Konu:Cumhurbaşkanlığının, Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin gözlenmesi, ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanması amacıyla, Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili şekilde korumak ve kollamak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkez'in görevlerinin ifası yönünde hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 17/11/2020 tarihli ve 1272 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla verilen izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 17/11/2021 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1709) münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:17
Tarih:10/11/2021


Cumhurbaşkanlığının, Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin gözlenmesi, ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanması amacıyla, Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili şekilde korumak ve kollamak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkez'in görevlerinin ifası yönünde hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 17/11/2020 tarihli ve 1272 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla verilen izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 17/11/2021 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1709) münasebetiyle
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Azerbaycan'a Türk Silahlı Kuvvetlerinin gönderilmesine ilişkin tezkerenin bir yıl uzatılmasıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Tabii, sözlerimin başında, bugün 10 Kasım, hem partimizin hem cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'ü şükranla, minnetle anmak istiyorum. Atatürk'e çok şeyler borçluyuz; hepimiz, bütün Türkiye çok şeyler borçluyuz. Bu büyük kahramanımızı, cumhuriyetimizin kurucusunu saygıyla, minnetle anıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, ben de konuşmamın başlangıcında grubumuzun oyunun rengini belirtmek istiyorum. Biz bu tezkereye "evet" oyu vereceğiz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilgili ortak gözlem misyonunda bulunması konusunda olumlu oy kullanacağız. Tabii, bu oyumuzun rengini açıklarken iki hususun altını çizmek istiyorum. Birincisi, kardeş Azerbaycan halkının karşı karşıya bulunduğu bundan önceki yani son kırk dört günlük savaştan önceki dönemdeki gelişmeleri bir hatırlamamız lazım. Yani soğuk savaşın hemen ardından Azerbaycan'ın kendi toprakları uluslararası hukuka aykırı şekilde işgal edildi. Bu işgal otuz yıl sürdü ve bu dönemde yani savaş döneminde çok ciddi sivil kayıplar verdi Azerbaycan, başta Hocalı katliamı olmak üzere, gerçekten insanlık tarihi açısından son derece acı olaylar, kara lekeler yaşandı. Bir yanıyla Azerbaycan halkının, Azerbaycan Türklerinin yanında olduğumuzu göstermek, bu dayanışma duygularını göstermek bakımından önemli.

Bunun yanında, bizim partimizin de kurucusu Büyük Atatürk'ün Azerbaycan üzerine, Azerbaycan Türkleri üzerine bugün de aslında bize rehberlik eden kimi açıklamaları var, ben birkaçını hatırlatmak istiyorum ve tabii, Atatürk'ün önemli jestleri var o dönemde yaptığı, bunları da hatırlatmak istiyorum.

Bir defa, bildiğiniz gibi, Azerbaycan'ın Ankara'da temsilciliği açıldığında bizim Kurtuluş Savaşı daha sürerken Atatürk o törene kendisi bizzat katılıyor ve törende Azerbaycan'ın 3 renkli, ay yıldızlı bayrağını Atatürk kendi elleriyle göndere çekiyor ve burada kendisine itimatname sunan Azerbaycan Elçisi İbrahim Abilov'un konuşmasına verdiği bir yanıt var ve müsaadenizle birkaç cümle bu yanıttan okumak istiyorum. Atatürk diyor ki: "Azerbaycan Türklerinin dertleri kendi dertlerimiz ve sevinçleri kendi sevinçlerimiz olduğu gibi, onların muratlarına nail olmaları, hür ve müstakil olarak yaşamaları bizi pek ziyade sevindirir. Türk'ün saadeti ve mazlumların kurtuluşu yolunda Azerbaycan Türklerinin de kanını dökmeye amade bulunduklarına dair olan beyanatınız istilacılara karşı Türk'ün ve mazlumların kuvvetini artıran pek kıymettar bir sözdür. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmetinin, iki kardeş millet arasındaki bağlılık ve alakanın daha güçlü ve sağlam bir hâle koyulmasına bütün kuvvetiyle çalışacağını, bu konuda zatıalinize elden gelen her türlü yardımları ifa edeceğini temin eylerim."

