Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı
24. Dönem 5. Yasama Yılı
83. Birleşim 25 Mart 2015 Çarşamba

25 Mart 2015 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

83'üncü Birleşim

25 Mart 2015 Çarşamba

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi'nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bu-lunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İÇİNDEKİLER

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora'nın, Mardin ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan'a havalimanı yapılması gerektiğine ve devlet kurumlarının kapatılmasına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dö-nümüne ilişkin açıklaması

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- İzmir Milletvekili Rıfat Sait'in, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

5.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz'ün, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne, İzmit Körfez Geçiş Köprüsü'nde halatların kopması sonucu meydana gelen kazaya ve intihar eden Japon mühendis Ryoichi Kishi'ye Allah'tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

8.- Ardahan Milletvekili Orhan Atalay'ın, Halepçe katlimanının 27'nci, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ve Bediüzzaman Said Nursi'nin 55'inci ölüm yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

9.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir'in, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ve Hükûmetin Muğla'da doğal ve tarihî çevreyi tahrip etmekten vazgeçmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

10.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dö-nümüne ilişkin açıklaması

11.- Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu'nun, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

1

12.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu'nun, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

13.- Muş Milletvekili Demir Çelik'in, Japon mühendis Ryoichi Kishi'nin İzmit Körfez Geçiş Köprüsü'nde halatların kopması sonucu meydana gelen kazanın sorumluluğunu üstüne alarak intihar etmesine ve Van depreminde yaşamını yitiren Japon Doktor Atsushi Miyazaki'ye ilişkin açıklaması

14.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

15.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut'un, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ve Bediüzzaman Said Nursi'nin 55'inci ölüm yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

16.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, PKK, PYD ve IŞİD'in insanlık adına katliamlar yapan birer terör örgütü olduğuna ve bunların hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti devletinin muhatabı olamayacağına ilişkin açıklaması

17.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

18.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

19.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın 705 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

20.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın 705 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ikinci bö-lümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı, TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut'un, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğ-lu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin ilişkin konuşması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- BDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, çok dilli eğitimin önündeki engellerin kaldı-rılması, Kürtçe eğitimin seçmeliden sürekli hâle getirilerek kamusal hizmet olarak verilmesi ve tüm bu taleplerin altyapısının hazırlanması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1275)

2.- BDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, demokratik, özgürleştirici, eleştirel, ana dilinde, çoğulcu ve bilimsel bir eğitimin nasıl inşa edilip hayata geçirilebileceğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1276)

3.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu ve 21 milletvekilinin, bal üretimi yapan arıcıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1277)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, Türkiye'de askerin siyasete dâhil olma-sının önüne geçilmesi amacıyla 23/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması öner-gesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Mart 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 26 milletvekili tarafından, Artvin ilinin Yusufeli ilçesinde yeni yerleşim yerinin belirsizliğinden kaynaklı sorunların tespiti ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla 18/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Mart 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VIII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, hayvancılık ve tarım sektörünün bitme noktasına geldiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/49)

2

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 23 milletvekilinin, yanlış politikalar nedeniyle üreticinin zarar gördüğü, ithal edilen et ve hayvan fiyatlarının artmasının ve ülkeye kaçak et girişinin engellenemediği, tarım desteklerinin zamanında ödenmediği ve bu sorunlarla ilgili görevlerin gereklerini yerine getirmediği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/53)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak'ın, Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın'ın (11/49) esas numaralı Gensoru Öner-gesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın'ın, İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak'ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz'ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan'ın (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan'ın (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz'ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

6.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın'ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı'nın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Miliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

10.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

4.- Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 685)

5.- Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/2736, 1/1039, 2/2118, 2/2731) (S. Sayısı: 705)

6.- Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün; Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (1/995, 2/422, 2/514, 2/909, 2/1518, 2/1579, 2/1632, 2/2443, 2/2469) (S. Sayısı: 684)

3

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2015 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlardan diğer kurum ve kuruluşlara geçmek için başvuru yapan kişi sayısına,

2010-2015 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca düzenlenen kurum içi eğitimlere,

İlişkin soruları ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin cevabı (7/62011), (7/62012)

2.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy'un, Bursa'nın Osmangazi ilçesinin tanıtımı için TRT'nin yaptığı yayınlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın cevabı (7/62169)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından son üç yılda yapılan temsil, ağırlama, tören ve tanıtım giderlerine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın cevabı (7/62516)

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83'üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Mardin ilinin sorunları hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora'ya aittir.

Buyurun Sayın Dora.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora'nın, Mardin ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mardin ilinin sorunları hakkında söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Mardin; mimari, arkeolojik, tarihî ve görsel değerleriyle özgün niteliklere sahip dünyaca ünlü kentlerimizden biridir. Farklı inanç ve kültürler bu ülkenin zenginliğidir. Mardin bu anlamıyla Türkiye için âdeta bir modeldir. Kürtçe, Süryanice, Türkçe ve Arapça dillerinin konuşulduğu Mardin'de Müslümanlık, Hristiyanlık ve Ezidilik dinlerine mensup Süryaniler, Kürtler, Türkler ve Araplar, Mahalmiler bir arada barış içinde yaşamaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mardin bu belirttiğimiz birçok zenginliğine karşın, hiç de hak etmediği bir konumdadır bugün. Özellikle eğitim, sağlık, ulaşım, altyapı, su, elektrik ve çarpık kentleşme alanlarında geçmişten süregelen sorunlar hâlâ çözümlenebilmiş değildir. Mardin'de elektrik ve su kesintilerinin sıkça yaşanmaya devam ettiği, hepimizin malumudur.

Özellikle yaz aylarında sıcaklığın 45 dereceyi bulduğu Mardin'de ve ilçelere bağlı birçok köy ve beldede sık sık meydana gelen ve saatlerce süren elektrik kesintileri vatandaşlarımızı isyan noktasına getirmektedir.

Özellikle köylerde yaşayan halkımız, hem tarımsal alanda hem de gündelik yaşamda elektrik kesintilerinin neden olduğu birçok konuda mağdur edilmektedir. Tarım arazilerinde genellikle elektrikle çalışan sulama sistemleriyle sulama yapıldığından, çiftçiler elektrik kesintileri nedeniyle mahsullerinin kurumasından şikâyet etmektedirler. Elektrik kesintilerine bağlı olarak yaşanan su kesintileri nedeniyle tarlaların birçoğu zarar görmektedir.

4

Özellikle yağmurların, rüzgârların şiddetli olduğu mevsimlerde ve kış aylarında da elektrik kesintisi doğal bir hâl almış durumdadır. Kış mevsiminde bölgede yüzlerce köye elektrik verilmediği de bilinmektedir.

Bölge genelinde elektrik hatları otuz kırk yıllıktır. Bu hatlar bakım ve onarımla hizmet vermektedir. Üretim kapasitesi düşük trafolar ile yeni yerleşim alanları için ek trafoların kurulmaması elektrik kalitesini düşürmekte ve kesintiler çoğalmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mezopotamya topraklarına farklı boyutlarda medeniyet getireceği iddia edilen ve Mardin'in de dâhil olduğu GAP Projesi çerçevesinde uluslararası birer akarsu olan Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde inşa edilen ve inşası planlanan baraj ve HES projeleri Hükûmet yetkililerinin bahsettiği gibi, bölgenin hiçbir yarasına derman olmadığı gibi birçok noktada büyük sorunlara neden olmuştur. Bu bağlamda, GAP projesi, uygun tabirle, tam bir fiyaskodur. Öngörülen elektrik üretimi, proje kapsamındaki illerden sadece Mardin'in bile elektrik ihtiyacını karşılayamamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Mardin'e ilişkin ekonomik göstergeler de vahameti ayrıca gözler önüne sermektedir. Türkiye İstatistik Kurumunun resmî verilerine göre, Mardin'in gayrisafi millî hasıladan aldığı pay 1965 yılında yüzde 10,39 iken, bu rakamın günümüzde yüzde 7'lere kadar düştüğü görülmektedir. Mardin ilinde genç nüfusun ağırlığı dikkat çekicidir. İl nüfusunun yüzde 58'i 25 yaşın altındadır. Buna karşın, bölgede yer alan diğer 4 il gibi Mardin de işsizlikte başı çekiyor. TÜİK verilerine göre, Mardin Türkiye'de işsizlik oranının en yüksek olduğu ilk 5 il içerisindedir. Yine TÜİK verilerine göre, Mardin Türkiye'de istihdamın en düşük olduğu ilk 5 il içerisindedir. Bizatihi bu iki veri, gerek önceki hükûmetlerin gerekse on üç yıllık AKP Hükûmetinin Mardin'i ve Mardinlileri ne kadar ihmal ettiğinin en açık kanıtı niteliğindedir.

Değerli milletvekilleri, Mardin, yine dışarıya en çok göç veren iller arasındadır. Bir ilin göç verme oranının yüksek olması o ilde yaşam memnuniyetinin olmadığının en önemli göstergelerinden birisidir. Bir diğer açıdan Mardin, arkeologların ilgisini çeken ender bölgelerden birisidir. Örneğin Dara yer altı kenti gibi, gerek tarihsel açıdan gerekse kültür turizmi açısından harikulade niteliklere sahip bir bölgedir. Ancak, Kültür Bakanlığı bu bölgede yapılması gereken kazılar için kaynak ayırmamakta, Dara antik kentini kaderine terk etmektedir.

Yine, Mardin'in Kızıltepe ilçesine ilişkin bir sorunu tekrar dile getirmekte fayda görüyorum. Kızıltepe, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ÖSYM tarafından âdeta cezalandırılmış ve sınav merkezi listesinden çıkarılmıştır. Bu sebeple Kızıltepeli öğrencilerimiz bir sınava girmek için başka illere gitmek zorunda bırakılmaktadır.

Bu kısa konuşmam içerisinde sürem elverdiğince belirtmeye çalıştığım Mardin'in sorunları elbette bunlarla sınırlı değildir. Hükûmeti Mardin'i ihmal etmekten vazgeçmeye davet ediyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, Ardahan'a havalimanı yapılması ve devlet kurumları hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'e aittir.

Buyurun Sayın Öğüt.

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan'a havalimanı yapılması gerektiğine ve devlet kurumlarının kapatılmasına ilişkin gündem dışı konuşması

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Ardahan'a havalimanı kurulması ve devlet kurumlarının kapatılmasıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, Ardahan, Gürcistan ve Ermenistan sınırında, çok büyük göç vermiş, yoksullaşmış, gençleri işsiz kalmış bir ilimiz. Bu ilimiz, tarihe baktığımız zaman, Ruslara Türkiye'nin teminatı için savaş tazminatı olarak verilmiş, yani Türkiye'nin garantörü olmuş ve Rusya'ya yaklaşık kırk üç yıl savaş tazminatı olarak verilmiş, düşman işgali altında kalmış. Böyle bir ilde, sınır ilinde, stratejik olan bir bölgede havaalanı mutlak surette kurulması lazım. Neden? Dünyadaki ve Türkiye'deki iş adamlarının rahat gidip gelebilmesi için. Biliyorsunuz,

5

uçak kullanıyorlar, kara yolunu kimse kullanmıyor. Onun için, havalimanı açılırsa, Gürcistan, Ermenistan, Artvin'in bir bölümü, Erzurum'un bir bölümü, Kars'ın da bir bölümü buradan yararlanacaktır. Bu anlamda Ardahan'a mutlak surette bir havaalanı kurulması lazım.

Ardahan Ticaret Odası ve bütün sivil toplum örgütleri, bütün gazeteciler, bütün Ardahanlılar bir kampanya başlattılar, bu kampanya da Ardahan'a havaalanı kurulsun. Bu anlamda eğer Ardahan'a bu havalimanı kurulmazsa, biz gerekirse açlık grevine başlayacağız, gerekirse yalın ayak başı açık Ardahan'dan Ankara'ya yürüyeceğiz. Neden? Rize'ye havaalanı yapılıyor. Rize'ye nereye yapılıyor biliyor musunuz? Rize'ye denizi doldurarak havaalanı yapılıyor. Yapılsın, biz karşı değiliz, Rizelilere buradan saygılarımı gönderiyorum, seviyorum, ama Rize'ye Trabzon Havaalanı daha yakın.

Batum'a havaalanı yapıldı, Rize, Artvin olsun diye, o da doğru, Rize'ye yapılması da doğru, ben karşı çıkmıyorum, ama Rize'ye büyük maliyetlerle, denizi doldurarak havaalanı yapılıyorsa, bizde maliyetler daha düşüktür. Bizde, Ardahan'a çok yakın, Ardahan Ovası'nda havaalanı kurulduğu zaman, gerekirse biz devlete arazilerimizi bağış yaparız. Yani para almadan, kamulaştırmasız devlete bağış yaparız ve Ardahan'a havaalanı kurulmasıyla ilgili biz talebimizi dile getiririz ama burada ben milletvekili olarak Büyük Millet Meclisinden rica ediyorum, ben Hükûmetten rica ediyorum, Sayın Bakan burada, hemşehrimiz, kalkınmadan sorumlu Bakanımız Cevdet Bey, rica ediyorum: Ardahan'ı programa alın, Ardahan'a havaalanı açın. Ardahan'a havaalanı açarsak Ardahan'da göç durur, yoksulluk biter, yatırım gelir.

Şimdi, Çıldır, Aktaş Kapısı açılıyor. Posof tüneli yapılacak. O da başladığı zaman, Kars-Tiflis demir yoluyla beraber olduğu zaman orası, aynı zamanda uluslararası bir havaalanı olacak. Bu anlamda, eğer bu havaalanı yapılmazsa… Samimi söylüyorum, biz başka yere karşı çıkmıyoruz, Rize'ye de yapılsın, başka illere de yapılsın ama Ardahan önemli, konumu çok önemli. Buranın kalkınması, gelişmesi için mutlak surette havaalanı yapılması lazım.

Değerli arkadaşlar, kurumlara geldiğimiz zaman, Çıldır'da adliye kapatıldı. Bugün Çıldırlı bir kişi bir dilekçe vermek için adliyeye, ta Ardahan'a geliyor. Yani, yollar kapalı, bazen kış oluyor, tipi var, hiç gidemiyor. Yazın olsa tarlasını, çayırını bırakıp 170 kilometre gidemiyor. Yani, böyle bir zulüm var. Yani, biz Ermenistan sınırında vatanı bekliyoruz, bayrağı bekliyoruz. Ya, bizim adliyemiz nasıl kapatılır arkadaşlar? Çıldır'da hastane yok yani hakikaten hastanemiz yok. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, ben şimdi bir şey söylüyorum. Bu, devletin ayıbı; bu, AKP'nin ayıbı. Posof'ta insanlar dişini çektiremiyor, diş doktoru yok. Nereye gidiyorlar, biliyor musun? Posof'taki insanlar dişini çektirmek için Gürcistan'a gidiyorlar, Gürcistan'da dişini çektiriyorlar arkadaşlar. Böyle bir zulüm olabilir mi. Bu, AKP'nin ayıbıdır, AKP Hükûmetinin ayıbıdır.

ADNAN YILMAZ (Erzurum) - Hastane kurduk Ardahan'da. Ardahan'da tam teşekküllü hastane var.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Posof'ta hastane yok. İnsanlar dişini çektirmek için Gürcistan'a gidiyor. Bu ayıp size yeter de artar da. Bu çok ayıptır arkadaşlar.

Göle'deki orman işletmesinin geri gelmesini istiyoruz, Göle'deki askeriyenin geri gelmesini istiyoruz. Göle esnafının kazanması, gelişmesi için mutlak surette askeriyenin orada olması lazım. Hele Damallılar askerî birliklerini kendileri yaptılar, Damal'da askerî birlik kapatıldı.

Hanak'ta, keza aynı, Damal'da, yüksekokul yapılması lazım. Posof'a yapılıyor, Damal ve Hanak'a da mutlak surette yüksekokul yapılması lazım.

Bu anlamda, sizlerin desteklerini bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölüm yıl dönümü hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ'a aittir.

6

Buyurun Sayın Özdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Elmalı köyünde kara lastikli çiftçi Halit'in oğlu olarak dünyaya gelen merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun Hakk'a yürüyüşünün 6'ncı yıl dönümü sebebiyle söz almış bulunuyorum.

Muhsin Yazıcıoğlu'nu kaybedeli altı yıl oldu ama o diriymiş gibi gündemimizin önemli maddelerinden birini teşkil ediyor. Bu, onun siyasi hayatımızda bıraktığı derin izlerden kaynaklanıyor. Çok sevilen insanlar, bedenen aramızdan ayrılsalar bile, hatıralarıyla gönüllerde yaşamaya devam ederler. Yazıcıoğlu da o tip şahsiyetlerden biriydi ancak bugün hâlâ gönüllerde yaşıyor olması sadece sevgiyle izah edilebilecek bir durum değildir. O, kişiliği, üslubu, mücadelesi, ahlakı ve cesaretiyle o kadar yer kaplamıştı ki her tarihî virajda "Bugün aramızda olsaydı." arayışının muhatabı oluyor. Bu da onun ne kadar derin izler bıraktığının bir başka göstergesi.

Onunla yolları kesişenler karşılarında daima vefalı, sabırlı, samimi, vakar sahibi bir Anadolu delikanlısını görmüşlerdir. Şiddetin ve anarşinin sokaklarda kol gezdiği fırtınalı yıllarda bile sükûnetini ve sağduyusunu kaybetmeyen, daima ezileni koruyan ve yanında duran biridir Muhsin Yazıcıoğlu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhsin Yazıcıoğlu doğru bildiğini söylemekten çekinmezdi; doğruyu söyleyen veya yapanın kimliğine bakmazdı; kim doğruyu söylerse destek verir, kim doğru yaparsa onun yanında olurdu; siyaseti gaye olarak görmez, inançlarına, vatanına ve milletine hizmet etmenin bir aracı olarak görürdü; ülkülerinden ödün vermektense başını vermeye razı olacak kadar bir ilke adamıydı.

1991 seçimlerinde Sivas'tan milletvekili adayıyken sloganı "O, sizin inançlarınızı Meclise taşıyacak."tı. Hayatı boyunca bu slogana uygun hareket etti ve mazlumun, mazlum Anadolu insanının sesi oldu.

Değerli milletvekilleri, hem omurgalı hem de barışçı bir dil kullanmak kolay değildir. Dava adamlarının dili genelde keskin olmuştur. Yazıcıoğlu ise bu iki dili nefsinde mezcetmiş ender dava ve gönül adamlarından biri olmayı başarmıştı. En köşeli fikirler onun üslubunda kabul edilebilir bir hâle dönüşüyordu. Arkasından gözyaşı döken milyonlar arasında her kesimden insanın bulunması bu yüzdendi.

