Konu:HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:104
Tarih:21/06/2016


HDP Grubu önerisi münasebetiyle
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

ATAY USLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biliyorsunuz, dün 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü'ydü. Mülteciler Günü vesilesiyle, tüm mültecilerin evlerine, ülkelerine geri dönmelerini, yuvalarına kavuşmalarını talep ettiğimizi, temenni ettiğimizi, bu amaçla çalıştığımızı ifade etmek isterim.

Sayın milletvekilleri, HDP önerisi aleyhine söz aldım. Çünkü İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde Mülteci Hakları Alt Komisyonunu kurduk. Bu Komisyonu bütün siyasal partilerin ortak önerisiyle kurduk. CHP de, HDP de, MHP de bu Komisyonun kurulmasını istedi, ortak bir şekilde kurduk ve çalışmaya başladık. Şu ana kadar 15'ten fazla toplantı ve inceleme yaptık. Kamplara da gittik, bu kurumlarla ilgili, bu konuyla ilgili akademisyenleri de dinledik, sivil toplum örgütlerini de dinledik, uluslararası örgütlerin temsilcilerini de dinledik. Her türlü çalışmayı yapıyoruz. Hatta kamplara giderken ben öncelikle muhalefet partisinden arkadaşlara soruyorum "Hangi kampa öncelikle gitmek istersiniz?" diye ve o kamplara gittik, incelemelerde bulunduk, bulunmaya da devam edeceğiz.

İnşallah bayram sonrasında da bir ara raporu yayınlayacağız. Bu rapor sonucunda, tabii, iyileştirilmesi gereken konular vardır, bu konuları da sizlerle paylaşacağız, kamuyla paylaşacağız ve çalışmalara devam edeceğiz. Bu konu önemli bir konu. Biraz önce arkadaşlarımız da söyledi, bu konu yalnızca Türkiye'nin konusu değil, Avrupa'nın ve dünyanın da en önemli gündem maddelerinden bir tanesi.

Hemen şunu ifade edeyim: Herhangi bir kampa gidemediğimiz veya geri gönderme merkezine giremediğimiz şeklinde eleştiriler var. Öyle herhangi bir şey yok. Komisyondaki HDP'li arkadaşlar hemen öneriyi verirler, o kampa gideriz, incelemeyi yaparız, nitekim de yaptık.

Değerli arkadaşlar, bugün dünyada 60 milyondan fazla mülteci yaşıyor. Bu ne demektir biliyor musunuz? Dünyanın 25'inci büyük devleti sığınmacılardan oluşuyor. Çok büyük bir rakam hakikaten. Türkiye'de de 3 milyon civarında sığınmacı yaşıyor, 2,8 milyonu Suriyeliler, geçici koruma altındaki Suriyeliler. Diğerleri de, 200 bin civarında da "sığınmacı" olarak ifade ettiğimiz, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nda da ismi "şartlı mülteci" olarak ifade edilen kişiler. Türkiye şu anda dünyanın en çok sığınmacı barındıran ülkesi. 3 milyonluk bu nüfus Malta'dan, Slovenya'dan, Estonya'dan, Letonya'dan, Lüksemburg'dan daha büyük bir oran. Türkiye'nin yüzde 4'ü sığınmacılardan oluşuyor. Avrupa'da bu rakam çok düşük, 500 milyonluk Avrupa'da bizim kadar sığınmacı yok, Avrupa'daki sığınmacı oranı binde 4 bile değil.

Bizim mazlumlara kucak açan politikamız dün de vardı, bugün de var, yarın da olacak. Osmanlı mazlumlara kucak açmıştır. 1490 yılında kendi gemilerini göndermiş, işkence gören Yahudileri İspanya'dan aldırmıştır. Ardından, Macar Kralına ve İsveç Kralına sığınma hakkı vermiştir. Rusya'dan kaçanlara, Bolşevik İhtilali'nden kaçanlara da biz kapılarımızı açtık, Çarlık Rusyası'ndan kaçanlara da. Cumhuriyet Dönemi'nde de aynı süreç devam etti. Cumhuriyet Dönemi'nde 1923'ten 2011 yılına kadar 1,7 milyon sığınmacı Türkiye'ye geldi, Türkiye kapılarını açtı. Biliyorsunuz, bunların içerisinde Balkanlardan gelen var, Irak'tan gelen var, hatta İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'dan ve Yunanistan'dan gelenler de var.