Değerli arkadaşlarım, bunun yanında şunu da belirtmeliyim: Türkiye'nin Bakü'de ilk temsilciliği, elçiliği, sefareti açıldığı sırada Atatürk çok güvendiği, kendisine çok yakın olan ve daha sonra İran'da da Afganistan'da da görev verdiği Memduh Şevket Esendal'ı Bakü'ye gönderir, çok önem verdiğinin bir göstergesidir. Esendal, sonra, biliyorsunuz, bizim partimizin Genel Sekreteri de olmuştur 1940'lı yıllarda.

Son olarak bir konuyu da hatırlatayım: Atatürk döneminde, yine, modern Azerbaycan'ın, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin en önemli kurucularından birisi olan ve Türkiye'de o sırada sürgünde bulunan Mehmet Emin Resulzade'ye de çok da bir önem vermiştir, özen göstermiştir ve İzmir İktisat Kongresi sırasında bir Atatürk Ödülü verilir, bir kitap ödülü verilir; Atatürk'ün de önerisiyle Mehmet Emin Resulzade'ye Türkiye'de basılmış olan, İstanbul'da basılmış olan "Azerbaycan Cumhuriyeti Keyfiyet-i Teşekkülü ve Şimdiki Vaziyeti" başlıklı kitabı çerçevesinde Atatürk Ödülü verilir. Değerli arkadaşlarım, yine, Mehmet Emin Resulzade'nin Atatürk'le ilgili önemli bir hitabını belirtmek istiyorum: Atatürk'ü "kurtulan doğunun sembolü" olarak Resulzade tarif eder.

Bu bahisle, son olarak, yine, bir konuyu not ederek başka bir konuya geçeceğim, o da şudur: Değerli diplomat, Azerbaycan'da da görev yapmış Mehmet Ali Bayar geçtiğimiz aylarda sosyal medyada bir paylaşım yapmıştı, benim de çok ilgimi çekti gerçekten, daha önce başka bir kaynakta rastlamamıştım. Mehmet Ali Bayar, Atatürk'ün Mehmet Emin Resulzade'ye Azeri Türkçesiyle gönderdiği bir mesajını sosyal medyada paylaşmıştı, burada da yine bugünün münasebetiyle Genel Kurulun dikkatine sunmak istiyorum. Atatürk şöyle hitap ediyor Mehmet Emin Resulzade'ye: "Mehemmed Emin Bey, men dünyaya senden üç sene erken göz açmışam. Ancag bütün Türk âleminde Türk'ün istiglal bayrağını sen galdırmışsan ve bayrag enmesin deye, men senin elinden alıb Türkiye üzerinde dalğalandırmışam. Enmez demişsen bu bayrag, enmeyecektir." Bu mesajı da Atatürk, Mehmet Emin Resulzade'ye göndermiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Az önce ifade ettiğim "Azerbaycan Cumhuriyeti" kitabı da Atatürk'ün Anıtkabir Müzesi'nde bulunan kitaplığında Atatürk'ün etrafına düştüğü notlarıyla mevcut bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, tabii, tezkereyle ilgili olumlu görüşümüzü "evet" oyu vereceğimizi başlangıçta belirtmiştim ama tabii, bunun yanında, izlenmekte olan Kafkasya politikası ve Azerbaycan bakımından karşı karşıya bulunulan kimi sorunları da not etmem gerekiyor, biraz bunlardan bahsedeceğim. Ancak öncelikle bir olumlu noktayı belirteyim, o da şu: Tezkerenin ilk cümlesinde şöyle bir ifade var: "Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarını kurtarma mücadelesinde elde ettiği başarılı netice ve sahada oluşan yeni durum sonucunda, Azerbaycan Ermenistan ve Rusya tarafından 9 Kasım 2020'de imzalanan Üçlü Bildiri'de bölgedeki istikrarın korunması amacıyla öngörülen faaliyetler devam etmektedir." Bunu şunun için önemli bulduğumu söylemek istiyorum: Bakın, Türkiye'de sık sık bir hata yapılıyor; iç politika mülahazalarıyla Azerbaycan'ın kendi başarılarını, Azerbaycan'ın şehitlerini, bu tarihsel mücadelesini aslında ne yazık ki olduğundan küçük gösteren ve Türkiye'nin katkısını çok ön plana çıkaran bir yaklaşım tarzı iç politika değerlendirmesiyle ortaya koyuluyor. Biz bunu doğru bulmuyoruz. Azerbaycan bizim kardeşimizdir, bu doğru; kırk dört günlük bu son 2020 Karabağ Savaşı önemli bir gelişmedir, bu doğru ama biz bunu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak Azerbaycan'ın kendi başarısı olarak görmeliyiz ve Azerbaycan'ın ulusal onurunu zedeleyebilecek bu türden tutumlardan kaçınmalıyız. Üzülerek belirteyim; geçmişte böyle birtakım açıklamaları, böyle birtakım ifadeleri ne yazık ki hem Mecliste hem başka platformlarda işitmiş bulunduk. O bakımdan bu başlangıç cümlesini olumlu bulduğumu not etmek isterim.