Yazıcıoğlu, büyük acılar yaşamış bir kuşağın çocuğuydu. Hiçbir zaman uğradığı haksızlıkları, işkenceleri bir intikam söylemine dönüştürmedi. Gençleri, kendi yaşadıkları üzerinden nefret üreterek zehirlemedi. Acılardan, işkencelerden ders çıkardı. Gençlere "Elinize silah değil, kalem alın." çağrısında bulundu. Kimseyi ötekileştirmediği için herkesin dostu, arkadaşı, kolayca ulaşabileceği Muhsin Başkan'ı oldu. Hiçbir zaman hırslarının gayesi yapmadı. Herkesin menfaat koşusu yaptığı bu dünyada o "Üç günlük dünya için fırıldak olunmaz." diyerek dosdoğru oldu.

Değerli milletvekilleri, o, başını örten ile açanın aynı Türkiye'de yasaksız, kavgasız, kardeşçe yaşadığı bir ülke hayal ediyordu. Kürt-Türkmen, Alevi-Sünni ayrımı olmadan, zengin-fakir ayrıcalığı görülmeden, imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir Türkiye hayal ediyordu. Bugün hayallerinin gerçekleşiyor olmasının bahtiyarlığını yaşıyoruz. Muhsin Yazıcıoğlu hayatı boyunca vesayete ve darbelere karşı sözde değil, özde dik bir karşı duruş sergilemiştir. Bu duruşu demokrasiye olan inancı gereği göstermiştir. Ayrıca, darbelere sadece karşı durmakla kalmamış, "Namlusunu milletine çevirmiş bir tanka selam durmam." sözü hafızalarımıza kazınmıştır. "Türkiye İran olmayacaktır." diyen 28 Şubatın kudretli generallerine "Doğru, Türkiye İran olmayacaktır, Cezayir olmayacaktır ama Türkiye'yi de Suriye yaptırtmayacağız." diyerek meydan okumasını da bilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O, 28 Şubat darbecilerinin asıl niyetlerini ifşa eden yiğit bir delikanlıydı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı günden bugüne kadar sadece Birinci Meclis tekbir seslerine şahit olmuştu. Karlar altında, bulunmayı beklerken milyonlarca Müslümanın duasını alan Muhsin Yazıcıoğlu kendisi için yapılan devlet töreninde de milletinin omuzlarında tekbirlerle ve dualarla gönderilmiştir Taceddin Dergâhı'na. Onun imanına, Müslümana yakışır

7

hayatına, ben de dâhil olmak üzere, çok insan şahit olmuştur. İşte, bu yüzdendir ki inşallah ahirette Peygamber Efendimiz'e, Hazreti Ebubekir'e, Ömer'e, Osman'a, Ali'ye, Selahaddin Eyyubi'ye, Bediüzzaman Said Nursi'ye, Fatih'e komşu olacaktır inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, onun ölümü, Türk İslam kültürünün bin yıllık değerler manzumesini kendisine toplamış adam gibi bir adamın ölümüydü. Onun ölümü, toprağı saksıda gören değil, toprağın bağrından gelen bir Anadolu yiğidinin ölümüydü. Onun ölümü, milletinin değerlerini yaşayan ve yaşatan bir dava adamının ölümüydü. Onun ölümü, lideri olduğu gençliği İslam mayasıyla yoğurmaya kendini adamış bir hareketin liderinin ölümüydü. Onun ölümü, her koşulda hakkı tutup kaldıran, hep mazlumun yanında olan, zalime boyun eğmeyen, kendisine inananların başını öne eğdirmeyen, idealist bir vatan evladının, herkesin Muhsin Başkan'ın ölümüydü. Dilerim bu ülkede yeni Yazıcıoğulları yetişir. Siyasete itibar kazandırmak ancak bu tip siyaset adamlarıyla mümkündür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Kendisini yakından tanımış, arkadaşlık yapmış, aynı idealler uğruna siyaset yapma fırsatı bulmuş birisi olarak merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nu ölümünün 6'ncı yılında rahmetle anıyorum, ruhu şad olsun.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum

Sayın Vural…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, bugün 25 Mart. 2009 yılında, altı yıl önce, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı, Milliyetçi Hareket Partisi eski Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi kurucusu, Genel Başkanı Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nun Hakk'a yürüyüşünün yıl dönümü. Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nu rahmetle anıyorum. Ailesine, ülkücü ve milliyetçi camiaya başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz, mekânı cennet olsun.

Şüphesiz, Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefatına yol açan 2009 yılındaki helikopter kazasıyla ilgili kamuoyunda oluşan şüpheler giderilmiş değildir. O gün arama ve kurtarmadaki karmaşa, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan araştırma raporlarına rağmen sonuca ulaştırılmış değildir.

Maalesef, Sayın Muhsin Yazıcıoğlu, kendilerini bir ABD-İsrail projesi olarak Başbakanlık tevdi edecek olana, o zamanın Başbakanının, açıkçası, gazetelerde yayınlanmış bu projeye destek olma talebine karşılık "Amerika'nın dediklerini yaparız, sonra da millete hizmet ederiz." diyerek kendisiyle birlikte olma talebini açıkçası reddetmiş bir ülkücü tavır ortaya koymuştur. Bugün ABD ve İsrail projesi olarak kurulmuş bir partinin kurucularının o gün de kendisine tekliflerini elinin tersiyle itmiş ve ülkücü bir tavır ortaya koyabilmiş bir insandı. Maalesef, onun kurduğu Büyük Birlik Partisi, Cumhurbaşkanı seçiminde farklı bir tavır ortaya koydu diye kumpaslara ve operasyonlara maruz kalmıştır. Günümüzdeki bu gelişmelerle birlikte, Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nu, ülkücü Muhsin Yazıcıoğlu'nu rahmetle anıyoruz. Ailesine ve tüm ülkücü ve milliyetçi camiaya başsağlığı dileklerimizi tekrar iletiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bostancı...

8

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Rahmetli Yazıcıoğlu arkadaşımdı. 80 öncesinin alaca karanlık döneminde beraber çalıştığımız zamanlar oldu. Kendisini yakından tanıdım. Düzgün, namuslu, faziletli, istikameti çok açık, herkesi kucaklamaya çalışan bir insandı. 80 öncesinin o döneminde dosdoğru kalmak, hem Türkiye'ye ilişkin ve dünyaya ilişkin birtakım hassasiyetler taşımak, insani bir perspektife sahip olmak hem de orada o mücadele ortamı içerisinde bu toprakların, bu milletin bayrağını dimdik ayakta tutmak kolay bir iş değildi. Rahmetli Yazıcıoğlu bunu başardı. 80 sonrası, 12 Eylül döneminde yargılandı ve uzun yıllar hapiste yattı. Ben de, bir yıl hapis yatarken, beraber Mamak Cezaevinde de bulunduk. Daha sonraki dönemde de çok çeşitli görüşmelerimiz, konuşmalarımız oldu. İstikameti her zaman bu toprakların, bu insanların kıblesiydi. İstikametini hep doğru tuttu. Herkesi belki siyasi olarak kucaklayamadı ama belli ki bu milletin vicdanında örtük bir şekilde de olsa çok güçlü bir karşılığı vardı. Bu topraklarda, bu insanların nezdinde karşılığının ne olduğunu anlamak için bazen ölümden sonraki dönemine bakmak gerekiyor ne yazık ki. Rahmetli Yazıcıoğlu vefat ettikten sonra, cenaze törenine katıldım, orada herkes vardı. Bu da Yazıcıoğlu'nun milletteki karşılığına ilişkin, onun hassasiyetinin, insanlığının, mücadele adamı oluşunun karşılığına ilişkin çok önemli bir göstergeydi. Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Uzunırmak...

3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu Ülkü Ocakları Genel Başkanıyken iki üç dönem aynı yönetimde beraber çalıştık. Birçok özelliğini saymak mümkün. Bu seneidevriyesinde rahmetle anıyorum.

Elbette ki ölümü acı olmuştur ama üzerindeki karanlıklar hâlen aydınlatılamamıştır. Ölünün arkasından rahmetle anmak elbette ki inancımızın eseridir ama yürütme erkine sahip olan arkadaşlarımızın, bu ölümünün üzerindeki karanlıkları aydınlatamayıp hâlen daha ismiyle ilgili çok çeşitli bir mirasa sahip çıkma gayretlerini hayretle izliyorum ve samimi bulmuyorum. Türkiye'de her şeyin aydınlatılması bir an meselesiyken aydınlatılamayan, saatlerce geç kalınan arama kurtarmalar, ihmaller, yanlış haberler, bütün bunlar… Yani iktidar birçok insanın yatak odasına girerken oraya nasıl giremedi acaba?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Sait…

4.- İzmir Milletvekili Rıfat Sait'in, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

RIFAT SAİT (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de Sayın Yazıcıoğlu için Allah'tan rahmet diliyorum.

Kendisi AK PARTİ hükûmetleri döneminde Kosova Dostluk Grubu Başkanlığı yapmış ve Balkanlara büyük hizmetler vermiş bir insandı. Mekânı cennet olsun, güzel bir insan, mert bir insan, Allah dostu. Tekrar Allah'tan rahmet diliyorum.

Teşekkür ederim.

9

BAŞKAN - Sayın Öz…

5.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz'ün, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) - Sayın Başkanım, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu belki Türkiye'de yüzde 1, yüzde 2, yüzde 3 oylarla demokrasimizde temsil görevi almış ama bu ülkede vatanını, milletini, devletini seven herkesin takdirini kazanmış, önemli izler bırakmış bir liderdir. Ben inanıyorum ki Muhsin Yazıcıoğlu vatansever herkesin gönlünde sevgisini, saygısını, muhabbetini devam ettirmektedir.

Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüyle alakalı da hiç kimsenin Adalet ve Kalkınma Partisini suçlama hakkı yoktur. Adalet ve Kalkınma Partisi üzerinde oynanan oyunlar neyse Muhsin Yazıcıoğlu Başkan'ın da vefatı aynı şekilde, aynı senaryonun bir ürünüdür.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Kim aydınlatacak, ben mi aydınlatacağım bunu?

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) - Bunu herkes bilsin, yaşadığı zaman içerisinde de partimizle, Cumhurbaşkanımızla her zaman yakın diyalog içerisinde olmuştur. Hiç kimse bunun üzerinden AK PARTİ'yi suçlama hakkına sahip değildir. Mekânı cennet olsun, ruhu şad olsun diyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Hamzaçebi, buyurun.

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne, İzmit Körfez Geçiş Köprüsü'nde halatların kopması sonucu meydana gelen kazaya ve intihar eden Japon mühendis Ryoichi Kishi'ye Allah'tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölüm yıl dönümünde kendisine Allah'tan rahmet diliyorum. Sayın Yazıcıoğlu'nun ölümüne ilişkin kuşkular, karanlık noktalar hâlâ giderilebilmiş değildir. Bu kuşkuların, karanlık noktaların aydınlatılamamış olması bu devletin bir ayıbıdır. Ben, Hükûmeti, tüm kamuoyu yönetimini, İçişleri Bakanlığını bu olayın üzerindeki kuşkuları aydınlatmaya bu vesileyle davet ediyorum.

İkinci olarak değineceğim konu şudur: İki gün önce İzmit Körfez Geçiş Köprüsü'nde halatların kopması sonucu bir kaza meydana geldi. Kazada şans eseri herhangi bir şekilde hayatını kaybeden hiç kimse olmadı. Ancak, bu kaza sonrasında bu Körfez geçişinde çalışan bir Japon mühendis, Ryoichi Kishi "Olayın sorumlusu benim, kimsenin suçu yok." notunu bırakarak intihar etti. Sevgili Kishi'ye ben burada Allah'tan rahmet diliyorum. Uzun zamandır toplumumuzda olmayan bir duyguyu bu topluma hatırlattığı için kendisine Allah'tan rahmet diliyorum tekrar. Ancak, sevgili Kishi'ye, rahmetli Kishi'ye buradan bir şey söylemek istiyorum: Sevgili Kishi, burası Türkiye, burada bu olaylar nedeniyle, benzer olaylar nedeniyle hiç kimse intihar etmez, hiç kimse hayatına son vermez, hiç kimse suçunu, hatasını, kabahatini kabul ederek değil intihar etmek görevinden bile istifa etmez.

Bu onurlu duruşu sergileyen Kishi'ye Allah'tan rahmet dilerken, Yalova Belediyemizin Kishi adına, Yalova'da olan Tonami Meydanı'nda bir anıt dikeceğini buradan tüm Türkiye'ye duyurmak istiyorum. Tonami, Japonya'da bir kenttir, Yalova'nın kardeş kentidir. 1999'daki Yalova depremi sırasında oradaki kişiler yani Tonamililer Yalova'ya gelerek Yalovalılara yardım etmişlerdir. Böylesi bir kardeşliği göstermiş bir kentin halkına, şimdi bir başka olay vesilesiyle Yalovalılar bir anıtla cevap veriyorlar. Ben Yalova Belediye Başkanımızı da burada bu tutumu nedeniyle kutluyorum. Kishi'ye gerçekten yürekten bir kez daha rahmet diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

10

Sayın Boyraz…

7.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

"Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum./ Durun kapanmayın pencerelerim/ Güneşimi kapatmayın/ Beton çok soğuk, üşüyorum…" Böyle anlatıyordu hislerini, "üşüyorum" diyordu. Ne o bilebilirdi hayata veda edeceği yerin, yirmi beş yıl önce yazdığı şiirdeki kadar soğuk olacağını ne de bir başkası. Mamak Cezaevinin kırık taşları üstünde yazılan mısralar bir anlamda Yazıcıoğlu'nun yazgısının da satırlarıydı. Kapkara bir dehlizde beyaz bir sayfaya değil de sanki Berit'in bembeyaz karlarının üstüne yazılmıştı.

Hayatı bitmek bilmeyen mücadelelerle dolu bir duygu, bir düşünce, bir dava adamıydı Yazıcıoğlu. Onunla aynı görüşü paylaşsın ya da paylaşmasın herkesin ve her kesimin, insanlığını, beyefendiliğini, saygınlığını takdir ettiği bir kişiydi. Anadolu'nun bağrında yetişen binlerce, milyonlarca vatan âşığından biri olarak yaşadı ve bir akşamüstü canı kadar sevdiği memleketinin bilinmezliğinde kayboldu. Gidişi de, varlığı da sessizce, efendice, kendinceydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Atalay…

8.- Ardahan Milletvekili Orhan Atalay'ın, Halepçe katlimanının 27'nci, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ve Bediüzzaman Said Nursi'nin 55'inci ölüm yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

ORHAN ATALAY (Ardahan) - Teşekkür ederim Başkanım.

16 Mart 1988 tarihinde kıyamete dek lanetle anılacak Saddam Hüseyin, Halepçe'nin barış ve özgürlük talebini eşsiz bir vahşetle bastırmış, soluk alan veren her canlıyı kimyasal gazlarla zehirleyerek vahşice öldürmüş, dünya güvenliğinin kendilerine emanet edildiği konseyler ise her zaman olduğu gibi habis çıkarları uğruna susma zilletini tercih etmişlerdi. Katliamın 27'nci yıl dönümünde Halepçe'nin zalimlerini lanetle, mazlumlarını ise rahmetle anıyorum.

Bugün ayrıca bir davaya adanmışlığın adı olan Bediüzzaman Said Nursi'nin 55'inci, Muhsin Yazıcıoğlu'nun ise 6'ncı ölüm yıl dönümünde kendilerini rahmetle anıyorum.

BAŞKAN - Sayın Demir…

9.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir'in, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ve Hükûmetin Muğla'da doğal ve tarihî çevreyi tahrip etmekten vazgeçmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Muhsin Yazıcıoğlu olayında, birçok siyasi insanda, bilim adamlarında, yurtseverlerde olduğu gibi faili meçhul cinayetler konusunda on üç yıldır iktidar herhangi bir şey yapamamıştır, başarısız kalmıştır. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum.

Muğla'da talan koruma alanlarında yaygınlaşmakta, doğal ve tarihî çevre tahrip edilmektedir. Muğla kıyıları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Muğla Valiliği tarafından kurulan MUÇEV tarafından kiraya verilirken koylar da Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından kiraya çıkarılıyor. Muğla'da "Göcek koyları" diye anılan Bedri Rahmi, Akbük, Göbün, Küçük Sarsala koyları Dalaman Orman İşletme Müdürlüğünce ihaleye çıkarılarak üzerinde hiçbir yapının bulunmadığı koylara tesis kurulmasının önü açılmaktadır. Hükûmetin bundan bir an önce vazgeçmesini öneriyorum. Yöre halkı bu konuda oldukça duyarlıdır ve karşı gelmektedir.

Teşekkür ederim.

11

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Oğan…

10.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

SİNAN OĞAN (Iğdır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

"Ben Türk'üm, Türk esir olmaz.

Ben Türk'üm, Türk devletsiz olmaz.

Ben Türk'üm, Türk bayraksız olmaz.

Ben Türk'üm, Türk ezansız olmaz.

Ben Türk'üm, Türk hürriyetsiz olmaz."

Bu sözlerin sahibi, bugün şehadetinin 6'ncı yıl dönümünde rahmet ve hasretle andığımız büyük dava adamımız, milletvekilimiz, ülkücü camianın önderlerinden Muhsin Yazıcıoğlu. Kendisini rahmetle anıyorum, Türk milletine bir kez daha başsağlığı diliyorum. Sabah mezarının başında da andık, dualar okuduk. Keşke Türkiye Büyük Millet Meclisinden de orada temsilciler olsaydı, sadece bu kürsüde değil, mezarının başında da arkadaşlarımız olsaydı. Ailesi orada da haykırdı, ülkücüler, Türk milliyetçileri orada da haykırdı. Rahmetlinin nasıl bir kazaya veya cinayete kurban gittiği hâlâ aydınlanmış değil. Türk milletinin yüreği, vicdanı hâlâ kanıyor ve bir an önce bu konunun aydınlatılması gerekiyor.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Hacı Bayram Türkoğlu, buyurun.