Biraz önce de söylediğim gibi, 3 milyon sığınmacıya evimizi, gönlümüzü, kapımızı açtık. Bunların 280 bini kamplarda yaşıyor, 26 barınma merkezi var ve toplamda 10 milyar dolarlık bir harcama yaptık. 10 milyar dolarlık harcama faturalı harcama, bize maliyeti 20 milyar dolar. Çünkü, faturalandırılmayan harcamalar da var; STK'ların yardımları var, orada çalışan memurların maaşları var ve diğer harcamalarla bu 20 milyar doları buldu. Ancak, biz "Harcama yaptık." demiyoruz çünkü bu bizim insani, vicdani, hukuki ve tarihî bir görevimiz. Bunu yapmaya devam ediyoruz. Maliyetlere bakmadan kapımızı, gönlümüzü açtık, açmaya devam edeceğiz inşallah. Bunları yaparken de uluslararası iki ilkeyi de yerine getiriyoruz. Birincisi, açık kapı politikası, ikincisi de geri göndermeme ilkesi. Uluslararası hukukta olan bu iki ilkeyi de sonuna kadar uyguluyoruz. Dünyanın birçok ülkesi uygulayamıyor. Cenevre Sözleşmesi'ne imza atmış, Cenevre Sözleşmesi'ni yazmış Avrupa ülkeleri bugün açık kapı politikasını veya geri göndermeme ilkesini uygulayamıyor, onun için insanlar Akdeniz'de ölüyor.

Tabii ki 3 milyonluk göçmeni, yabancıyı beş yıllık bir süre içinde yönetmek çok kolay değil. Ancak, dünyanın tamamı şu andaki süreç için bizi alkışlıyor, diyor ki: "Çok iyi bir süreç yönetiyorsunuz." Bence bu süreç yönetiminde devletimiz kadar milletimizin de çok önemli bir rolü var. Doğru, hak temelli yaklaşımların tamamını devletimiz ve kurumlarımız uyguluyor ama milletimiz, ondan öte, misafirlik, merhamet, komşuluk gibi ilkelerle âdeta sığınmacılara gönlünü açtı. Eğer açmasaydı, Avrupa'daki gibi yabancı düşmanlığı, ötekileştirme yükselirdi. Bugün bakıyorsunuz Avrupa'ya, panik var; Danimarka'da panik var, Avusturya'da panik var, Almanya'da panik var. Oysa bizde işler düzgün bir şekilde yürüyor, devam ediyor.

Bu konuyla ilgili, ilgili kurumlar çalışıyor arkadaşlar. Biraz önce sayıldı; AFAD, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Kızılay, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, valilikler, yerel yönetimler, sivil toplumlar çalışıyor. Biz 2,17 milyon Suriyeliyi Türkiye'ye aldığımızda, onlara Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu açısından bir statü verdik; adı "geçici koruma statüsü"ydü. Önce ne yaptık? Onların biyometrik kayıtlarını aldık, sonra 99'la başlayan yabancı kimlik numaraları verdik ve yabancı kimlik belgeleri aldılar. Kimlik belgeleriyle sağlığa, eğitime, sosyal yardıma erişebiliyorlar, çalışma iznine başvurabiliyorlar, araçlarının plakalarını değiştirebiliyorlar; haberleşme, bankacılık ve noterlik hizmetlerinden faydalanabiliyorlar ve biz onlara üçüncü kişilere ihtiyaçları olmadan hayatlarını devam ettirebilmeleri için diğer çalışmaları da veriyoruz, eğitimle ilgili konularda, hayat boyu eğitim konusunda da yardımlarda bulunuyoruz.

Sağlık önemli bir konu değerli milletvekilleri. Sağlık konusunda, neredeyse, sığınmacıların sorunu yok denecek kadar az. 15 milyondan fazla poliklinik hizmeti vermişiz, 300 binden fazla ameliyat yapmışız. Kamplarımızda sağlık ünitelerimiz var. Diğer, kamp dışındaki ortamlarda da sığınmacılar bizim sağlık merkezlerimize ulaşarak tedavi olabiliyorlar.

Eğitim konusu önemli. 800 binden fazla eğitim çağında çocuk var ve bunların 350 bini ancak eğitime erişebildi. Hedefimiz, tamamının eriştirilmesi ancak kolay değil. 800 bin çocuk, Avrupa'daki birçok ülkedeki çocuk sayısından, öğrenci sayısından çok daha fazla. Onunla ilgili çalışmalar da yapıyoruz. Biliyorsunuz, hangi müfredat verilecek, ne verilecek, ne öğretilecek, bununla ilgili çalışmalar da yapıyoruz. Çocuklarımızın bir kısmı Türk eğitim müfredatının içinde, diğer kısmı da Suriye müfredatıyla eğitiliyor. Ders kitaplarını ve müfredatını aldık, Millî Eğitim Bakanlığımız gerekli taramayı yaptı ve ondan sonra da bu kitapları yeniden yazdı, şimdi eğitime devam ettiriliyor.