Değerli arkadaşlarım, tabii, burada benden önceki değerli konuşmacılar da belirttiler; Azerbaycan'da bulunacak Türk misyonu, tabii bir barış gücü misyonu değil, bunları karıştırmamak lazım ve karşılaştığımız durum ne yazık ki şudur: Mevcut şartlarda Rusya'nın önünün alabildiğine açıldığı, Türkiye'mizin ise bölgede önemli kısıtlarla karşı karşıya bulunduğu yeni bir durumla karşı karşıyayız. Yani biz bu misyonda, bu "evet" oyu kullanacağımız misyonda da aslında sadece ateşkes gözlemiyle görevliyiz ve tabii, şunu da eklemem gerekli; Karabağ'a, Türk askerinin ayak basmasına da imkân tanınmıyor. Tamam, başlangıçta da söyledim, bu ortak gözlem merkezi... Bu önemli bir konu, bunu önemsiz bulmuyoruz ama bu noktanın da bilinmesi icap ediyor. Bir de çelişkili birtakım açıklamalar var. Rus Dışişleri Bakanının ve bizim Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun açıklamalarına bakıldığında çelişkili bir durum görünüyor. Çünkü Rusya, ısrarla bütün açıklamalarında 11 Kasım Türk-Rus mutabakatına dayalı olarak kurulmuş bulunan buradaki misyonun gözlemle sınırlı bir işlevinin olduğunu belirtirken bizden gelen açıklamalarda bununla çelişir şekilde ateşkes ihlallerinin de engelleneceği belirtiliyor. Şimdi, bu, birçok defa söylendi, Sayın Çavuşoğlu da bunu söyledi; ben merak ediyorum... Yani son bir yıllık dönemde önemli sayıda ateşkes ihlali oldu, daha bu hafta Azerbaycan askerlerinin yaralandığı ateşkes ihlalleri de oldu; bizim misyonumuzun, benim görebildiğim kadarıyla, Sayın Bakanın açıklamalarının aksine ateşkes ihlallerini engellemek gibi bir işlevi olmadı.

Bunu belirttikten sonra, bir noktayı daha söylemek istiyorum: Biliyorsunuz, kimi uzmanlar aslında böyle bir yetki tezkeresine gerek olmayabileceğini, 2011'deki Türkiye-Azerbaycan Anlaşması'nın da aslında buna yeterli olabileceğini belirtiyorlar. Bu, önemli bir görüş; tabii, bu tartışılabilir özellikle araştırmacılar tarafından ama bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Azerbaycan'la olan dayanışmamızı, kardeşlik anlayışını göstermek bakımından bunu kabul etmesini de yine biz değerli buluyoruz yani bunu da söylemek isterim, bu nedenle de olumlu bakıyoruz.