11.- Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu'nun, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nu ben de Hakk'a yürüyüşünün 6'ncı seneidevriyesinde bir kez daha rahmetle, şükranla anıyorum. O bir dava adamıydı, o bir ülkü deviydi, ömrü boyunca Türk milletinin birliği, dirliği ve istikbali için mücadele etmiştir. Ortaya koyduğu tarzısiyasetiyle, şahsiyetiyle, kişiliğiyle toplumda örnek olmuş, rehber olmuş bir dava adamıdır. Ben bir kez daha onun manevi şahsında kendisine Allah'tan rahmet diliyorum, saygıyla eğiliyor, büyük Türk milletinin başı sağ olsun diyorum. Biz inanıyoruz ki şehitler ölmez, o aramızdadır, her an ruhaniyeti bizimle beraberdir. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun diyorum.

BAŞKAN - Sayın Hüseyin Türkoğlu…

12.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu'nun, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ölümünün 6'ncı yıldönümünde merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nu rahmetle anıyorum. Muhsin Yazıcıoğlu, gerçek bir Türk milliyetçisi, samimi bir ülkücüydü. Ölümü üzerinde altı yıldır şüpheler vardır ve aydınlatılmamıştır. Hâlâ soruşturmalar sonuçlandırılmamıştır. İnsanların yatak odasına ulaşanların, Muhsin Yazıcıoğlu'nun kazasına ve kazayı aydınlatacak bilgilere ulaşamaması çok manidardır; bu, bizi kahretmektedir. Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alanların bir Türk milliyetçisinin cinayeti üzerinden istismara kalkışmaları da bizi ayrıca kahretmektedir.

12

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Çelik…

13.- Muş Milletvekili Demir Çelik'in, Japon mühendis Ryoichi Kishi'nin İzmit Körfez Geçiş Köprüsü'nde halatların kopması sonucu meydana gelen kazanın sorumluluğunu üstüne alarak intihar etmesine ve Van depreminde yaşamını yitiren Japon Doktor Atsushi Miyazaki'ye ilişkin açıklaması

DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; üç gün öncesinde Körfez-Yalova geçişinin mühendislerinden Japon mühendis Kishi Ryoichi yaptığı hata ve yanlışlıktan kaynaklı, onurlu ve erdemli insan olmanın neticesinde intihar etmiştir. Nice yanlışlıklara imza atan sivil, askerî bürokratın yerinde durduğu Türkiye'de, acısıyla birlikte örnek olan bu ölüm hepimizin yüreğini dağlamıştır.

Van depreminin artçı şoklarında yine yaşamını yitiren Japon doktor Atsushi Miyazaki de aktivist kimliğiyle sınır tanımaz, ulusal ve ulus üniter devletin hegemonik anlayışına karşın evrensel hukukun dayanışma ve paylaşma ruhuna uygun davranışta bulunmuşlardır. Kendilerini saygıyla selamlıyor, herkesi de evrensel hukuk normlarıyla hareket etmeye davet ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Korkmaz…

14.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, AKP'nin ayaklar altına aldığı Türk milliyetçiliğinin ve Türk İslam davasının yılmaz neferlerinden ve bu kutsal davanın ağabeylerinden rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu Bey'in kaybının seneidevriyesini yaşadığımız bu günde kendisine yüce Rabb'imden rahmet diliyorum. Sevenlerine ve ülkücü camiaya bir kez daha başsağlığı diliyorum. Bugün, kaybının üzerinde çok ciddi şaibeler, söylentiler vardır. Bu söylentileri açığa çıkarmakla mükellef AKP Hükûmetidir. Bugüne kadar, altı senedir bunu başaramadığı gibi, bugün hâlâ daha onun ülkemiz insanı üzerindeki sevgisini istismar ederek bu tür konuşmalara gidiyor olmasını ve hâlâ daha bu şaibe altında bırakıyor olmasını da yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Yüce Rabb'imden bir kez daha Muhsin Başkan'a Allah'tan rahmet diliyorum.

BAŞKAN - Sayın Akbulut.

15.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut'un, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ve Bediüzzaman Said Nursi'nin 55'inci ölüm yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, vefatının 6'ncı yılında merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nu ve vefatının 55'inci yılında büyük İslam mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursi'yi rahmetle ve minnetle anıyoruz. Mekânları cennet olsun.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı, TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut'un, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 6'ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin ilişkin konuşması

BAŞKAN - Biz de merhum Muhsin Başkan'ı rahmetle anıyor, sevenlerine başsağlığı diliyoruz. Muhsin Başkan'a "Mekânın cennet olsun." diyoruz.

Şimdi gündeme geçiyoruz.

13

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- BDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, çok dilli eğitimin önündeki engellerin kaldırılması, Kürtçe eğitimin seçmeliden sürekli hâle getirilerek kamusal hizmet olarak verilmesi ve tüm bu taleplerin altyapısının hazırlanması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1275)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tutuklu Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım'ın talebi üzerine çok dilli eğitim önündeki engellerin kaldırılması, Kürtçe eğitimin seçmeliden sürekli hâle getirilerek kamusal hizmet olarak verilmesi, tüm bu olması gereken taleplerin altyapısının hazırlanması amacıyla Anayasa'nın 98. ve İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

İdris Baluken

Bingöl

HDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Nüfusun büyük bir kısmının Kürtlerden oluştuğu illerimize bağlı okullarda uygulanan Kürtçe seçmeli dersler, kuruluş mantığı ve uygulanma tarzı göz önüne alındığında, bir göz doldurma ve Hükûmetin kendi politik imajını kurtarma girişimlerinden öteye geçmemiştir. Nüfusun neredeyse yüzde 100'e yakını Kürt olan illerde ve ilçelerde uygulanan söz konusu uygulama "kendi ana dilinde eğitim" statüsünden çıkarılıp göstermelik bir uygulamaya dönüşmüştür. Türk ana medyasının ve egemen politik aklın "aşiret devletçiği" dediği Irak ve Kürt Bölgesel Yönetimi hem kamusal hizmete erişim hem de eğitim dili olarak bölgenin kullanılan baskın ve alt dillerinin oranına göre bazı bölgelerde dört ayrı resmî eğitim ve hizmet dili uygulamasını anayasal güvence altına almıştır.

Bu bağlamda yıllardır Kürtlerin ısrarla ana dilde eğitim mücadelesini görmezden gelip Kürtçeyi yabancı diller statüsünün bile altında bir alana çekip haftada bir saatlik derse sıkıştırmak, sorunu çözmekten çok, derinleştirmektedir.

Kürtçe seçmeli dersler öğrencilere dağıtılırken öğrenciye hiçbir şekilde inisiyatif bırakılmamakta, hatta öğretmenin ve idarenin seçtiği öğrencilere Kürtçe dersler verilmektedir.

Kürtçe dil derslerine giren öğretmenlerin büyük bir çoğunluğunun sertifikaları bile bulunmamaktadır. Hakkâri ve Şırnak bölgesinde Kürtçe bilmeyen öğretmenlerin bile derse giriyor olması nasıl izah edilebilir? Bununla ilgili bir hizmet içi eğitim uygulaması neden hâlâ yapılmamaktadır?

Kürtçe seçmeli ders uygulaması sırf özel dersler dolsun diye yapılmakta, formaliteden ve göz doldurmaktan öteye geçmemektedir.

Millî Eğitim Bakanlığının bu konuyu acilen araştırıp üzerine düşen sorumluluğu gerçekleştirmesini, Hükûmetin ise Kürtçeye üvey muamelesinden vazgeçip çok dilli eğitim sürecini başlatması gerekmektedir.

Bu noktada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini ortaya koyarak çok dilli eğitim önündeki engellerin kaldırılması, Kürtçe eğitimin seçmeliden sürekli hâlde kamusal hizmet

14

olarak verilmesi, tüm bu olması gereken taleplerin alt yapısının hazırlanması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.

2.- BDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, demokratik, özgürleştirici, eleştirel, ana dilinde, çoğulcu ve bilimsel bir eğitimin nasıl inşa edilip hayata geçirilebileceğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1276)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Eğitimi, iktidarların kendi ideolojik yaklaşımlarını topluma ve gelecek nesillere dayatacakları bir arka bahçe olmaktan kurtarmak, kılık kıyafet tartışmalarında olduğu gibi siyasal rant elde etmenin bir alanına dönüşmesini engellemek; demokratik, özgürleştirici, eleştirel, ana dilinde, çoğulcu ve bilimsel bir eğitimin nasıl inşa edilip hayata geçirilebileceğini araştırmak amacıyla Anayasa'nın 98'inci İç Tüzük'ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan

Iğdır

Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Eğitim, bireyin ve toplum özgürleşmesinin ve gelişmesinin en önemli dinamiklerinden biri olmasına rağmen, Türkiye'de bu rolünden çok uzakta, tamamen resmî ideolojinin aygıtına dönüşmüş durumdadır. Öğrencilere milliyetçi, tekçi, militarist, cinsiyetçi ve asimilasyoncu bir eğitim verildiği herkesin malumudur.

Millî Eğitim Bakanlığının 27/11/2012 tarih ve 28480 sayılı Yönetmelik'inden sonra kamuoyunda öğrencilerin kılık kıyafeti üzerinden bir tartışma yürütüldüğü ve bir kutuplaşma olduğu görülmektedir. Tartışmanın taraflarına baktığımız zaman her iki kutbun da eğitimi kendi ideolojik görüşlerine göre şekillendirmek istediklerini üzülerek görmekteyiz. Bugün tartışılması gereken en önemli nokta tam da bu dayatmacı zihniyettir. Eğitimi bir özgürlük alanı olarak görmeyen, eğitime demokratik, bilimsel ve eleştirel bir algılayışla yaklaşmayan, kendinde çocuğun ve toplumun yaşam tarzına, geleceğine, diline, inancına ve kültürüne eğitim aracılığıyla müdahale etme hakkı gören bu ikiz zihniyettir. Her iki zihniyet de militaristtir, her iki zihniyet de milliyetçidir, her iki zihniyet de asimilasyoncudur, tek tipleştiricidir.

BDP olarak, eğitimde kılık kıyafetin serbest olmasını desteklemekteyiz fakat bunun nasıl olması gerektiğine merkezî iktidar değil, öğrenci ve aile karar vermelidir. Buradaki temel yaklaşımımız, karardan en çok etkilenecek olanların kararı vermesi yönündedir. Merkezî iktidar yani Hükûmet ise, sınıf farklılıklarından dolayı ortaya çıkacak ve öğrenci psikolojisi üzerinde olumsuz etkilere yol açabilecek sorunlara ilişkin kısa dönemde öğrencilere kılık kıyafet yardımı yapmalı, orta ve uzun dönemde ise vatandaşlık geliri ve benzeri yöntemleri kullanarak bu tür toplumsal eşitsizlikleri asgariye indirmelidir.

BDP olarak, kılık kıyafet özgürlüğünün yalnızca öğrencileri değil eğitim emekçilerini de kapsaması gerektiğini düşünmekteyiz. Madem Millî Eğitim Bakanı bu uygulamanın gerekçesinde gelişmiş ülkeleri işaret ediyor, o zaman sormak gerekiyor gelişmiş ülkelerin kaçında öğretmenlere kılık kıyafet zorunluluğu bulunmaktadır?

Açıkça belirtmek gerekiyor ki, kılık kıyafetin merkezî bir yerden, cinsiyetçi bir yaklaşımla serbest bırakılması hiç de Bakanın açıkladığı gibi eğitimi daha da demokratikleştirmiyor. Her gün okullarda öğrencilere ant okutulurken, ana dilinde eğitim suç olarak görülürken, bu ülkenin okullarında farklı dil, kültür ve inançlar tek tipleştirilirken, ötekileştirilirken, muhalif eğitim emekçileri idari ve adli operasyonlarla susturulmaya çalışılır, ALO 147 gibi ihbar hatlarıyla asılsızca fişlenirken, atanamayan öğretmenler bir bir intihar ederken, haftalarca Abdi İpekçi Parkı'nda atanamadığı için nöbet tutarken, okullar "zengin ve yoksul okulları" diye ayrışmış, çoğunluğu oluşturan yoksul okullarda öğrenciler buz gibi sınıflarda ders işlemek zorunda kalırken eğitimde demokrasiden bahsedilemez.

15

Tüm bunlar yaşanırken kılık kıyafet serbestliğini öngören bir değişikliğin eğitimde demokratikleşme ve özgürlüklerle ilgili olmadığı, politik bir manevra olduğu açıkça görülmektedir. Eğitime ilişkin sorunları laiklik ve muhafazakârlık ekseninde kutuplaştırıp partilerin kendi tabanlarını ve kamuoyunu manipüle etme isteği çocuklar üzerinden oynanan çok tehlikeli bir oyundur. Eğitim iktidarların kendi varlıklarını devam ettirecek nesilleri yetiştirme aracına dönüştürülemez. Maalesef Türkiye'de bundan önceki iktidarlar gibi AKP iktidarının da eğitime bütünsel yaklaşımının antidemokratik, siyasi ve asimilasyoncu olduğu görülmektedir.

Eğitimi iktidarların arka bahçesi olmaktan kurtarmak, kılık kıyafet tartışmalarında olduğu gibi siyasal rant elde etmenin bir alanına dönüşmesini engellemek, demokratik, özgürleştirici, eleştirel, çoğulcu ve bilimsel bir eğitimin nasıl inşa edilip hayata geçirilebileceğini belirlemek amacıyla bir Meclis araştırması açılması oldukça önemlidir.

3.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu ve 21 milletvekilinin, bal üretimi yapan arıcıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1277)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yurt dışından kaçak yollarla Türkiye piyasasına gelen balların önünün kesilmesi, kaçak yollardan gelerek Türkiye'de yetiştirilen balların ve Bitlis balının kalitesinin düşürülmemesi, bal üretimi yapan arıcıların ürettikleri mahsullerini değerinde satabilmesi ve bal şurubu, sahte bal, kaçak ve menşesi bilinmeyen balların satışlarına izin verilmemesi için alınacak önlemlerin, yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük'ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

1) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)

2) Pervin Buldan (Iğdır)

3) İdris Baluken (Bingöl)

4) Sırrı Sakık (Muş)

5) Murat Bozlak (Adana)

6) Halil Aksoy (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata (Batman)

8) Hasip Kaplan (Şırnak)

9) Emine Ayna (Diyarbakır)

10) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)

11) Altan Tan (Diyarbakır)

12) Adil Zozani (Hakkâri)

13) Esat Canan (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane (Kars)

17) Erol Dora (Mardin)

16

18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)

19) Demir Çelik (Muş)

20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür (Van)

22) Özdal Üçer (Van)

Gerekçe:

Arıcılığın gelişmesi arı ve arı ürünlerinin ticari bir kazanca dönüşmesi Türkiye ekonomisine önemli bir girdi sağlamakta, kırsal nüfusun önemli bir kesimi istihdam edilmekte ve millî gelirin önemli bir kısmı arıcılık sektöründen karşılanmaktadır. Sahte bal, kaçak yollarla Türkiye'ye giren bal, haksız bir rekabete ve üreticilerin mağduriyetine yol açmaktadır. Yurt dışından kaçak yollarla getirilen kaçak bal hem Türkiye'de hem de Bitlis ilinde yetiştirilen balın itibarını sarsmaktadır. Kaçak yollarla Türkiye'ye giren balların kayıt altına alınmaması ülke ekonomisine zarar vermektedir. Kaçak yolla Türkiye'ye giren ballar kayıt altına alınamayarak ülke ekonomisine zarar verdiği gibi Türkiye'de geçimini arıcılıkla sağlayan arıcıları olumsuz yönde etkilemektedir. Kaçak yollarla gelen ballar, balın kayıt dışı olması, tüketici sağlığını olumsuz etkilemesi ve arıcılık yapan binlerce vatandaşımıza zarar vermektedir. Yurda kaçak giren ballar halkın sağlığını olumsuz yönde etkilemekle beraber, gıda kodeksine uygun olup olmadığı belli olmayan ve hiçbir denetlemeye tabi olmayan bu balların ülkemize girmesi büyük bir sorun hâline gelmektedir. Kaçak yollarla Türkiye'ye giren bu balların arıcılıkla uğraşan kişilerin menfaatlerine ve emeklerine zarar vermekte, üreticileri mağdur ederek insan sağlığını tehlikeye atmaktadır.

Türkiye'nin en büyük arıcılık havzası Doğu Anadolu Bölgesi'dir. Bitlis ili Türkiye'deki yayla balı üretiminde en büyük havzayı teşkil eden en önemli arıcılık merkezlerinden biridir. Arıcılık, Bitlis yöresinde kuvvetli bir damara sahip en kadim faaliyetlerden biridir. Bitlis ili hiçbir sanayi yatırımının bulunmadığı, zirai ilaçlama tekniklerinin kullanılmadığı organik bir üretim ortamına sahiptir. Zengin florası ve endemik bitkilerin çok olmasından dolayı Bitlis balı ülkemizde üretilen en kaliteli balların başında yer almaktadır. Bitlis ilinde kayıt altına alınmış 700 civarında arıcılık işletmesinde 100 bin civarında fenni ve geleneksel kara kovan ile yılda 1.500 ton civarında bal üretimi yapılmakta ve ilin ekonomisine her yıl 15-20 milyon TL girdi sağlamaktadır. Yaklaşık 10 bin kişinin geçimini temin ettiği bu iş kolunda 2.000 kişi istihdam edilmektedir. Bitlis ilinin de içinde bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi'nde üretilen çiçek balı miktarı Türkiye'deki yayla balı üretiminin 2/3'ünü teşkil etmektedir.

Yurt dışından kaçak yollarla Türkiye piyasasına gelen balların önünün kesilmesi, kaçak yollardan gelerek Türkiye'de yetiştirilen balların ve Bitlis balının kalitesinin düşürülmemesi, bal üretimi yapan arıcıların ürettikleri mahsullerini değerinde satabilmesi ve bal şurubu, sahte bal, kaçak ve menşesi bilinmeyen balların satışlarına izin verilmemesi için alınacak önlemlerin yapılması, gerekenlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük'ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN - Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, Türkiye'de askerin siyasete dâhil olmasının önüne geçilmesi amacıyla 23/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Mart 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

17

25/03/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 25/03/2015 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

İdris Baluken

Bingöl

Grup Başkan Vekili

Öneri:

23 Mart 2015 tarihinde, Bingöl Milletvekili Grup Başkanvekili İdris Baluken tarafından verilen (1814 sıra nolu), "Türkiye'de askerin siyasete dâhil olmasının önüne geçilmesi" amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25/03/2015 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına öncelikle sizleri selamlıyorum.