Üniversite hayatı: 10 binden fazla Suriyeli genç, üniversiteye kazandırıldı. Yine, üniversite sonrası veya üniversite öncesi meslek edindirme kursları -biraz önce de söyledim- hayat boyu eğitim konusunda 100 binden fazla Suriyeli şu anda meslek kurslarından sertifika aldı arkadaşlar.

Çalışma izni: Uyum, çalışma izni olmadan olmaz. Çalışma izniyle ilgili de ocak ayında karar aldık, artık Suriyeliler çalışma izni için başvurabiliyorlar ve Türkiye'de çalışabiliyorlar. Bunların sayıları hızla artıyor. Son hafta, geçen hafta bile Çalışma Bakanlığımız düzenleme yaptı, Suriyeli ebeler diploma denklikleriyle beraber artık Türkiye'de çalışabilecekler. Kalifiye iş gücünü kaçırmama konusunda da çalışmalarımız devam ediyor.

Tabii ki çocuklar: Çocuklar çok önemli. Şu anda Türkiye'de 165 bin Suriyeli bebek doğdu, geçen yıl 55 bin bebek doğdu. Biz onlarla ilgili her türlü çalışmayı yapıyoruz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yapıyor ama burada, bir şeye dikkat çekmek istiyorum arkadaşlar: Bizde bunlar olurken Avrupa'da ne oluyor, Avrupa ne yapıyor?

Arkadaşlar, Avrupa'da, Fransa'da Calais Kampı vardı, geçen hafta Calais Kampı dağıtıldı, 160 çocuk kayboldu. Almanya İnterpol'ü itiraf ediyor, diyor ki: "Bize gelen 6 bin sığınmacı çocuk kayboldu, yok." Avrupa, bu konuda duyarsız davranıyor. Avrupa, bu konuda kapılarını açmayarak Akdeniz'de ölümlere sebep oluyor. İşte, son beş ayda, Afrika'dan İtalya kanalıyla Avrupa'ya geçmek isteyen sığınmacıların 2.500'ü öldü. Hamdolsun, Ege'de ölümler durdu. Bir mutabakat başlattık. Biz insanlar ölmesin istiyorduk, şimdi ölümler durdu ama ölümler Akdeniz'e kaydı, bunlar devam ediyor. Son on yılda 25 bin sığınmacı hayatını kaybetmiş dünyada arkadaşlar.

İşte, biz, bunlar olmasın diye yola çıktık ve çalışmaları yaparken Avrupa'da -biraz önce de söyledim- bakıyorsunuz, sığınmacı kamplarına saldırılar var. Almanya'da 757 sığınmacı kampına saldırı yapılmış. Bizim farklı çözümlerimiz var ama ben şunu ifade etmek istiyorum bu kadar şeyden sonra, vaktim kalmadı: Cenevre Sözleşmesi'yle yönetiliyor şu andaki hukuk süreci ama yönetemiyoruz. İşte Avrupa'daki durum. Sığınma evlerine saldırılar oluyor, yangınlar çıkıyor, çocuklar kayboluyor. Artık dünyanın yeni bir sözleşmeye ihtiyacı var. Bu sözleşmenin yeri Anadolu'dur. Bu sözleşmenin yeri... Ben geçen haftalarda sembolik olarak açıkladım "Gaziantep olsun." dedim. Gaziantep sözleşmesini ortaya koyalım, insanlar ölmesin, göçmenler ölmesin, sığınmacılar ölmesin. Onun içerisine karşılıklılık koyalım. Asimilasyon politikaları olmasın. Bugün, Avrupa'da sığınmacılar hızlı bir şekilde Hristiyanlaştırılıyor. Bunlara engel olalım diye böyle bir sözleşme teklifinde bulunduk.

Arkadaşlar, sonuç olarak, HDP önerisinin aleyhine olduğumuzu, bu konuları biz alt komisyonda yoğun bir şekilde incelediğimizi, incelemeye devam edeceğimizi, demokratik bir ortam içerisinde hangi sığınmacı merkezine, hangi noktaya gidilmek istenirse gideceğimizi ifade ediyorum ve hepinize saygı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)