Şimdi, burada çok kritik bir hadise, Sayın Andican da konuşmasında etraflı olarak anlattı, bu koridor meselesi yani Zengezur Koridoru ya da Nahçıvan Koridoru. Bu koridor meselesi gerçekten çok kritik yani Türkiye'nin geleceği bakımından da önemli bir konu. Tabii ki yani bizim Azerbaycan'la olan dayanışmamız kardeşlik hukukuna dayalı, bu doğru ama ekonomik ve stratejik iş birliği, bu da çok önemli bir bahis. Bu bakımdan, bu koridor meselesi kritik bir konu olarak öne çıkıyor. Tabii ki yani az önce ifade ettiğim işlevinin yanında, Türkiye ile Türk dünyası arasında kesintisiz kara yolu ulaşımının sağlanması ancak bu koridorla mümkün olacak. Böylelikle, stratejik bir önemi olduğu ortaya çıkıyor ama şunu da görmek lazım: Özellikle Ermenistan tarafından bu Zengezur Koridoru'na birtakım alternatiflerin olabileceği hep vurgulanıyor, bunlar ısrarla gündeme getiriliyor. Bir defa, kesinlikle bunun karşısında durmak gerekiyor yani biliyorsunuz, bu Zengezur konusu zaten Azerbaycan tarihinde çok acı bir konudur, aslında 1920'li yıllarda Sovyetler Birliği'nin yanlış politikalarıyla şekillenen bir konudur. Yani bu tarihsel husumet konularına girmek istemiyorum ama Ermenistan'ın bu girişimlerinin doğru olmadığını not etmek gerekir.

Bir de tabii, şu çok önemli: Nahçıvan, bütün bu yüzyıl boyunca Sovyetler Birliği'nin bu Zengezur Operasyonu'ndan sonra aslında bir kuşatılmışlığa, yalıtılmışlığa terk edildi yani yüz yıldır süren bir kuşatılmışlığı var aslında. Tabii ki bu koridorun oluşması Nahçıvan'ın bu makûs talihini yenmesini, bir şekilde bu kuşatılmışlığı aşmasını mümkün kılacak.

Yine, bugün 10 Kasım münasebetiyle Atatürk'ü anmak istiyorum. Atatürk, biliyorsunuz, Nahçıvan için "Türk kapısı" diyor. Bu bakımdan hepimiz için çok önemli Nahçıvan'ın gerçekten, doğrudan Azerbaycan'la kara ulaşımının mümkün olması; bu tabii, çok önemli çünkü bunun olmadığı durumda malumunuz, Nahçıvan, İran'ın imkânlarına bağımlı kalıyor. Ve tabii, Azerbaycan'ın stratejik birtakım kaynaklarının dünyaya açılmasında İran ve Gürcistan daha ön plana çıkıyor, onlar yararlanıyorlar ve Nahçıvan bu gelişmelerden mahrum kalıyor. Bunları belirtmek istedim.