Türkiye'de asker-siyaset ilişkisi ve demokrasisi çok önemli bir konu çünkü bu konu yine sıcak gündemimize oturdu. Bunu niye söylüyoruz? Roboski katliamını biliyorsunuz arkadaşlar. 34 canımızın savaş uçaklarıyla paramparça edildiği Roboski katliamının, şu an Anayasa Mahkemesinde ve Uluslararası Ceza Mahkemesinde ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Mahkemesinde devam ediyor adalet mücadelesi. Şu gördüğünüz kaçakçı olarak vurulan Roboskili kardeşlerimizin -çoğu çocuk- resimleri. "Niye?" diyeceksiniz. Şu resimlerde bu paramparça canları taşıyan katırları görüyorsunuz. Maalesef, bir haftadır Roboski'de insan katliamından katır katliamına geçilmiş durumda. Şu resimlere iyi bakınız, Roboski'nin karşı yakası hemen Türkiye sınırları içinde ve askerin açtığı ateş sonucu öldürülen katırlar. 9 tanesi sadece dün, geçen hafta da öldürüldü birkaç tane. Köylüler bu konuda direniş haklarını kullandılar, gösteri yaptılar, valiliğe, Hükûmete durumu aksettirdik.

Ancak, şu resimlere gerçekten iyi bakmanızı öneriyorum. Şimdi, bir katırın sınırı aşmasının hukuki cezası… Bir katır sınırı aşmanın suç olup olmadığını mı bilir? Bir katır köyde dolaştığı zaman, asker "Dur!" dediği zaman, durması gerektiğinin mi farkındadır? Böyle, bir canlıyı gözünü kırpmadan, birçoğunu sırf yöre halkını provoke etmek için öldürmek ve bunu güvenlik adına yapmak, "sınır ticareti" deyip "Ben kaçakçılar nedeniyle bunları vuruyorum." demek, bize aslında geçmişteki "33 kurşun olayı"nı anlatıyor.

Şimdi, buradan Hükûmete sesleniyoruz, defalarca bunu dile getirdik: Sizin politikanız sonucu mu bu Hükûmetiniz valiliğe ve oradaki komutana emir verdi ve bunun sonucu mu bu katliamlar… Katır katliamını, insan katliamından sonra katır katliamını hangi kişi emretti? Siz ne yapmak istiyorsunuz Roboski'de? Gerçekten sormak istiyoruz. Roboski'de ve şu an köyde, asker, sivil araçlarla, plakasız araçlarla halkın içinde dolaşıp provoke ediyor insanları. 34 canın hesabını vermeyenler, orada yaşayan insanların, resimde gördüğünüz gibi, katırlarını da katlederek tarihe dünyada hiçbir örneği olmayan bir şekilde geçiyor.

Burada ben bunu niye söyledim? Çünkü, gördüğünüz resimler gerçekten dehşet verici. Tabii, burada ben hayvan hakları savunucularına da seslenmek istiyorum: Siz neredesiniz?

18

Yani, burada konuşmak çok kolay ama bu konuda maalesef bir tek çabanın da olmadığını görüyoruz. Bunu niye ifade ettik? Son zamanlarda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çözüm sürecinden bu yana tam 30 tane basın açıklaması olmuş arkadaşlar, çözüm sürecinden sonra ve öyle konuşmalar yapıyor ki, öyle açıklamalar yapıyor ki sanki Hükûmet Türk Silahlı Kuvvetlerinin emri altındaymış gibi; sanki Genelkurmay Başkanı Başbakana değil, Başbakan Genelkurmay Başkanına bağlı; sanki Türk Silahlı Kuvvetleri Millî Savunma Bakanlığına bağlı değil, Millî Savunma Bakanlığı onlara bağlıymış gibi. "Niye?" diyeceksiniz. Çünkü, çözüm sürecinin getirdiği çalışmaların içinde bir Eşme ruhu bizi Orta Doğu'da, Türkiye'de bin yıldır yaşanmış beraberliğin IŞİD zulmüne karşı, cellatlarına, barbarlığına karşı, orada kahramanca Kobani direnişini, savaşını, destanını yazan YPG'nin, YPJ'nin Kobani'yi IŞİD'den kurtarmasından sonra Süleyman Şah operasyonunda da YPG güçleri burada sorumluluk almıştır ve Eşme'de Süleyman Şah Türbesi'nin yine Kobani, Rojava Kürdistan toprakları içine konulması sağlıklı bir şekilde yapılmıştır.

Şimdi, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel çıkıyor, açıklama yapıyor daha dün, diyor ki: "Suriye'nin PYD kolu meşrulaşıyor." Ya, Genelkurmay Başkanı, sen IŞİD'in savunucusu musun? Kafa kesen, kadınları köle pazarında satan, Tuzhurmatu'da Türkmenleri katleden, Kerkük'te, Şengal'de Kürt, Türk, Süryani, Asuri, Ezidi demeden saldıran bu barbar örgütün; türbeleri yakan, tarihî kültürü yok eden bu barbar örgütün meşrulaşmasını mı istiyorsunuz? Elbette ki o kahraman kız savaşçılar bu barbarları yendiler, kovdular Kobani'den, Kobani'yi özgürleştirdiler. (HDP sıralarından alkışlar) Ve elbette ki o kahraman savaşçılar üniformalarıyla -Fransa Cumhurbaşkanlığı Sarayında Nesrin Abdullah, Asya Abdullah- gittiler Cumhurbaşkanlığında kabul gördüler ve bütün Avrupa ülkelerinde, bütün çağdaş demokrasilerde kabul görüyorlar.

Yine, Irak'ta IŞİD barbarlığına karşı Kürdistan Bölgesel Yönetimi, PKK gerillaları Mahmur'da savaşıyor. Mahmur'da 15 bin Şırnak Botan bölgesinden mülteci insan yaşıyor, biliyor musunuz yurttaşınız? IŞİD'in ilk saldırdığı yer orasıydı. Şengal'e saldırdı, Tuzhurmatu'ya saldırdı, Kerkük'e saldırdı, Türkmenleri katlediyor. Bu Genelkurmay Başkanının ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin IŞİD'in yanında mı olması gerekiyor, IŞİD'e karşı mücadele eden, bu kahramanlık destanını yazan, Orta Doğu halklarının, kadim halkların kardeşliğini, barışını ve demokratik çözümünü savunanların yanında mı yer almalı? Tarih yanlış yerde duranları asla affetmiyor arkadaşlar. Onun için söylüyoruz "Savaş tehlikesi var." diye. "Taburda özel harekât komando birlikleri kuracağız; iki tane kurduk, bir tane daha kuracağız." diyor Genelkurmay Başkanı. Bunu Roboski'de mi şimdi denemek istiyorsunuz? Zaten 317 tane sınır karakolu var ve bunu tek merkezî komutanlığa bağlamak istediklerini söylüyor. Peki, Hükûmetin yaptığı yüksek stratejik anlaşmalar ne oldu Irak'la, Suriye'yle? Peki, Hükûmetin Orta Doğu'da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle yaptığı petrol anlaşmaları ne oldu? Suriye'de, Irak'ta, Orta Doğu'da 40 milyon Kürt yaşıyor, bunun 20 milyonu Türkiye'de, siz tarihî makastasınız, diyoruz Hükûmete ve askerin yanlış yönelimi altındasınız. Bu makas, bin yıl daha Orta Doğu'da Türk ve Kürt halkının birlikteliğidir doğru olan. Eğer IŞİD'e doğru birileri yönelecekse, destek verecekse şu muhabbet resimlerini göstermek istiyorum, askerin IŞİD'le şu muhabbetini ve şunu söylemek istiyorum: Bu askerler Hükûmete rağmen yanlış yoldadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bunun araştırılması bu Mecliste son derece yararlı olacaktır diyorum, hepinizi sağduyuya davet ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Önerinin aleyhinde söz isteyen Şirin Ünal, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun Meclis araştırması açılmasına ilişkin vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ, Türkiye'deki siyaset sisteminin tümden gözden geçirilmesi gerektiğine inanmış ve siyaset kurumunu problemlerin çözüm mekanizması hâline getirmiş olan bir partidir. Aynı zamanda, çözüm odaklı siyaset anlayışı siyaset alanını genişletmiş; siyaset kurumunun etkisini, güvenirliğini ve gücünü de artırmıştır. Âdeta kangren

19

olmuş olan birçok meseleye AK PARTİ döneminde neşter atılmış, daha önce son derece sıkıntılı olan siyasi-asker ilişkileri de normalleşme sürecine girmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devlet yapısı içerisinde Türk Silahlı Kuvvetlerinde kuvvet komutanlarımız Genelkurmay Başkanına, Genelkurmay Başkanımız da Sayın Başbakanımıza bağlı olarak görev yapmaktadırlar. Bu yapı, üyesi olduğumuz NATO ittifakında kendine özgü tek yapıdır. Bazı Batı ülkelerinde, örneğin Amerika Birleşik Devletleri ve İspanya'da ise kuvvet komutanları doğrudan Savunma Bakanına bağlı olarak çalışmaktadırlar. Amerika Birleşik Devletleri'nde komuta zinciri, örneğin Hava Kuvvetleri Komutanlığı için Hava Kuvvetleri Sekreteri, Savunma Bakanı ve Başkan şeklindedir. İspanya'da ise bu Hava Kuvvetleri komuta zinciri Hava Kuvvetleri Komutanı, Savunma Bakanı, Başkan ve Kral şeklindedir. Amerika Birleşik Devletleri'nin hem başkanlık sistemiyle yönetilmesi ve hem de süper güç olarak dünyayı yönetmeye talip olması nedenleriyle askerî yapısı birçok gelişmiş Batı ülkesinden farklılıklar göstermektedir.

Demokratikleşme çabalarımıza paralel olarak Millî Savunma Bakanlığının asker üzerindeki etkinliğinin artırılması Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uzun dönemde çalışılabilir ve çalışılmalıdır da. Bu kapsamda 1980'li yıllarda İspanya'da Sosyalist Partinin İspanyol silahlı kuvvetlerinin demokrasi içine entegre edilmesi çalışmaları örnek alınabilir veya kendimize özgü, yerli, millî bir model de oluşturabiliriz. AK PARTİ iktidarı asker-siyaset ilişkilerini toplumun demokratikleşmesi çalışmaları kapsamında, sabırlı, yapıcı ve iyi niyetli olarak sürdürme gayreti içindedir. 24'üncü Dönem Genelkurmay Başkanı, komutanlığı döneminde kuvvet komutanlarının basına açıklama yapmasını yasaklamış, yetkiyi doğrudan kendinde toplamış ve görev süresince de bu yetki, siyasete müdahil olacak şekilde, darbe girişimlerine rağmen hiç kullanılmamıştır. Hâlen görev başındaki 28'inci Genelkurmay Başkanlığı döneminde ise asker tamamen siyasetin dışında kalmaya özen göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri, Türkiye Büyük Millet Meclisine sundukları yasa teklifleri sayesinde, geçtiğimiz on yılda askerin siyaset dışına çekilmesi yönünde önemli adımlar atmış, atmaya da devam etmektedir. Örnek olarak birkaç tanesini sıralayacağım. Mesela Yüksek Askerî Şûra'nın yapısını değiştirdik, Sayın Başbakanın etkinliğini, siyasetin etkinliğini tam olarak artırdık. Askerlik tanımını değiştirdik. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesinin darbelere mesnet olarak kullanılmasını engelleyecek şekilde Meclisimizden kanun teklifi geçirdik biliyorsunuz. Kurmay subay eşlerinin nitelik belgesi talep edilmemesi konusunu da yasalaştırdık.

Birkaç hafta önce İçişleri Bakanımızın Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı üzerindeki yetkisinin tam olarak artırılması yönündeki maddeleri de Genel Kurulun takdirine sunduk ve buradan geçirdik değerli milletvekilleri.

Türk Silahlı Kuvvetleri milletimizin göz bebeğidir. Hükûmetimiz onun harbe hazırlığından ve caydırıcı gücünün muhafazasından doğrudan sorumludur. Bakanlar Kurulunun verdiği görevleri yapan modern Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünü koruyacak azim ve kararlılığımız mevcuttur. Ülkemizin demokratikleşmesi kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerinin de siyaset dışında kalması yönündeki dikkatli ve titiz çalışmalarımız devam edecektir.

Biz yüksekleri hedefliyoruz. 2023, 2053, 2071 hedeflerimiz doğrultusunda asker üzerindeki demokratik etkinliği artıracak çalışmalarımız devam edecektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24'üncü Döneminin görevi yaklaşık on gün sonra fiilen bitecektir. Dolayısıyla, HDP Grubunun teklifinin bu dar süreçte gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı düşüncesiyle önerinin aleyhinde olduğumu beyan ediyor, gündemimizdeki konulara odaklanmamızın uygun olacağını değerlendiriyor, hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Öneri lehinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

20

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin Türkiye'nin normalleşmesi, demokrasi normlarının oturması, hukuk devleti ilkelerinin yerine getirilmesi için asker ve siyaset ilişkisinin belirgin bir şekilde normalleşmesi amacıyla verdiği araştırma önergesi üzerinde konuşuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu önergenin, son zamanlarda Süleyman Şah Türbesi'nin Rojava sınırları içerisindeki Eşme'ye taşınması üzerine Genelkurmay Başkanının yaptığı açıklamadan kaynaklanan bir önerge olduğu açıkça bellidir yani şu olmuştur: Süleyman Şah Türbesi Rojava sınırları içerisindeki Eşme'ye taşınmış, bunun üzerine de Abdullah Öcalan'ın bu Nevruz'da okuduğu mektubunda Eşme ruhuna vurgu yapılmış ve Türk Silahlı Kuvvetleri de aslında bu Süleyman Şah Türbesi'nin taşınmasında PKK ya da PYD'nin yardımı olmadığını söylemek için bir bildiri yayınlamış.

Şimdi, değerli milletvekilleri, aslında Abdullah Öcalan'ın mektubu Hükûmet denetiminden, MİT (istihbarat) denetiminden geçerek açıklanmış bir mektuptur. Abdullah Öcalan o mektubunda Eşme ruhuna vurgu yaptığına göre, orada o Süleyman Şah Türbesi'nin taşınması konusunda Türk Silahlı Kuvvetlerine PYD ya da YPG'nin destek olduğu açıkça belli, o zaman çıkartmaları lazımdı.

Şimdi, gerçekten, burada Türkiye'nin normalleşmesi aslında demokrasi ilkelerinin yerine oturması, asker ve siyaset ilişkilerinin normalleşmesi Türkiye'nin hukuk devleti olmasıyla mümkündür. Demokrasi ve hukuk devleti mücadelesini sadece askerin etki alanının daraltılması eksenine dayandırmak mümkün değildir. Bugün gelinen noktada siyasetin muhatabı asker değildir, Genelkurmay değildir; bizim muhatabımız bu politikaları yürüten siyasi iktidardır. Aslında Türkiye'de darbeler sadece askerlerin yaptığı eylemlerle olmuyor. Artık bugün, çağımızda askerlerin yaptığı darbeler geride kalmıştır. Şimdi sivil iradenin yaptığı darbeler söz konusudur. Yani bugün demokrasinin olanaklarını kullanarak devleti yönetme gücünü eline geçirenler pekâlâ demokrasiyi ve ona güç veren ilkeleri hiçe sayarak darbelerini yapmaktadırlar.

Şimdi, buradaki mesele, baktığımız zaman ABD'nin güncellediği Kürt koridoru planına göre sınırın Suriye tarafında PYD'liler var, Türkiye tarafındaysa PKK'lılar var. Gaziantep sınırlarından başlayacak ve İskenderun Körfezi'ne ve Dörtyol'a kadar devam edecek bölümün PKK kontrolünde olduğunu Genelkurmay da biliyor, siyasi iktidar da biliyor. ABD koridorunun Suriye'de Kürtlerin yaşadığı bölgeden başlayıp Ayn El Arap'a kadar devam etmesinin, Türkiye toprakları içinde de İskenderun Körfezi'nde, Dörtyol bölgesinde denize ulaşmasının amaçlandığını sağır sultan bile biliyor. Irak sınırından Ayn El Arap'a kadar olan bölgede PKK'nın Suriye kolu PYD-YPG'nin hâkim olduğunu herkes biliyor. Bir tek Telabyad IŞİD'in kontrolünde ve gelen bilgilere göre ABD'nin IŞİD'le mücadele çerçevesinde Telabyad'ı da PYD'nin kontrolüne geçireceği, PYD'nin kontrolüne geçirmiş olacağı gelen bilgiler arasındadır. ABD'nin aslında IŞİD'e karşı mücadeleyi bahane ederek hava saldırılarıyla Suriye'de Kürt bölgesinin sınırlarını çizdiğini bugün bu Genelkurmay Başkanı da bilmektedir.

Değerli milletvekilleri, buradaki sıkıntımız, gerçekten, hâlen, daha, demokrasiyi ve hukuk devleti kültürünü içimize sindirememiş olmamızdır.

Askerin yaptığı iddia edilen Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili iddialara da birkaç cümleyle değinmek istiyorum. Ergenekon ve Balyoz davaları gerçekten darbeye karşı, darbe teşebbüslerine karşı yargılanmış olan davalar mıdır yoksa kumpas mıdır, önce bunun açıklığa kavuşması gerekiyor.

Şimdi, bakın, Yalçın Akdoğan 6 Ağustos 2013 tarihinde "Ergenekon davası cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır. Darbe teşebbüsü iddialarının yargı konusu olması ve cezalandırılması tarihî bir olaydır ve Türkiye bunu başarmıştır." diyor. Bunu kim diyor? Bunu Yalçın Akdoğan diyor. Yani orada darbelerle hukuki bir hesaplaşma olarak koyuyor. Ama aynı Yalçın Akdoğan son zamanlarda ne diyor siyasi başdanışman olarak? Gülen cemaatini işaret ederek "Kendi ülkesinin millî ordusuna, millî istihbaratına, millî bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidara kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olamayacağını çok iyi bilir. Amaca ulaşmak için her yolu mübah görenlerin nasıl hastalıklı anlayışlar ürettiğini iyi bilir." diyor. Yani, burada da bu davaların kumpas olduğunu söylüyor. Zaten çelişkiler buradan çıkıyor değerli arkadaşlarım. Yani, öncelikle, yapılan, darbeyle mücadele mi yoksa orduya kurulan bir kumpas mı, demokrasiye kurulan bir kumpas mı; bunları hakikaten bilmemiz lazım.

