ile Cumhurbaşkanını tercihleriyle belirleyecektir. Bu süreç, seçime katılacak bütün siyasi partilerimiz açısından barış ve huzur içinde güçlü ve tam bağımsız Türkiye idealinin gerçekleşmesinde rol alabilmek adına gerçekleştirilecek demokratik bir yarışı temsil etmektedir. Türkiye'nin önümüzdeki bu seçim dönemini de bugüne kadar geçirdiği diğer seçimlerde olduğu gibi büyük bir demokratik olgunlukla hitama erdireceği konusunda inancım tamdır. Bu vesileyle Altıncı Yasama Yılının sonunda gerçekleştirilecek seçimlerin şimdiden ülkemize, milletimize ve devletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Milletimize hizmet aşkıyla adım attığımız Altıncı Yasama Yılının bu ilk gününde bizlerin varlığı için kendi varlığından feragat eden, Meclisimizin ve milletimizin bekası için hayatlarını veren bütün şehitlerimizin aziz hatıralarını bir kere daha minnet ve şükranla yâd ederek sözlerimi Gazi Meclisin ilk Başkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923'te Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu çatı altında sarf ettiği sözle tamamlamak istiyorum: "Meclisimiz milletimizin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir."

Yeni yasama yılımız hayırlı olsun, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ, MHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)