Şimdi, bunun yanında bir önemli konu da tabii, İran'ın politikası. Değerli arkadaşlarım, tabii, İran, bizim komşumuz, o da kardeş ülke. İran ile Türkiye'nin ilişkilerine biz tabii önem veriyoruz ama özellikle Azerbaycan bahsinde İran'ın izlediği son derece yanlış birtakım politikalar var ve ne yazık ki iktidar tarafının da İran'ı daha makul, daha müspet politikalara yönlendiremediğini özellikle belirtmek istiyorum. Niye bunu söylüyorum? Bir defa, İran'dan yapılan açıklamalar, hem özellikle az önce ifade ettiğim bu Zengezur Koridoru bakımından hem bunun yanında genel olarak Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü bakımından çok mahzurlu; gerek birtakım resmî İran ajanslarına yansıyan haberler gerek İran devlet adamlarının açıklamaları; bunlar gerçekten üzüntü verici ve tekrar ifade ediyorum: Bizim taraf, iktidar tarafı İran politikasının değişmesi gibi girişimlerde son derece başarısız oluyor. Daha geçtiğimiz günlerde Fars Haber Ajansında çıkan bir haberin başlığı "Karabağ Anlaşması'nın Neresinde Koridordan Bahsedilmektedir?" şeklinde. Gerçekten, bunun yanında, İran'dan yapılan açıklamalarda -işte, biliyorsunuz, İran 1 Ekim tarihinde bir tatbikat başlatmıştı sınırda- şunları söylüyorlar: "Bizim sınırımızda IŞİD var." "Siyonistler bizim sınırımıza geldi." "Bütün bu olaylar İsrail'in parmağı olan olaylardır." Yani İran'dan çok menfi birtakım açıklamalar geliyor ve bunların, İran'ın politikasının değiştirilmesine dönük girişimlerin son derece başarısız olduğu görülüyor. Tabii, yani şu da anlaşılabilir: İran kendi ekonomik çıkarları, ticaret rotasının değişmesi bakımından ya da kendi toprak bütünlüğü, güvenliği bakımından belli endişeler duyuyor olabilir, bu doğrudur; bunları da anlayışla karşılamak gerekir. Tabii ki toprak bütünlüğü konusunda endişeden uzaklaştırılması, yeni iş birliği alanlarına İran'ın sevk edilmesi; bunlar önemli gelişmelerdir, bunların yapılması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bir önemli konu da bir önemli sorun da aslında Rusya'nın bölgede artan etkisi olarak ortaya çıkıyor çünkü malumunuz, 2007-2008 finansal krizinden sonra Batı gücünde göreli bir gerileme olurken aynı dönemde bizim bölgemizde Rusya'nın etkisinde çok ciddi bir gelişme meydana geldi. Şimdi, başta Gürcistan savaşı, sonra Kırım'ın ilhakı, işte, en son Suriye iç savaşına Rusya'nın dâhil olmasıyla birlikte zaten Türkiye'nin etrafında çok kapsamlı şekilde genişleyen bir Rusya etkisi vardı. Bir de bunun üzerine son Karabağ Savaşı'ndan sonra yaşanan gelişmeler eklenmeli.

Değerli arkadaşlarım, bir defa, Ermenistan ile Karabağ'ı bağlayan yolun, koridorun Rusya'nın kontrolünde olacağı anlaşılıyor. 2 bin Rus askerinin bu topraklara konuşlanacağı ortada. Zaten hâlihazırda Ermenistan'da 5 binin üzerinde Rusya Federasyonu askeri bulunuyor. Düşünürsek, yani soğuk savaş bittikten sonra "Güney Kafkasya'da Rusya'nın etkisi sınırlandı, bitti." tartışmaları yapılırken bugün yepyeni bir durum var ve Nahçıvan yolunda da Rus askerlerinin olacağı yine anlaşılıyor ve 2012'de -biliyorsunuz- Gebele Üssü kapatıldıktan sonra Rusya Azerbaycan'dan çekilmişti ve tekrar, aslında, çok daha etkin, çok daha güçlü bir şekilde Rusya, Güney Kafkaslarda askerî varlık göstermiş bulunuyor. Bu konularda, ne yazık ki, Meclis iktidar tarafından doğru şekilde bilgilendirilmiyor. Rusya'yla yapılan -benim gazetelerde gördüğüm- 8 ayrı görüşme var bu konularla ilgili. Bu konularla ilgili ne Dışişleri Komisyonuna ne TBMM Genel Kuruluna herhangi bir bilgi verilmiş değil.

Bir de bir Türk üssü meselesi var yani kimi basın-yayın organlarında yer alan, Azerbaycan'da bir Türk üssünün kurulacağı yolunda. Burada da gerçekten Rusya tarafından çok sert açıklamalarla bu girişimler karşılanıyor. Özellikle, Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov'un geçtiğimiz yaz aylarında yaptığı bir açıklama var bu konuyla ilgili, bunun not edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ruslar, tabii, kendi açılarından hep şunu gündeme getiriyorlar; diyorlar ki: "Türkiye'nin sadece Azerbaycan'la ilişkisi var, bizim her iki taraf üzerinde de etkimiz var, gücümüz var." O yüzden, Türkiye Erivan'la ilişki kuramadığı için siyasi çözüm konusunda Türkiye'nin bir etkisi olmayacak diye bunu değerlendiriyorlar.