21

Bütün bu hastalıklı ilerlemelerin temelinde yatan şey, Türkiye'nin hukuk devleti olup olmaması noktasında düğümleniyor. "Türkiye gerçekten bir hukuk devleti midir?" sorusunu sorduğumuz zaman, maalesef üzülerek söylüyorum ki Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu açıkça söyleme olanağı bulamıyoruz. Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü temelinde örgütlenmiş bir devlettir. Hiçbir organ ya da kişi hukukun üstünde olamaz hukuk devletinde. Hukuk üstünlüğü devletin tüm organlarının hukuka bağlılığını anlatır. Devletin tüm organları hukukun üstünde olamaz ve devletin organlarının üzerinde hukukun mutlak ama mutlak egemenliği vardır.

Hukuk devletinde kurallar yalnızca yönetilenler için değil, bundan daha fazla, yönetenler için vardır. Hukuk devletinde herkes, öncelikle yönetenler, hukuk kurallarına uymak ve hukuk kurallarına bağlı kalmak zorundadırlar.

İçinden geçtiğimiz ve demokrasi söylemleriyle baskılandığımız bu süreçte Anayasa'nın en temel ilkelerinden olan "yargı bağımsızlığı", "yasalar karşısında eşitlik" gibi hukuk devletinin olmazsa olmazlarının ihlal edilmesine seyirci kalmak büyük bir gaflettir.

Demokrasinin hukukla sağlam örüldüğü ülkelerde siyasal iktidarın hareket alanı daha da kısıtlıdır. Bugünün Türkiyesi'nde ise Hükûmetin hareket alanı alabildiğine genişletilmekte ve belirsizleştirilmektedir. Bugün Anayasa fiilen delinerek hukuk boşaltılırken, siyasal iktidar yasa yapma keyfiyetini toplumsal refleksleri hiçe sayarak sürdürebilmektedir. Türkiye'nin bugün yaşadıkları "hukuk devleti" ve "demokrasi" kavramlarıyla açıklanamaz değerli milletvekilleri.

Hukuk devletinin temeli denetimdir. Siz cumhuriyeti hırpalarken, cumhuriyeti döverken hukuk devletini ve hukuku geliştiremezsiniz. Gerçekten hukuku geliştirmek istiyorsanız cumhuriyete ve demokrasiye önem vermek durumundasınız. Bu önergede konulan konuların araştırılmasının bizim açımızdan hiçbir sakıncası yok ama mesele sadece asker ve sivil ilişkileri değil, aynı zamanda demokrasiyi ve hukuk devletini yok eden tüm süreçlerin araştırılması gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Şimdi aleyhte söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Can.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Maalesef, Türkiye, siyasi tarihinde askerî müdahalelere maruz kalmış, son yüzyılda eski ile yeni, değişim ile statüko devamlı şekilde vesayet mücadelesine girmiştir. Son altmış beş yılda 3 fiilî, 1 postmodern, 1 e-muhtıra şeklinde gerçekleşen darbeler çok sayıda sivil iradeye müdahale hakkı, memlekette ciddi bir askerî-siyasi problemi ortaya çıkarmıştır. Asker her şeyden önce kendisini rejimin bekçisi olarak görmüştür. Aslında rejimin bekçisi asla asker olamaz, rejimin bekçisi demokrasidir, hukuktur, millettir, ille de milletin iradesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Toplumsal değişimi fark etmeyen, milletin iradesini yok sayan, zamanın ruhunu anlayamayan darbeci askerler, orduyu kışlaya davet etmek yerine kendi pozisyonlarını güçlendirmeyi tercih etmişlerdir. Başbakanların darağacında sallandırıldığı, başbakanların erat tarafından azarlandığı, ötekileştirildiği, âciz hâle getirildiği dönemlere maalesef hep birlikte şahit olduk. Millî iradenin hâkim olduğu, özde demokrasinin, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu düsturu hep kâğıt üzerinde oldu. Millet sandığa gidiyor, vekillerini seçiyor, millî iradeyi hâkim kılıyordu ama birileri bunu hiçe sayıyor, millî iradeye asla iktidar yetkisi vermiyordu. Darbecilerin rehinesi hâline gelen ordu asli görevinden uzaklaşmış, siyaseti dizayn eder hâle gelmişti. Zayıf iktidarlar ve sığ siyasetçiler bu döngüye dur demek yerine ara rejim ürünü olmaya, askerin bu durumundan siyasette sınırlı da olsa yararlanmaya çalıştılar ama bu sınırlı yetkiyi dahi kullanırken siyasetçiler her düdük çaldığında kaderlerine razı oldular, siyaset sahnesini terk ederken postala selam çakmayı da ihmal etmediler. Evet, askerlerin darbecileri, siyasete müdahale edenler tabii ki suçluydu ama onlar kadar olmasa da buna imkân veren siyasetçiler de suçluydu. Son on yılda darbe teşebbüslerinin olduğu Türkiye'de en nihayetinde 12 Eylül darbesiyle ilgili davanın açılması, 28 Şubat, 27 Nisan soruşturmalarının açılması simgesel dahi olsa anlamlıydı. Süreklilik içinde değişimi savunan, vesayetle vuruşarak ilerleyen

22

AK PARTİ, demokrasiyi, hukuku kendisine ilke edinmiş ve lideri Recep Tayyip Erdoğan riyasetinde demokrasiye, hukukun üstünlüğüne sözde olmaktan öte özdelik hüviyetini kazandırarak askeri kışlaya, asli görevine taşımıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerisini Genel Kurulun takdirine sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Arayacağım.

Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Vural.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

16.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, PKK, PYD ve IŞİD'in insanlık adına katliamlar yapan birer terör örgütü olduğuna ve bunların hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti devletinin muhatabı olamayacağına ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkan, bu araştırma önergesinin gündeme alınmasına yönelik önerge Genelkurmay Başkanının "Eşme ruhu" hakkında yaptığı bir konuşma ve bununla ilgili bir beyanatla ilgili yapılıyor. Şunu Milliyetçi Hareket Partisi olarak ifade etmeliyiz ki PKK bir terör örgütüdür, bu terör örgütü devletimizin askerine, polisine, mühendisine kurşun sıkmış, Kürt kökenli insanları öldürmüş, katletmiş bir terör örgütüdür, narko terör örgütüdür. PYD de bunun siyasi uzantısıdır. PKK, PYD, IŞİD insanlık adına katliamlar yapmıştır, bunlar bir terör örgütüdür. Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiçbir zaman muhatabı olamaz, olmamalıdır. Muhatap alan hiçbir sürecin de siyasi ve hukuki meşruiyeti yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Öneriyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaplan.

17.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın MHP Grup Başkan Vekilinin yaptığı açıklamaya ilişkin… kendileri söz alabilirlerdi, konuşabilirlerdi, konuşmadılar ancak şunu ifade edeyim: Kobani'de direnen PYD'nin, oradaki savaşçılar, YPG ve YPJ'nin bütün Birleşmiş Milletlerde, bütün Avrupa'da ve bütün dünyada, hiçbir yerde terörist kaydı yoktur. IŞİD teröristtir, IŞİD'in kaydı var. IŞİD, Türkiye tarafından da terörist olarak kabul edilmek zorunda kalmıştır. IŞİD'e destek olan, ona her şekilde destek olan herkes de teröristtir. Biz de bunu ifade ediyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Evet.

OKTAY VURAL (İzmir) - PKK, PYD ve IŞİD'in bu coğrafyanın üzerinde ABD-İsrail projelerini meşrulaştırmak için bir taşeron olduğu gayet açık ve nettir. Bunu bütün milletimiz bilmektedir. Bunların kimler tarafından beslendiğini ve kimlerin bunları meşrulaştırmak için hangi adımları attığını hepimizi biliyoruz. Onun için, bu konudaki tavrımızı net bir şekilde ifade etmeye devam edeceğiz.

BAŞKAN - Tutanaklara geçti efendim, teşekkür ediyorum.

23

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, Türkiye'de askerin siyasete dâhil olmasının önüne geçilmesi amacıyla 23/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Mart 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.21

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83'üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önerİyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

2.- CHP Grubunun, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 26 milletvekili tarafından, Artvin ilinin Yusufeli ilçesinde yeni yerleşim yerinin belirsizliğinden kaynaklı sorunların tespiti ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla 18/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Mart 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

25/03/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisin Başkanlığına

Danışma Kurulu, 25/03/2015 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Mehmet Akif Hamzaçebi

İstanbul

Grup Başkan Vekili

Öneri:

24

Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 26 milletvekilinin, Artvin ili Yusufeli ilçesinde yeni yerleşim yerinin belirsizliğinden kaynaklı sorunların tespiti ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla 18/03/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1754 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/03/2015 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Uğur Bayraktutan, Artvin Milletvekili.

Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine, sözlerimin başında, bizleri televizyonları başında izleyen Türkiye'nin her tarafındaki, hatta dünyanın her tarafındaki Yusufelilileri de bir kere daha saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 16 Mart 2015 yani geçen haftanın pazartesi günü Yusufeli'de bir diriliş mitingi yapıldı, ikinci bir miting yapıldı. Bu mitingde, Yusufeli baraj altında kalacağı için, sular altında kalacağı için Yusufelililer bir anlamda feryatlarını, bir anlamda şikâyetlerini Yusufeli caddelerinde yürüyerek bütün dünyaya, bütün Türkiye'ye göstermek istediler. Orada yapmış olduğum konuşmamda Yusufelililere bir söz verdim, dedim ki: "Ankara'ya döner dönmez bir Meclis araştırması önergesini Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarımızın imzalarıyla indireceğiz ve tarihinde ilk olarak Yusufeli'yi, Ardanuç ilçemizden sonra Artvin'in bir ilçesini Parlamentoda konuşacağız, tartışacağız, eksiklikler nedir, bunları gündeme getireceğiz." Ben, bu anlamda Yusufeli'ye vermiş olduğum sözü yerine getirdiğim için çok mutluyum. Yusufelilileri bir kere daha saygıyla sevgiyle selamlıyorum değerli arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, şimdi, buradaki problem ne? Önce Yusufeli'yi bir anlatalım, geçen sefer konuşmamda da anlatmıştım. "Yusufeli'de sağcı çıkar, solcu çıkar, her türlü siyasal düşünce çıkar; bir tek vatan haini çıkmaz." demiştim. Cumhuriyetin değerlerini, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, ay yıldızlı bayrağı hiç tartışmadılar Yusufelililer. O anlamda, ben onları bir kere daha kutluyorum. Devletleriyle hiç problem olmadı, devlet onları çağırdığı zaman, "Askere gel." dediği zaman koşa koşa gittiler. Çanakkale Savaşlarına gittiler. Gidin, bugün, Çanakkale'de, oradaki mezar taşlarında, şehit mezarlarında Yusufelililerin adlarını görürsünüz. PKK'yla olan mücadelede en önde koştular değerli arkadaşlarım. O anlamda, herhangi bir problemi yok Yusufeli'nin devletle. Yusufelili devletten ilgi bekliyor, kendinin ihmal edildiğini düşünüyor.

Değerli arkadaşlarım, problem ne? O anlamda diyorum "Yusufeli'yi nasıl anlatalım?" diye. Yusufeli, biraz önce de belirttiğim gibi, sular altında kalıyor. Önceki dönemde, 23'üncü Dönemde, değerli arkadaşlarım, 5753 sayılı bir yasa çıkarıldı. 5753 sayılı Yasa, Artvin İli Yusufeli İlçesinin Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun'du. Aradan sekiz yıl geçti değerli arkadaşlarım. O dönemde, geçen dönemde Parlamentoda bizi temsil eden Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu, bu mevcut yerleşim yerine ilişkin olarak, bu yerde problem olur, heyelan bölgesidir, eğilim yüzde 70'e ulaşan bir yerdir, düz yer yüzde 2'yi buluyor diye birtakım çekincelerini ortaya koydu, ama Parlamentoda bir kanunlaşma gerçekleşmiş bulundu.

Arkasından, Yusufelililerin kendilerine bir referandum yapıldı, bu yere ilişkin ortak bir konsensüs oluştu değerli arkadaşlarım.

Aradan sekiz yıl geçti. Bakın, sekizinci yıla girdik, sekiz yıldır buradaki yerleşim yerine ilişkin olarak hiçbir çivi çakılmadı.

Yusufelili diyor ki: "Bana bir yerleşim yeri gösterdin. Bana dedin ki 'Bu yerleşim yerine git, otur, sana ev kuracağım.' 'Burada bir baraj yapılacak; bir kenti tarihiyle, sokaklarıyla, yaşayanlarıyla, insanlarıyla, mezarlarıyla beraber toprağın altına gömeceğim.' dedin. 'Tamam, başımın üstüne.'" Onların devlete karşı hiçbir şekilde tartışması olmadı, ama şimdi gelinen noktada devlet diyor ki: "Sana yerleşim yerini önümüzdeki günlerde, belirsiz bir tarihte yapacağım." Yusufelili diyor ki: "Yerleşim yeriyle alakalı bana ne yapacaksın?"

25

Şimdi, değerli arkadaşlarım, biraz sonra buraya milletvekilleri de gelir, görüşlerini belli ederler, ama şunu ifade edeyim: Her seçimden önce, 30 Mart seçimlerinden önce, daha önceki seçimden önce, bu yeni yerleşim yerine ilişkin olarak, iş makineleri seçimden on beş gün evvel, yirmi gün evvel mevcut yere çıkartılıyor, kumla oynar gibi oynuyorlar değerli arkadaşlarım.

Şimdi de geçen hafta yapmış olduğumuz konuşmadan sonra, Sayın Valimiz orada temel atma töreni gibi bir şey yaptı; 8-9 tane iş makinesi -o da çok garip, tam Yusufeli'nin göreceği tepede, her tarafta da değil- Yusufelililerin göreceği yerde lambalarını yakarak, gece vakti burada kumları alıyorlar, öbür tarafa koyuyorlar, oradan kumları alıyorlar, bu tarafa koyuyorlar değerli arkadaşlarım.

Biraz sonra milletvekilim de herhâlde bahseder diye tahmin ediyorum. Şimdi, o nedenle diyor ki Yusufelili: "Benim yerleşim yerime ilişkin olarak bana yerimi göster."

Değerli arkadaşlarım, bir yandan da Yusufeli Barajı'nın duvarı yükselmeye başlıyor. 6 tane köy kamulaştırma içerisinde kaldı değerli arkadaşlarım, 6 tane köy ve 6 tane köy bir yandan da yok edildi. 17 tane köye ilişkin olarak tamamıyla bir yok etme, yani bir kamulaştırma furyası var, biz Yusufeli'ne yeni yerleşim yeri göstermiyoruz değerli arkadaşlarım.

Ben, şimdi, buradan, bütün Parlamentoya, Türkiye'ye, kamuoyuna sesleniyorum: Siz bu yerleşim yerini ne zaman yapacaksınız değerli arkadaşlarım? (CHP sıralarından alkışlar) Bu yerleşim yerine ne zaman çivi çakacaksınız, ne zaman başlayacaksınız?

Sayın Bakan geçen günkü konuşmasında dedi ki: "Çiçek gibi bir Yusufeli kuracağız." Çiçek gibi Yusufeli'yi ne zaman kuracağız değerli arkadaşlar? Biz bunun tarihini istiyoruz.

Gördüğümüz şudur: Bir yandan kamulaştırmalar devam ediyor. 6 tane köydeki insanlara diyoruz ki: Al burayı, doğduğun ve doyduğun yerleri terk et. Bir yandan da, öbür taraftan da diyoruz ki: Sana yerleşim yerini önümüzdeki belirsiz bir tarihte kuracağım. Bu bir özel proje değerli arkadaşlarım. Bu projenin adı "insansızlaştırma". İnsansızlaştırma projesi yürütülmeye çalışılıyor Yusufeli'yle alakalı. Hani, ne diyorduk? O BOP vardı ya, ünlü bir BOP, Büyük Orta Doğu Projesi, bu projede Amerikan Savunma Bakanlığından Albay Ralph imzalı fotoğrafta, o haritada ne yazık ki Karadeniz'de de Artvin var değerli arkadaşlarım. Yusufeli'yi bir anlamda ana gövdede barajlarla, yan gövdelerde de HES'le, hidroelektrik santralleriyle, arkasından da madenlerle yok etmeye çalışıyorlar.

Biz diyoruz ki: Yusufeli insanı onurlu insandır, Yusufeli insanı dürüst insandır, Türkiye'nin en temiz insanıdır değerli arkadaşlarım. Gidin, bakın, cezaevi yok Yusufeli'de, hırsızlık olayı yok, herhangi bir problem yok, kavga yok, dövüş yok, hiçbir problem yok değerli arkadaşlarım. En güzel yörelerimizden, en güzel insanlarımızdan bir tanesi. Biz diyoruz ki: Yusufeli'ye bu haksızlığı yapmayalım değerli arkadaşlarım. Bir an evvel yerleşim yerine ilişkin bu problemi ortadan kaldıralım, Hükûmet buraya gerekli adımları atsın. Yedi yıldır bekliyoruz, bakın, değerli arkadaşlarım, yedi sene, sekizinci yıla girdik. Bu konuda ben Artvin milletvekili olarak buradan bunları sizlerle paylaşmak zorundayım.

Bir başka gerçek daha var: Kamulaştırma. Bu kamulaştırma gerçeğini de size anlatmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin her tarafına gidin, kamulaştırmalara ilişkin olarak toprak bir gayrimenkuldür. Türkiye'nin her tarafında toprak gayrimenkuldür ama Yusufeli'de toprak menkuldür. Neden menkul, onu anlatayım değerli arkadaşlarım.

Konya Ovası'nda bir tane adama 300 dönüm, 400 dönüm yer düşüyor. Yusufeli'de ne kadar yer düşüyor biliyor musunuz, yarın bir gün kamulaştırma olduğu zaman? 1 dönüm yerin 7 hissedarı var, 2 dönüm yerin 15 hissedarı var. Yani, adam başına kaç metrekare yer düşüyor, biliyor musunuz? 150 metrekare, 200 metrekare yer düşüyor değerli arkadaşlarım. Bugün gidin, Kamulaştırma Kanunu'nun o dar kalıpları içerisinde -2942'de- metrekare fiyatlarına bakın. Arazide metrekare fiyatları 48 bin lira, 52 bin lira, 60 ila 70 bin lira. Dönüme vurduğunuz zaman 60 milyon lira ediyor değerli arkadaşlarım. Şimdi, yani kişi başına böldüğünüz zaman eski parayla -bugünkü parayla böldüğünüz zaman 60 bin TL- kişi başına 7 bin lira, 10 bin lira para düşüyor aile başına. Bunlarla bu insanların bu paraları alıp başka yerlerde kendilerine yerleşim yeri olanakları sağlamaları, başka yerlerde kendilerini iyileştirmek için çaba göstermeleri mümkün değil.

26

O anlamda, sadece Kamulaştırma Kanunu'nun dar kalıpları çerçevesinin dışında Yusufeli'ye özgü özel bir kanun çıkarılmalıdır değerli arkadaşlarım. Neden? Çünkü Yusufeli bir anlamda kendisini Türkiye'ye feda ediyor. O insanlara diyoruz ki: "Al, bütün hayallerinle beraber, anılarınla, yaşadıklarınla bir kenti al ve başka bir yere gönder."

Bir kent düşünün değerli arkadaşlarım; siz hiç kamulaştırma olduğu zaman -ki ben bunları çok yaşadım- bir ailenin o mezarları kazarak annesini, babasını, dedesini, nenesi mezardan çıkarıp, bir torbaya koyup bir başka yerde Fatihalarla toprağa gömdüğünü gördünüz mü değerli arkadaşlarım? Başka yerde olsa kıyamet kopar ama bizim insanımız ne yapıyor, Artvinliler? "Madem devlet için bunlar gereklidir, asla tartışmıyoruz, bu ülkenin çıkarlarını asla tartışmıyoruz, başımızın üzerinedir." diyor ama devletten de bir ilgi bekliyor, "Bana el uzat." diyor Yusufelili, değerli arkadaşlarım, "El uzat." diyor.

O anlamda, ben burada, yüce Parlamentoda şöyle seslenmek istiyorum -biraz sonra Artvin milletvekilim de bu konudan bahsedecektir mutlaka- bir an evvel, kamulaştırmalarla alakalı bu sorunların bir an önce giderilmesini istiyoruz. Eğer yerleşim yerine ilişkin bir problem varsa, bu konuda bir tereddüt varsa, gelin, Parlamentoda bir araştırma komisyonu kuralım; bu sorun nedir, neden kaynaklanıyor, niye burada çivi çakılmıyor, buna hep beraber, gidelim, yerinde araştırma yapalım değerli arkadaşlarım, Yusufeli'yle alakalı problemin nereden kaynaklandığına ilişkin bir araştırma yapalım.

Bakın, esnafın ciddi anlamda problemleri var. Bugün Yusufeli'de esnaf özellikle büyük AVM'lerin kıskacı altında inim inim inliyor değerli arkadaşlarım. Eğer esnafa ilişkin bir düzenleme yapmazsak yeni yerleşim yerine gidecek esnafı da bulamayacağız Yusufeli'de.

O nedenle, bakın, bir ilçeyi tümüyle yok ediyoruz, uzun yıllar sonra Türkiye'de bir ilk değerli arkadaşlarım, 17 köy ve kocaman bir ilçeye "Senin ruhuna el Fatiha." diyoruz değerli arkadaşlarım. O nedenle, önümüzdeki döneme ilişkin olarak Parlamentodan, Hükûmetten Yusufelililerin bir beklentisi var -ben Yusufeli'deki konuşmamda söylemiştim- Yusufelili diyor ki Hükûmete: "Abdullah Öcalan'a gösterdiğin ilginin yüzde 1'ini de bana göster." Değerli arkadaşlar, başka bir şey demiyor, "Yüzde 1'ini de bana göster." diyor. O anlamda, önümüzdeki döneme ilişkin olarak, Yusufelili ve Yusufeli bir anlamda canlı canlı toprağa gömülüyor değerli arkadaşlarım.

Bakın, geçen yapmış olduğum Parlamento konuşmasında buraya bir tabut getirdim; bazı arkadaşlarım rahatsız oldu; götürdüm, Hükûmet sıralarına koydum değerli arkadaşlarım. Geçen hafta o tabutu aldım, götürdüm, Yusufeli'de bir çayda, Yusufeli'de Çoruh'un üzerinde… Kıyamadık Çoruh'a atmaya, yani, onu atarsak bir yandan da kenti yok ediyoruz diye dedik.

O nedenle, Hükûmetten beklentimiz şu: Bize bu ilgi ve alakayı gösterin. Eğer bir kenti sokaklarıyla -biraz önce de bahsettiğim gibi- anılarıyla, bütün hayalleriyle beraber yok etmek istemiyorsak o kentin insanlarını mağdur etmeyelim değerli arkadaşlarım.

Bakın, Yusufeli insanı kanaatkâr, diyor ki: "Tamam, devlet benden bir şey istiyorsa başımın üzerinedir." Ama bir yandan da o kenti yok ediyorken de mağduriyetleri giderelim değerli arkadaşlar. Mağduriyetleri gidermezsek bir daha yeni Yusufeli yok, Yusufeli kayboluyor.

Bu güzel kenti, bu güzel ilçeyi önümüzdeki dönemde de hep beraber yaşatmak istiyorsak Yusufeli'ye ve Yusufeliliye gereken değeri verelim diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Öneri aleyhinde söz isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Çelik.

DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Yusufeli üzerinde kurulacak olan baraja ilişkin verdiği araştırma önergesi üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

27

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz insanların parçası olduğumuz ekosistemi kendi malımız, mülkümüz gibi tüketmeye devam etme hırsı iktidara ve kâra götürür bizi. İktidara ve kâra götüren, toplumun toplumsal dokusunu olduğu gibi ekosistemin de dokusunu zedeleyen, zarar veren, geleceğimizi de karartan bir hırstır ki bu hırsı erkek egemenlikçi toplumdan alan iktidarlar 6 bin yıldır doğamızı, tabiatımızı, geleceğimizi çalıyor, çalmaya devam ediyor.

Düşününüz ki Yusufeli gibi Kafkas danslarının, zurnanın, tulumun, akordeonun eşliğinde hayatı müzikal olarak değerlendiren bir ilçe, bu ilçeyle beraber 20 civarında köy ama florası, faunasıyla zengin Doğu Karadeniz dağları ve bu dağların bağrına yapılmak istenen barajla sanki enerji sorunu varmış da bu enerji sorununu sağlamak adına böylesi barajlara ihtiyacımız varmış algısı yaratılıyor. Külliyen doğru değil. Söz konusu olan enerji mi? Güneş, rüzgâr, su ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarıyla doğamızı, tabiatımızı, ekosistemimizi yok etmeden biz ihtiyacımız olan ısınmayı, aydınlanmayı, seyahati karşılayabilecek enerji potansiyeline sahip araçlara, mekanizmalara ulaşabiliriz ama söz konusu olan sadece ve tek başına kâr ise doğamızı, bitki örtümüzü, hayvan çeşitliliğimizi yok etmenin pervasızlığını yıllardır yürüten bir yanlış uygulama var. Keban Barajı'yla başlayıp Karakaya, Atatürk'le, Hirfanlı'yla yetinmiyoruz; Ilısu'yla, Yusufeli'yle ya da Karadeniz'in, Akdeniz'in, Doğu, Güneydoğu dağlarının doruklarına, onların bağrına eşilen yüzlerce, binlerce hidroelektrik santraliyle bölgeler insansızlaştırılıyor, yoksullaştırılıyor; sisteme, sistemi elinde tutan iktidarlara mahkûm, muhtaç kılınıyor. Asimilasyonist politikalarıyla başkalaştırılıp egemen kültürün, egemen inancın, egemen dinin hükümranlığının sürdüğü metropollere sürülüyor. Nazım Hikmet'in bir şiiri var, "Vatan Haini" diye bir şiiri. Her şeyi getirip iktidarların düşmanlaştırıcı, karşıtlaştırıcı politikalarına mahkûm ederseniz, her şeyi ama her şeyi bu düşman hukukuyla algılamaya, yorumlamaya ve çözüm aramaya kalkarsanız itiraz ettiğiniz şeyin de kendisi çürür. İktidar, yönetimini sürdürebilmek adına, itiraz eden, ses çıkaran, hak arayışında bulunan kişileri, kesimleri, siyasal düşünceleri vatan haini, ihanet çizgisiyle suçlar ki -itibarsızlaştırsın diye- iktidarına dokunmasınlar.

Nazım Hikmet ne der:

"Vatan, çiftliklerinizse,

Vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,

Vatan, kasalarınız ve kasalarınıza sığdıramadığınız çeklerinizse,

Vatan, fabrikalarınızsa,

Evet, ben vatan hainiyim."

Vatan haini diyerek işin içinden çıkamayız.

Yusufeli, evet, kadim bir coğrafyanın kadim halkının yaşadığı bir yerdir. Ama Yusufeli'nin vatan haini olmadığı tespitinde bulunarak ötekilerin vatan haini olduğu subjektif niyetine yol açarsınız ki burada itiraz ettiğiniz iktidarın hükümranlığını boşa çıkarmış olursunuz.

Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 780 bin kilometrekarenin üzerinde yaşama hakkına sahip herkes, bu vatanın geleceği, geçmişi ve yarınına ilişkin söz söyleme, fikir beyan etme, düşüncesini ifade etme hakkına sahiptir. Bunu biz sağlamadığımızda, farklıya tahammülü göstermediğimizde ve ötekileştirme politikalarında ısrar ettiğimizde kaybederiz. Nasıl ki hayvan çeşitliliğimizi, bitki örtümüzü kaybettiysek, nasıl ki Doğu Anadolu'yu, Doğu Karadeniz'i, Batı Karadeniz'i insansızlaştırıp herkesi İstanbul'a yığarak onları zapturapt altına almak isteyen bir iktidar ve o iktidarın hükümranlığının sürdüğü bir ülke gerçeğiyle yüzleşmek yerine, biz hâlâ 1920'lerin tek tipleştirici politikalarından farklı olanı ve arayış içerisinde olanı itibarsızlaştırırsak, iradesizleştirirsek bunun kimseye bir faydası yok.

Yusufeli Türk olabilir, Yusufeli Kafkas olabilir, Yusufeli inancına, dinine, kimliğine, etniğine sahip olabilir ama kavgamız 78 milyonu ilgilendiren, kavgamız 780 bin kilometrekarede yaşayan herkesi ilgilendiren bir kavgaysa bu kavganın içerisinde, bu mücadelenin içerisinde olan herkesi eşit, özgür vatandaş anlayışıyla görmek, yaklaşmak, olması gerekendir.

28

Bu çerçevede, AKP iktidarının küresel ve bölgesel finans kurumlarına doğamızı, dağlarımızı, nehirlerimizi peşkeş çeken anlayışına, siyasetine, zihniyetine karşı çıkmak, olması gerekendir. Onu karşılaştırmaktan imtina edinerek biz Ilısu'yu, bir başkası Yusufeli'yi ya da Çoruh'u, Tortum'u ya da Kızılırmak, Yeşilırmak üzerine yapılanları öncelersek AKP'nin ekmeğine yağ süreriz. Söz konusu olan, iktidarın sınır tanımaz, iktidarın kâra ve iktidara hizmet eden uygulamalarına karşı çıkmak, geleceğimize yani çocuklarımızdan ve torunlarımızdan emanet aldığımız geleceğimize, doğamıza, ekosistemimize sahip çıkmaktır. Biz içinde bulunduğumuz Samanyolu'nu, bu Samanyolu'nun parçası olan yeryüzünü ve yeryüzünün içinde bulunduğumuz ülkenin değerlerini, tarihsel, kültürel, siyasal, sosyal, ekonomik değerlerini ortaklaştıramadığımızda, ortak refleksle sahip çıkmaya kalkışmadığımızda, hep bizim ayrıksı, parçalı duruşumuzdan, karşıtlaştırıcı pozisyondan yararlananlar bizim bu ayrıksı durumumuzdan da yararlanmaya çalışacaklardır. O nedenle, Türkiye gibi her şeyden önce bulunduğu enlem ve boylamı itibarıyla bitki çeşitliliğinin, hayvan çeşitliliğinin çok ve çeşitli olduğu, 3 semavi diniyle birlikte birçok inancı ama beraberinde 36 etnik kimliği birlikte barındıran bir ülkenin insan potansiyelini, bitki potansiyelini, hayvan çeşitliliği potansiyelini korumak Türkiye'de yaşayan herkesin görevidir. Bu görevi ben sol düşünerek, ben demokratik siyasete inanarak yerine getireceğim gibi, bir başkası sağ, bir başkası milliyetçi, liberal ya da muhafazakâr düşünerek yerine getiriyor olabilir. Burada bir karşıtlık aramak yerine, demokrasi, barış, özgürlükler asgari müştereklerinde sorunlarımıza yaklaşır, bu çerçevede de ülkenin demokratik ortak vatanında herkesin eşit, özgür vatandaş olma yaşamına saygı gösterir ve bunu öne çıkarırsak kazanan biz oluruz. Ama, bunu yapmak yerine, ayrıksı duruşlardan hareketle kendi hassasiyetlerimizi öne çıkaran, ötekisini görmemeye çalışan bir pozisyonda kalırsak da nüfusumuzun ekseriyetinin yoksullukta, açlıkta, sefalette debelendiği, demokratik siyasete bağlanan umuda rağmen de çare ve çözüm üretemediğimiz yasama faaliyetinin kendine göre keyfî yaklaşımlarıyla karşı karşıya kalmış oluruz ki bununla da biz saraydaki zatımuhteremlerin ihtiyaçlarını karşılamaktan öte bir görev görmemiş oluruz. İtirazımız tek adama, tekçiliğe itirazsa, çokluğun, çeşitliliğin fonksiyonu olan, doğanın bir parçası olan biz, toplumun da çokluk ve çeşitliliğin kendisi olduğunu tespit etmek, bu çokluğa ve bu çeşitliliğe denk düşen toplumsal, siyasal bir istikrarı harekete geçirmek herkesten çok, ama herkesten çok yasama organının görevidir.

Bu çerçevede de, biz, demokratik siyasetin yürütücüleri, karar vericileri siyasetçiler, doğamızın talan edilmesine, ekosistemimizin yok edilmesine karşı çıktığımız gibi, değerlerimize, siyasal düşüncelerimize de saygılı olmayı esas alacak bir durumda kalmalıyız diyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Öneri lehinde söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Artvin'e bağlı Yusufeli ilçesinde Çoruh havzasına yapılacak baraj ve hidroelektrik santralleri dolayısıyla ilçe merkezinin yeri değiştiriliyor. "Türkiye'nin en mağdur ilçesi hangisidir?" diye sorarsanız, bilen insanlar şüphesiz ki "Yusufeli" diyecekler.

Yusufeli, 1879 yılında Erzurum sancağına bağlı olarak kurulmuş, ilçe merkezi Öğdem olarak belirlenmiş. On yıl sonra merkezi Kılıçkaya'ya taşınmış, 1926 yılında Öğdem'e yeniden nakledilmiş. 1933 yılında Artvin ilçe olunca yeniden Erzurum'a bağlanan Yusufeli, 1936'da merkezi Artvin olarak kurulan Çoruh vilayetine bağlanmış, 1950'de çıkartılan kanunla da Yusufeli bugünkü yerine tekrar taşınmıştır.

Değerli vekiller, şu nakil bilgilerini sizlerle paylaşırken bile inanıyorum ki benim de, sizin de başınız döndü, düşünün bir de orada yaşayan kardeşlerimizi. Göçebelik Anadolu'da neredeyse bitti ama Yusufeli'de insanın hayatı göçebelik üzerine kurulmuş; âdeta devam ediyor kültür, vazgeçilmez yazgısı ilçenin. Bugün itibarıyla ilçenin merkezi yeniden değiştiriliyor.

Yusufeli'yi görmeyenler için kısaca bahsedeyim. İl merkezine 104 kilometre uzaklıkta, dağlık, engebeli bir arazi üzerine kurulmuş, Artvin'in dışarıya en fazla göç veren ilçesi. İlçe merkezi nüfusu yaklaşık 6 bin civarında. Bu bölgede 1962 yılında bir dizi baraj ve HES kurma

29

çalışmalarına başlanmış. Çoruh Nehri üzerinde 10, yan kolları üzerinde de 17 adet, toplam 27 adet baraj ve HES kurulmasına karar verilmiş. Bu santraller bittiğinde 10,3 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi üretilecek. Türkiye'nin toplam enerji ihtiyacının yüzde 8'i, hidroelektrik santrallerinden elde ettiği enerjinin ise yüzde 34'ü.

İlçenin taşınma sebebi Yusufeli Barajı. 34 kilometrekarelik alanda 2 milyar metreküp su toplayacak. Deriner Barajı'ndan sonra, bölgede en çok enerjiyi üreten baraj Yusufeli Barajı olacak. Ülke açısından son derece önemli bir yatırım.

İlçenin merkezinin değiştirilmesi bazılarına göre sıradan bir şeymiş gibi gözükebilir. Yusufeli'nin problemlerini Milliyetçi Hareket Partisi olarak 23'üncü Dönemde, 16 Nisan 2008'de de bu kürsüde dile getirdik. Hatta, Sayın Genel Başkanımızın görevlendirmesiyle, Yusufeli'ye kadar gidip saygıdeğer Yusufelili hemşehrilerimizle beraber olduk. İlçe halkı, hakikaten, vatanına, milletine canıgönülden bağlı, mutedil, mütedeyyin insanların yaşadığı bir ilçe. Türkiye için bu büyük yatırıma engel olma niyetleri asla yok. Her zamanki gibi, "Vatanımız için biz bir kere daha fedakârlığa hazırız." diyorlar ama "Devletimizin bu büyük mağduriyetimizi görmesini ve sıcacık elini bölgeye uzatmasını bekliyoruz." diye, beklentilerini de ifade ediyorlar. Sonuna kadar haklılar.

2008'de Milliyetçi Hareket Partisi olarak önerge vermiştik. Maraş gibi, Antep gibi ülke savunmalarına verdikleri büyük hizmetler dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisince şeref madalyalarıyla onurlandırılmış iller var. Ülke kalkınmasına, büyük fedakârlıklara katlanarak katkı veren Yusufeli gibi yerlere de Meclisimizce, bu fedakârlıklarından dolayı, şeref madalyası verilsin istemiştik. "Onların gönülleri alınsın, helalleşilsin, devletin ve milletin şükranları iletilsin buralara demiştik." ama maalesef, önerimize dönemin Yusufelili AKP milletvekili de dâhil, AKP Grubundan destek görememiştik.

Bu fedakârlık sadece maddi mağduriyetlerden ibaret değil. Onlar bir şekilde karşılanabilir değerli arkadaşlar ama zaten ilçe merkezi sürekli değiştirilmiş, Yusufeli'nin bir kez daha merkezini değiştirmekle, aslında ilçe sakinlerinin geçmişleriyle, hatıralarıyla bağlantılarını koparıyorsunuz. "Biz atalarının, dedelerinin mezarı olmayan bir ilçeyiz. Bayramda seyranda ziyaret edebileceğimiz ne kabirleri ne ata ocakları kaldı. Çocuklarımıza çocukluğumuzu yaşadığımız sokakları, evleri dahi gösteremiyoruz. Suyun üzerinde yüzen nilüfer çiçeklerine benzedik." demişlerdi üzüntüyle. Bu fedakâr ilçenin Meclisimizden ve Hükûmetinizden beklentileri vardır ve bunların derhâl, her şey bir tarafa bırakılarak karşılanması lazımdır.