Değerli arkadaşlarım, tabii, burada bir noktayı da belirtmek lazım, bu örnekler de bize bunu gösteriyor: Yani bütün bu savaşların, çatışmaların sonunda kazanımları garanti altına alacak birtakım barış girişimlerine şans vermek lazım. Çünkü günün sonunda -Rusya tarafından, özellikle bunu belirtmek istiyorum- Türkiye'nin Karabağ sorununun siyasi çözümünden dışlanması, büyük ihtimalle yeni senaryonun bu olduğu görülüyor. Benden önceki konuşmacılar da belirttiler, bu kırk dört günlük savaş Karabağ sorununu bitirmedi, Karabağ sorunu orta yerde duruyor yani bu sorun bitmiş, bu sorunun yerine başka şeyleri konuşuyor değiliz. Karabağ etrafında, işgal altındaki rayonlar kurtarıldı, doğru; Karabağ'ın bir kısmı kurtarıldı, doğru ama bir siyasi sorun olarak Karabağ sorunu varlığını devam ettiriyor ve Rusya tarafından gelen açıklamalara bakılırsa Rusya, Karabağ sorununun siyasi çözümünün AGİT kapsamında ve Minsk üçlüsünün görevi olduğunu birçok beyanatla ortaya koyuyor, kendi yaklaşımlarını ortaya koyuyor ve bunları söylerken de Türkiye'nin Karabağ sorununun çözümünde, siyasi çözümünde bir rolü olamayacağını söylüyor.

Şimdi, burada iktidar tarafından, gerçekten, Türkiye'yi, kamuoyunu tatmin edici açıklamalar yapılmıyor. Üzülerek belirtmek istiyorum; hep yapıldığı gibi, bunu iç politika meselesi olarak ele alarak, iç politikada, iktidarın erimekte olan desteğini belki terse çevirecek bir konu olarak, gerçekleri bir ölçüde de aslında çarpıtarak bir kampanya Türkiye'de yapılıyor. Yani ne Meclis doğru düzgün bilgilendiriliyor ne Dışişleri Komisyonu bu konularda bilgilendiriliyor. Gerçekten, Türkiye'nin de Azerbaycan'ın da bundan sonraki dönemde çok büyük zorluklarla kalabileceği anlaşılıyor.

Bunun yanında, şunu da belirtmem lazım: Türkiye'de ne yazık ki son dönemde -hep konuştuğumuz konu, gündeme getirdiğimiz konu- dış politikamızda kurumsal işleyişin devre dışı bırakıldığı, kişisel yakınlığın çok ön planda olduğu bir dönem yaşanıyor. O bakımdan Meclisin bu konularda doğru bilgilendirilmemesi, özellikle -az önce ifade ettiğim- Rusya'nın artan rolü, İran'ın politikası, işte, bu koridorlar bahsi ne olacak? Bu konularda Meclisin doğru bilgilendirilmemesi, böylesine kritik bir askerî başarı sağlamış...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUNUS EMRE (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

YUNUS EMRE (Devamla) - ...Azerbaycanlı kardeşlerimizin davasına Türkiye olarak bizim daha olumlu bir katkıyı nasıl verebileceğimiz konusunda aslında Meclisin de ne yazık ki elini kolunu bağlıyor.

Son olarak şunu söyleyeyim: Başlangıçta ifade ettiğim gibi biz bu tezkereye olumlu oy kullanacağız ama az önce söylediğim sorunları da not ediyoruz ve tabii, Türkiye'nin tarihsel olarak bir büyük kültür birliği içinde bulunduğu Azerbaycan halkının bu haklı davasında yanında olduğumuzu da belirtmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)