İlçe halkının mağduriyetini anlatmak açısından, bu projenin 17 köy ve 42 mahalleye ait tüm ev ve arazileri su altında bıraktığını söylememiz sanırım yeterli olacaktır. Üstelik, bu projeyle alakalı bu yatırımdan etkilenecek binlerce kişinin rızası bile alınmadan kazma vurulmuş olması da ayrı bir yürek yangınıdır. İdarenin işlemleriyle alakalı birçok dava açılmış ve hemen hepsi Yusufeli'yi haklı bulan kararlarla sonuçlanmıştır ama dediğim gibi, Yusufeli'nin bu büyük yatırımı engellemek, önünde durmak gibi bir düşüncesi olmadığından devletine karşı hep anlayışlı, hep sabırlı olmuştur ama şu husus da devletin bir ayıbı olsa gerektir: Barajın temelinin atılmasının üzerinden iki buçuk yıl, "Barajı yapacağız." denmesinin üzerinden on yedi yıl geçmiş olmasına rağmen, baraj yapımı son derece hızlı ilerlerken Yusufeli halkı için, memleketi için hiçbir şey yapılmamış olması AKP için utanç verici bir sayfadır. Yusufelililer bağıra bağıra sitemlerini dile getiriyorlar AKP Hükûmeti duysun diye. Bu kadar süre sonunda duvarlar dile gelmiş ama Kabinede Yusufelili bakan bile olmasına rağmen, feryatlarını AKP Hükûmetine bir türlü ulaştıramamışlardır. 2002'de ilçede bir heyet kurup derdimizi anlatmak için Ankara'ya gönderdik. Üç gün içinde Cumhurbaşkanı dâhil, bütün parti genel başkanları, genel merkezleri ziyaret edildi ve dönüldü. Şimdi, onların buradaki temsilcisi vali ve il yöneticileriyle dahi görüşemiyoruz. Bu, nasıl bir ilgisizliktir? Sesimiz, feryadımız olun." diye Meclise, milletvekillerine sesleniyorlar.

Bakın, ne istiyor Yusufelili hemşehrilerimiz: Öncelikle bu projeyle ilgili halkın birinci ağızdan bilgilendirilip onların da katkıları ve rızalarının alınmasını ve bundan sonra alınacak kararlarda fikirlerinin sorulmasını şart koşuyorlar. Yeni ilçe merkezinin ve köylerinin inşasına hemen başlanılmasını istiyorlar. İsteyenlere ev, dileyenlere arazi tahsisi olmak üzere Yusufelililerin taleplerinin dikkate alınmasını zaruri görüyorlar. "İlçe merkezindeki konutlar bedelsiz verilmeli hak sahiplerine." diyorlar.

Yusufeli'de arazi az ama kıymetli. Biraz önce Uğur Bey de söyledi. Alım satımların, mahkemelere gitmeden gerçek değerleriyle yapılmasını istiyorlar. Proje bitene kadar mevcut ev

30

ve arazilerini kullanmaya devam etmek arzusundalar. Yusufeli'den ayrılıp başka illere göç edecek hemşehrileri için gittiği yerlerde de bedelsiz konut verilmesini talep ediyorlar. Esnaf, müşterisi ve ticaret portföyünü kaybediyor. Türkiye'nin genelinde zaten esnaf zor durumda ama Yusufeli esnafı artık takatinin sınırlarını zorluyor. Bu yüzden esnafın, çiftçinin banka borçlarının yeniden yapılandırılmasını, yeni işlerini kurmak üzere faizsiz kredi ve ilçeden ayrılırken hibe, yardım ve sermaye desteği verilmesini arzu ediyorlar. Bölge insanının üzerinde sıladan ayrı düşmenin getireceği her türlü sosyopsikolojik sorunları gidermek üzere sosyal projelerle ilçenin desteklenmesini bekliyorlar. Yeni yapılan yolların bir an önce ve çağdaş standartlara uygun olarak yapılmasını istiyorlar. Yeni orman kadastrosu yapılarak tarım arazilerinin geniş tutulmasını ve böylece, tarıma destek verilmesini bekliyorlar. Yeni yerleşim yerine sanayinin ama özellikle tarımsal sanayinin getirilmesini, teşvik edilmesini istiyorlar.

Değerli arkadaşlar, bu talepler, hele hele Yusufelililerin fedakârlıkları göz önüne getirildiğinde gerçekten Türkiye Cumhuriyeti için bin at, bin deve değil, devletimiz bunu yapmaya muktedirdir. 2 milyon Suriyeli göçmene milyarlarca dolar harcayan devlet, yıllardır fedakârlıkların tarihini yazmış Yusufelililere de sahip çıkmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Yusufeli'nin maddi, manevi desteklenmesini istiyor ve Hükûmetin getireceği destekleme projelerine siyasetüstü bir anlayışla da destek olacağımızı buradan ifade ediyoruz. Yok, bugüne kadar yaptığı gibi, bir başka ülkenin vatandaşlarına gösterdiği yakınlığı Yusufelililerden de esirgeyecek ise ellerimizin AKP Hükûmetinin iki yakasında, nefesimizin de ensesinde olduğunu bir kez daha hatırlatıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Öneri aleyhinde söz isteyen İsrafil Kışla, Artvin milletvekili.

Buyurun Sayın Kışla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Yusufeli'nin yeni yerleşimiyle ilgili araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili vermiş olduğu önerge hakkında AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum. Hepinizi hürmetle selamlarım.

Doğrusu, Yusufeli halkına devlet olarak, millet olarak müteşekkiriz. Bütün tarihiyle, bütün geçmişiyle, bütün anılarıyla bir ilçenin sular altında kalması, ülkenin ekonomisi, ülkenin enerji ihtiyacı söz konusu olduğunda, gerçekten, Yusufeli halkı onurlu bir duruşla, asaletli bir yaklaşımla, büyük bir özveriyle, burada barajın yapılması noktasında en ufak tereddüt geçirmeden buna "evet" demiş, en ufak tepkiyi dahi göstermemiştir. Tabii, devlet olarak, millet olarak da Yusufeli halkını mağdur etmeme noktasında da her seviyede sözler verildi. Bu sözleri de inşallah Hükûmet olarak yerine getirmenin kaymakamıyla, belediye başkanıyla, valisiyle, milletvekiliyle hep beraber takipçisiyiz.

Tabii, bir ilçenin kalkması ve yeni bir ilçenin inşa edilmesi takdir edersiniz ki ciddi altyapı çalışmalarını gerektiriyor, mutfak çalışmalarını gerektiriyor. Bugün, tabii, Yusufeli'nin şu andaki belirsizlik noktasındaki halkın tepkilerini hepimiz anlayışla karşılıyoruz ama şunu takdir edersiniz ki, bazen en karanlıkta olduğunuz zaman, ışığa en yakın olduğunuz zamandır.

Şimdi, bu konuda, bu önerge vesilesiyle de, doğrusu, hem muhalefeti hem kamuoyunu hem Yusufeli halkını bilgilendirmiş olmanın da mutluluğunu yaşıyorum.

Değerli kardeşlerim, Yusufeli'de 2008 yılında çıkarılan kanunla yeni yerleşim yeri netleşti fakat baraj 2008'de başlayamadı, 2013'ün Şubat ayında temeli atıldı. Yani barajın epey zaman yapılıp yapılmaması tereddüt konusuydu. Şu anda barajın temeli atılalı iki yıl oldu. Şimdi, bu iki yıl içerisinde, Yusufeli ve Erzurum güzergâhı üzerinde su altında kalacak yolların, takriben 70 kilometrelik yolların projeleri bitti -Yusufeli'deki coğrafi şartları bilirsiniz- 1 katrilyona yakın maliyeti çıkan bir yol keşfi oldu. O bakımdan -daha dün akşam YPK kararıyla ilgili en son, Maliye Bakanımız da imzayı attı- YPK kararı çıkması gerekiyordu ve en yakın zamanda, inşallah, bir ay geçmeden Karayolları, yol ihalelerini yapacak. Bu, altyapı için çok çok önemli bir husustur, gelinen nokta budur. Takriben 1 katrilyona yakın bu 70 kilometrelik yol güzergâhının ihalesi en kısa zamanda yapılacak.

31

Tabii, bu yeni yerleşim yeriyle ilgili nazım imar planları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından bitirildi, 24/10/2014 tarihinde nazım planları askıdan indi. Nazım planlarına göre, TOKİ'nin altyapı projelerini çizmek için Yüksel Proje'ye… Kanalizasyon, su, bütün altyapı yatırımlarıyla ilgili projeler Yüksel Proje tarafından bitirildi, 13 Mart itibarıyla, geçen Cuma günü, imzalı olarak TOKİ tarafından DSİ Genel Müdürlüğüne projeler intikal ettirildi ve şu anda DSİ Genel Müdürlüğü ile TOKİ arasında yapılan görev paylaşımında üstyapıları TOKİ yapacak, alt yatırımları DSİ yapacak. DSİ burada ihale süresince önümüzdeki üç ay zaman kaybının önüne geçmek için de şu anda fiilî olarak bu imar planları doğrultusunda hazırlanan altyapı projeleriyle ilgili alan düzeltme çalışmalarına -kendileri- başladılar ki burada bu üç aylık ihale süresindeki zamanı da kaybetmeyelim diye. Altyapı yatırımları bizim için son derece önemli. Bütün projeler DSİ Genel Müdürlüğüne intikal etti. İnşallah bunun da bu nisan ayında ihale tarihinin ve üç ay içerisinde inşallah ihalesinin yapılıp ilgili müteahhit firma tarafından da bu altyapı yatırımlarına başlanması lazım.

Tabii, Yusufeli halkının kamulaştırma bedelleri, Uğur Bey'in de dediği gibi, arazi kıt olan bir bölgede. Hem kamu kurumlarının hem mahkemelerin hem DSİ'nin burada Yusufeli'ye karşı bir pozitif ayrımcılık içerisinde olmasını bekliyoruz. Bu konuda da DSİ azami olarak fiyatları yüksek tutma noktasında bir gayret içerisinde. Ben şahsen, Yusufeli halkının -hepiniz tanırsınız, hakkı olmayan bir şeyi talep etmeyen insanımızdır- hakkı olmayan bir şeyi talep etmeyeceklerine eminim, hakkı olan bir şeyi de devletimizin esirgeyeceğine inanmıyorum, inşallah mağdur etmeyecek. Burada da Yusufeli halkıyla kamulaştırmada anlaşılarak bir çözüme kavuşturulacak.

Bir de şunun bilgisini vereyim: Tabii, Yusufeli'nin yeni yerleşimiyle ilgili hak sahipliği konusunda mevcut İskân Kanunu'muz yetersizdi. O bakımdan, 11/9/2014 tarihinde İskân Kanunu'na geçici 8'inci madde ekleyerek Yusufeli'ye mahsus özel bir kanun çıkarttık. Burada hak sahipliğini kolaylaştırmak için Bakanlar Kurulunu yetkili kılan bir kanundu ve diğer taraftan da yeni yerleşim yeri bulamayacağımız köylülerin ilçe merkezinde hak sahipliği olabilmesinde… Çünkü köy kalkıyor, ama o köyü yerleştirecek yeni bir alan bulamadığınız zaman onun da ilçe merkezinde hak sahibi olabilmesine imkân sağlayan Bakanlar Kurulu kararının şu anda ilgili bakanlardan görüşleri alınmış, sadece Maliye Bakanlığının görüşü bekleniyor. İnşallah en yakın zamanda da Bakanlar Kurulu kararı çıkarılarak Yusufeli halkının hak sahipliği konusundaki tereddütleri giderilecek. Bir ay geçmez bu belirsizlikler, inşallah, aşılmış olacak ve Yusufeli halkının bu haklı tedirginliği de, inşallah, son bulmuş olacaktır. Doğrusu, biz, konuyu sıkı bir şekilde takip ediyoruz. Buradaki TOKİ, DSİ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve bütün kurumlarla koordineli bir şekilde DSİ'nin koordinasyonu altında konuyu önemle takip ediyoruz. Yusufeli halkının buna gönülden inandığını biliyorum. İnşallah, bir ay içerisinde de bütün kamu kurumlarıyla bilgilendirme toplantıları yaparak da bu belirsizliği ortadan kaldırmış olacağız diyorum.

Ben, tekrar herkesi saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. Tabii, Meclisin çalışmaları da önemli, yetişmesi gereken kanunlar var.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Vekilim, bu cümleyi kurma Artvin Vekili olarak.

İSRAFİL KIŞLA (Devamla) - Onun için bu aşamada doğrusu böyle bir araştırma komisyonu kurulmasını gerek görmüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.16

32

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83'üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Halkların Demokratik Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın; Hayvancılık ve Tarım Sektörünün Bitme Noktasına Geldiği İddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker Hakkında Bir Gensoru Açılmasına İlişkin (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi'nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlayacağız.

VIII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, hayvancılık ve tarım sektörünün bitme noktasına geldiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/49)

BAŞKAN - Hükûmet? Yerinde.

Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 16/3/2015 tarihli 77'nci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa'nın 99'uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden 1 üyeye, siyasi parti grupları adına 1'er milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya 1 bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Nursel Aydoğan, Diyarbakır Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sadir Durmaz, Yozgat Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gökhan Günaydın, Ankara Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mehmet Erdoğan, Adıyaman Milletvekili; Hükûmet adına Mehmet Mehdi Eker, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı.

Şimdi, önerge sahibi Nursel Aydoğan, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydoğan.

33

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partimiz HDP adına, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker hakkında verdiğimiz gensoru üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle Meclisi selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 24 Ocak 1980 tarihinde Süleyman Demirel'in Başbakanlığındaki Milliyetçi Cephe Hükûmeti zamanında o dönem Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı olan Turgut Özal tarafından hazırlanan ve kamuoyunca da "24 Ocak Kararları" olarak bilinen, Türkiye ekonomisini liberalleştirmeyi hedefleyen kararlar alındı. Bu kararlar, emperyalist kapitalist güçlerin neoliberal politikalarının IMF ve Dünya Bankası tarafından az gelişmiş ülkelere dayatılmasıdır. Yani Türkiye 1980'li yılların başından itibaren IMF ve Dünya Bankası öncülüğünde uluslararası sermayenin çıkarlarına göre biçimlendirilmektedir. 24 Ocak Kararları'nın özü, kapitalist küreselleşme sürecine entegrasyonu sağlamaktır. Nitekim 9 Aralık 1999'da IMF'ye verilen niyet mektubu bu modelin gerçekleştirileceğini ifade ediyordu.

Değerli milletvekilleri, 1998 yılında Dünya Bankası tarafından hazırlanan bir rapor, 2000 ve 2008 yılları arasında uygulanan tarım reformunun çerçevesini çizmiştir. Bu raporda:

"1) Tarım ürünleri fiyatları dünya fiyatları seviyesine çekilmeli.

2) Fiyat destekleri kaldırılmalı.

3) Doğrudan gelir desteği sistemine geçilmeli.

4) Gübre ve kredi sübvansiyonlarına son verilmeli.

5) Tarım kooperatiflerinin ayrıcalıkları kaldırılmalı.

6) Tarımsal kamu iktisadi teşekküllerinin özelleştirilmesi gerekiyor."

Bu öneriler 9 Aralık 1999'da IMF'ye ve 10 Mart 2000'de Dünya Bankasına verilen kalkınma politikası raporlarında da aynen yer almıştır.

IMF ve Dünya Bankasının Türkiye tarım politikasını biçimlendirme girişimleri aslında elli altmış yıl öncesine dayanmaktadır ama en yıkıcı olanının 2000 ve 2008 dönemlerinde Tarım Reformu Uygulama Projesi adı altında yürütülen yapısal dönüştürme programı olduğunu söyleyebiliriz.

AKP iktidarı döneminde uygulanan doğrudan gelir desteğiyle tarımda üretim-istihdam dengeleri altüst olmuş, edilgen bir köylü kesimi yaratılmıştır. Bu programla, tarımı destekleyen girdi ve teknoloji sağlayan kurumlar özelleştirildi, tasfiye edildi; tarım satış kooperatifleri zayıflatıldı, işlevsiz hâle getirildi ve tasfiye koşulları oluşturuldu.

2010 yılında Doğrudan Gelir Desteği Sistemi yerine Havza Bazlı Üretim Destekleme Modeli'ne geçildi. Bu modelde ürünlere prim desteği verilecekti ancak modelin beyan edilen ürün miktarını esas alması doğrudan gelir desteğinde olduğu gibi büyük toprak sahiplerine büyük destek verilmesini getirdi.

IMF ve Dünya Bankası tasfiye programlarının gözü kapalı uygulanmasının yıkıcı sonuçları gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Tarımın genel ekonomi içindeki payı sürekli olarak azalmaktadır, tarımın istihdamdaki payı da gerilemektedir, başta buğday olmak üzere birçok tarımsal ürünün fiyatı gerçekleşen tüketici fiyatlarındaki artışın gerisinde kalmıştır. Son on yılda artan nüfus oranı ile eşit olarak tarım ürünlerinde üretim artışı sağlanmamış, tam tersine, tarım alanları azalmış, tarım ürünlerinde üretimin gerilemesine neden olmuştur.

Uygulanan yanlış politikalar sonucu toplam hayvan varlığı 4-5 milyon baş gerilemiştir, kırmızı et ithalatına da başlanmıştır. Bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye'de kurbanlık koyunların bile ithal edildiğine tanıklık ettik. Bu süreç çiftçi gelirlerinde azalma ve yoksulluğa neden olmuştur.

34

Nitekim 2012 Yılı Programı'nda, ortaya çıkan işsizlik, yoksulluk ve göç gibi sorunların yeniden yapılandırma sürecinden kaynaklandığı kabul edilmiştir. Uygulanan politikaların çiftçileri tarımdan koparmakta olduğunu da bize açıkça göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, 2000 yılında tarımdan geçimini sağlayan çiftçi sayısı 7,8 milyon. 2011 sonunda bu rakam ne yazık ki 6,1 milyon kişiye düşmüştür. Yani yaklaşık 2,5 milyon civarındaki kişi çiftçilik yapmaktan vazgeçmiştir. 2000 yılında tarımın istihdamdaki payı yüzde 36 iken, 2011 sonunda yüzde 25,5'a düşmüştür. Çiftçilerin büyük bir bölümü enflasyona yenilmiş ve özelleştirmeden nasibini şimdilik almayan KİT'lerin ve tarım birliklerinin yaptığı alımlarda ürün fiyatları enflasyonun altında kalmıştır.

1980'lerin başında kendine yetebilen bir durumda olan Türkiye bu özelliğini ne yazık ki yitirmiş, ithalatçı duruma düşmüştür. Yağlı tohumları bile ithal eden bir ülke hâline gelen Türkiye bunun yanında bitkisel ham yağı, pamuk ve buğdayı da ithal eder duruma gelmiştir. Çünkü uluslararası sistem Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin sebze meyve gibi emek gerektiren ürünlerde, gelişmiş ülkelerin ise sanayi bitkilerinde, hububatta uzmanlaşmasını öngörmektedir.

2011 yılında tarım ürünleri ithalatı cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır. 2011 yılında 17,6 milyar dolar ithalat yapılmış, ihracatta ise 15,3 milyar dolarda kalınmıştır.

Ürün fiyatlarındaki artışın yetersizliği, buna karşın her geçen gün artan mazot ve gübre fiyatları, dönem dönem yaşanan kuraklık Türkiye'yi buğdayda ithalata bağımlı bir hâle getirmiştir. Son on-on iki yıl içerisinde 20 milyon tonun üzerinde buğday ithalatı yapılmıştır. Mısır, çeltik ve pamukta yine aynı durum söz konusudur. Türkiye, Çin'den sonra ikinci büyük pamuk ithalatını gerçekleştiren ülke konumuna düşmüştür.

Türkiye'de bitkisel yağ üretimi ihtiyacın ancak yüzde 30'unu karşılamaktadır çünkü son on yılda, işlenen tarım alanı toplam 2,5 milyon hektar azalmıştır. Bu dönemde çiftçiler 3,3 milyon hektar araziyi işlemekten ne yazık ki vazgeçmişlerdir. 2000'li yıllara kadar arpa ihraç eden Türkiye, bugün arpa ithal eden bir konuma düşmüştür.

1988'de 22 milyon ton şeker pancarı üretimi, 2012 yılında ne yazık ki 16 milyon tona düşmüştür. Yine, patates üretiminde yüzde 10 düzeyinde bir düşüş vardır. TEKEL'in destekleme alımlarından çekilmesi, sözleşmeli üretim sistemine geçilmesi tütüncülük için âdeta bir yıkım olmuştur. Dünyanın en kaliteli Şark tütününü üreten Türkiye çiftçisi, üretimden hızla uzaklaştırılmıştır.

1990'lı yıllarda, değerli arkadaşlar Kürt sorununu askerî yöntemlerle bitirmek isteyenlerin uyguladığı politikalar sonucu 4 milyon civarında geçimini tarım ve hayvancılık ile sağlayan insan Türkiye metropollerine zorla göç ettirildi. Konulan yayla yasaklarıyla hayvancılık neredeyse tamamıyla bitirildi ve 2000'li yılların başlarından itibaren de tarımda uygulanan neoliberal politikalar nedeniyle Türkiye'nin genelinde tarım ve hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Yaşadığı köyde, kasabada karınlarını doyurmakta zorluk çeken çiftçilerin özellikle çocukları, genç kesim, iş bulmak ve yaşamlarını idame ettirebilmek için başta İstanbul ve İzmir olmak üzere büyük metropollere göç etmeye devam etmektedir.

Sanayileşmede de istediği düzeyi yakalayamayan AKP Hükûmetinin Türkiye ekonomisini daha sağlam temellere oturtmak için üretime dayalı politikaları geliştirmesi Türkiye'nin geleceği açısından bize göre en doğru olacaktır.

Hükûmetin tarımda neoliberal politikaları uygulamaya devam etmesi hâlinde, tarımda, hayvancılıkta üretimden daha fazla kopmalar yaşanacaktır.

Üretimden koparılan insanların sisteme itirazlarının önü kesilse de "Açlığın sofuluğu bozdurduğu" deyimini asla unutmamamız gerekir. Şu anda Türkiye'de, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının açıkladığı gibi, 6 milyon kişinin sosyal yardım alması Hükûmetin güçlülüğünden değil, yoksullaşma, fakirleşme ve işsizliğin her geçen gün artmasındandır.

Yine, Türkiye'de yaşayan herkesin şunu çok iyi bilmesi gerekir: Yapılan sosyal yardımlar ihtiyacı olanlar düşünüldüğü için değildir; bu yardımlar yapılmadığında ciddi toplumsal kalkışmaların olacağındandır, toplumsal kalkışmaları önlemek içindir. Ama, insanları üretimden, toprağından, köyünden koparma politikasının devamı "6 milyon" sayısını en yakın zamanda da

35

ikiye katlayacaktır diye düşünüyoruz. Bu nedenle, Hükûmeti insanları kendisine muhtaç eden bu sosyal politikaları terk etmeye ve üretime dayalı yeni bir ekonomik model geliştirmeye, uygulamaya davet ediyoruz diyorum.

Bütün Meclisi bu düşüncelerle tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Sadir Durmaz, Yozgat Milletvekili.

Buyurun Sayın Durmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SADİR DURMAZ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı hakkında açılması istenen gensoruyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım, gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun her ülke için hayati öneme sahip stratejik bir sektördür. Tarımın stratejik öneminin ve bütün insanlık için vazgeçilmezliğinin idrakinde olan gelişmiş ülkeler, tarım sektörlerini sosyal ve ekonomik açıdan ayrı bir gözle değerlendirmekte ve desteklemektedirler.

On üç yıllık AKP iktidarında ülkemiz tarımının en temel sorunlarına çözüm getirilememiş, aksine, sorunlar daha da derinleşmiş ve büyümüştür. AKP Hükûmetinin duyarsızlığı da büyümüş ve çiftçiler on üç yılın sonunda Hükûmetin erzak yardımına muhtaç hâle gelmiştir.

Türkiye'de tarımsal girdi maliyetlerinin dünya fiyatlarının üzerinde seyretmesi en önemli sorun olarak durmaya devam etmektedir. Türk çiftçisi dünyanın en yüksek fiyatlı mazotunu, gübresini, tohumunu ve ilacını kullanmakta, buna karşın ürününe hak ettiği değer verilmemektedir.

Tarımsal girdi fiyatlarıyla ilgili olarak bugün bile Sayın Cumhurbaşkanı ağzını her açtığında olan çiftçiye oluyor. Kendi atadığı bakan ve bürokratlarla on üç yıldır sorun yaşamayan Başbakan, Cumhurbaşkanı olunca birdenbire "Aldatıldık." dercesine "Faizler yüksek." diyerek polemiğe giriyor. O her konuştuğunda ithalata dayalı olan tarımsal girdilerin fiyatı katlanıyor. Aslında aldatılan, dünyanın en pahalı girdi maliyetleriyle üretim yapan Türk çiftçisidir. Dolardaki danışıklı polemikle Türk lirası örtülü devalüasyona uğramış, bunun faturası da üretimden tüketime kadar her aşamada Türk çiftçisine çıkarılmıştır. Çiftçi fakirleşmiş, üretim maliyeti de artmıştır.

AKP Genel Başkanı sıfatıyla on iki yıl önce meydan meydan gezerek "Çiftçinin mazotunu yarı yarıya ucuzlatacağız." diyen Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'den bu sözünü tutmasını bekleyen çiftçimiz maalesef hayal kırıklığına uğramıştır. Gemiciklerin, lüks yatların mazotunu düşüren, her fırsatta tarıma verdiği desteği artırdığını söyleyerek övünen AKP'nin tarıma ayırdığı toplam destek çiftçinin kullandığı mazottan aldığı vergi kadardır. AKP, kendi çıkardığı Tarım Kanunu'nun gereği olan destekleme tutarına dokuz yılda ulaşmamış ve bu kanuna uymamasının sonucunda çiftçimize eksik ödenen destek miktarı 44 milyar lira yani eski parayla 44 katrilyon lira olmuştur.

Yine, on üç yıllık AKP iktidarı döneminde çiftçimiz enflasyona ezdirilmiş, ürün fiyatlarındaki artış enflasyonun gerisinde kalmış, sadece buğday üreticilerinin bu nedenle kaybı 16 katrilyon lirayı bulmuştur. Yani, iki kalemde, enflasyon karşısındaki kaybı ile desteklemeden kaynaklanan kaybını topladığınızda sadece iki kalemde on üç yıllık AKP iktidarı döneminde Türk çiftçisinin uğradığı kayıp yaklaşık 60 katrilyon lira etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan ve AKP yetkililerinin çizdiği pembe tablolara karşın, Türk tarımında gerçekler hiç de iç açıcı değildir. AKP iktidarları döneminde tarımın gayrisafi yurt içi hasılaya olan katkısı düşmüştür. Tarımsal ham madde ihracatımız tarımsal ham madde ithalatını karşılayamaz durumdadır. Ekilen biçilen tarımsal araziler, alanlar azalmış, tarım toprakları terk edilmiştir. Köylerimiz boşalmış, çiftçimizin geliri her geçen yıl azalmış, tarımsal girdi fiyatları her yıl katlanarak artmış, çiftçimiz borç batağına sürüklenmiştir.

36

Sayın Bakan ve AKP sözcüleri her fırsatta tarımın, hayvancılığın çok geliştiğini iddia etmektedirler. Ben soruyorum sayın milletvekilleri: Otu, samanı, kurbanlığı ithal edip de hayvancılığı gelişen bir ülke var mı Allah aşkına?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Türkiye var!

SADİR DURMAZ (Devamla) - Amerika'dan fındık, Şili'den elma, Bulgaristan'dan nar, Çin'den sarımsak ve fasulye, Kanada'dan mercimek, İran'dan karpuz ve lahana, İspanya'dan marulun ithal edildiği bir ortamda tarımın geliştiğini, dünyayla yarıştığını söylemek ancak tarıma, çiftçiye şövalye gözüyle bakanların yapacağı bir değerlendirmedir.

Girdilerin sürekli pahalılaşması, hayvancılığımızı can çekişir hâle getirmiştir. Sonuçta hayvansal üretimimizi çökerten AKP, çözümü hayvan ithal etmekte bulmuştur. Sayın Bakanın döneminde, cumhuriyet tarihinde ilk kez hem de iki yıl üst üste kurbanlık ithal ettik. Yetmedi, onlara bir de saman ithal ettik.

Son yıllarda özellikle kırmızı ette sorunlara kalıcı çözüm üretilemediği için her üç dört yılda bir büyük bir krizle karşı karşıya kalıyoruz. Üstelik bu krizlerden ders çıkarmak, uzun vadeli tedbirler almak yerine, her kriz yandaşlara peşkeş çekilmeye fırsat biliniyor, olan çiftçiye, tüketiciye oluyor.

On altı yıl aradan sonra canlı hayvan ve et ithal ettik; hem de Sayın Bakanın çeşitli tarihlerde yaptığı açıklamada "Ülkemizde yeterli besi materyali mevcuttur, ithalat çare değildir." demek suretiyle esasında haklı bir tespitte bulunduğu o dönemden çok kısa bir süre sonra, Avrupa Birliği direktifleri ve dönemin Sayın Başbakanının talimatıyla, Sayın Bakan et ithalatına izin vermek durumunda kalmış ve kendi kendisiyle çelişmiştir.

Sorunlara yerinde ve kalıcı çözümler üretilmediği için, ithalata rağmen et ucuzlamadı. Yani ne üreticiye yaradı ne tüketiciye yaradı; üreticiyi mahvettiniz, tüketici de ucuz et yiyemiyor maalesef.

Canlı hayvan ve et ithalatı nedeniyle 3 milyar dolar yabancı ülkelerin çiftçilerine aktarılmıştır. AKP'nin hayvancılık politikaları, yabancı ülkelerin hayvan üreticilerini, yetiştiricilerini desteklemekten öteye gidememiştir.

Bitkisel üretim ve bakliyatta da durum kırmızı etten çok farklı değil. Dünyanın en kaliteli, lezzetli yeşil mercimeği Yozgat'ta üretilirken, uygulanan yanlış tarım politikaları yüzünden Yozgatlı bugün, yıllarca önce "Acaba yetişir mi?" diye deneme amaçlı numune gönderilen Kanada'dan ithal mercimeği tüketmektedir. Tarım politikası denince aklına sadece ithalat gelen AKP'nin tarım politikaları yüzünden bakliyat üretimi de ithalata dayalı hâle gelmiştir. Çiftçi tarlasını ekememektedir, ektiğini biçememektedir.

AKP iş başına geldiğinden bu yana yaklaşık 3 milyon hektar alan tarım dışı kalmıştır. Çiftçi traktörüne mazot koyamadığı için tarlasına gidememektedir. Bugün çiftçimiz, tarlasının, bahçesinin, serasının sahibi değildir değerli milletvekilleri, tarlanın, bahçenin, seranın sahibi bankalardır ne yazık ki.

Uygulanan yanlış tarım politikaları, desteklerin yetersizliği bir yana, bu desteklerin çok geç açıklanması ve geç ödenmesi, üretim maliyeti ile ürün fiyatı arasındaki farkın çiftçi aleyhine gelişmesi… Yani ürettiği ürünle girdi alamayan duruma düşen çiftçiler için üretim yapmak her geçen gün zorlaşmaktadır. Bugün çiftçimiz, hangi ürüne ne kadar destek alacağını mahsulünü ektikten sonra öğrenmektedir. Dünya piyasalarına ve Türkiye şartlarına uygun bir destekleme programı uygulanmamaktadır.

Çiftçi mahsulünü satalı yaklaşık dokuz ay geçmiş, Yozgat çiftçisinin prim destekleri hâlâ ödenmemiştir. Ayrıca yılda bir iki defa eline para geçen çiftçinin, yapılan her ödemesinde Ziraat Bankasının yaptığı kesintiler izah edilebilir değildir.

Değerli milletvekilleri, çiftçi olmadan doymamız, tarım olmadan beslenmemiz mümkün değildir. Tarlada ekilen mutfakta pişiyor, tarlada dikilen sofrada yeniyorsa bunun itibar payesi elbette toprağını alın teriyle işleyen çiftçimizdedir. Toprak bereketin yuvası, medeniyet ve kültürlerin yurdudur. Çiftçilik, değeri paha biçilmez olan bir mesleğin, bir mücadelenin, bir

37

fedakârlığın haklı gururudur. Nasır tutmuş elleriyle, güneş yanığı nurlu yüzleriyle, kimi gün hüzünlü, kimi gün umutlu bakışlarıyla milletine hizmet sunmaktan övünç duyan yine çiftçilerimizdir.

Şu an köy kahvesinde kasvetli bir ruh hâliyle çayını yudumlayan çiftçilerimizin meseleleri ağırdır. Şu an evlerinde kara kara borçlarını düşünen, bu yılki harmanı da borçlarına teslim etmenin acısını yüreğinde hisseden çiftçilerimizin sıkıntısı had safhadadır. Yaz sıcağında beyni kaynayan kardeşlerimizin onca çaba ve çalışmalarına rağmen kazanları tamtakır, cepleri bomboştur.

Ovaları, otlakları, meraları yandaşlarına peşkeş çeken AKP "Ağılda oğlak doğsa, ovada otu biter." atasözümüzü unutturmuş, hayvancılığımıza kumpas kurmuştur.

Çiftçilerimiz dertlidir, derin derin iç çekmekte, ah etmektedir. Çiftçilerimiz üretse de borçlu çıkmakta, ekse de karşılığını alamamaktadır. Çiftçimiz, kredi ekip borç ve faiz kaldırmaktadır. Yılın on iki ayı çiftçimiz için karakışa dönmüştür. Yılın on iki ayı çiftçimiz için zahmet ve kayıptır. On üç yıllık AKP iktidarı çiftçimizi yalnızlığa terk etmiş, yoksulluğa ve sefalete mahkûm etmiştir.

Bugün, köylerde hüzün vardır. Huzursuzluk, geçim darlığı, gelir yetersizliği, devasa sorunlar, borç yükü her köyümüze, her köylümüze sinmiş ve sirayet etmiştir. Traktörler boşa çalışmaktadır.

Şunun şurasında ne kalmıştır? Biçerdöverlerle biçilen yine tefeciye, yine aracıya ve bankalara teslim edilecektir. Besmeleyle saçılan tohumdan geriye sadece hüzün ve mahcubiyet kalmıştır. Bağların, bahçelerin, bostanların neşesi kaçmış, verimi düşmüştür. AKP, çiftçiyi yüz üstü bırakmıştır. AKP, çiftçiye yüz çevirmiştir.

Kaçak ve karanlık saraya gelince trilyonları savuran, ayakkabı kutularına milyon dolarları saklayan soygun şebekesi, konu çiftçi olunca "Gözünüzü toprak doyursun." diyecek kadar küçülmekte, "Al ananı git." diyecek kadar seviyesizleşmektedir.

Şimdi şu mukayeseleri sizlerle paylaşıyor, çiftçilerimizin hâlini ve ızdırabını hepimizin, herkesin takdirlerine sunuyorum.

Girdi maliyetlerindeki yüzde 300'lere varan akılalmaz artışlara karşı, 2002'ye kıyasla, buğdayın fiyatı 2,7 kat, mısırın fiyatı 2,4 kat, ayçiçeğinin fiyatı 2,6 kat, kuru fasulyenin fiyatı 2,5 kat, pamuğun fiyatı 1,52 kat artış göstermiştir.

Simit hesabını seven iktidar zihniyetine, bir kez de anladığı lisandan konuşmak gerekirse; 2002'de 660 gram buğdayla 1 simit alınırken, 2015'te 1 kilo 200 gram buğdayla 1 simit alınabilmektedir.

Yine, 2002'de 3 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınabiliyorken, aradan geçen on üç yılın sonucunda bugün 6 kilogram buğdayla 1 litre mazot zor alınabilmektedir.

Değerli milletvekilleri, artık ülkemiz, ihracat şöyle dursun, birçok tarım ürününü ithal eder hâle gelmiştir. Şüphesiz kendi kendimizi doyuramayacak durumda olmamız ibret vesikasıdır. 2002 yılına göre bugün ithalat miktarlarına baktığımızda, buğday 3,1 kat, arpa 11,7 kat, kuru fasulye 1,5 kat, kırmızı mercimek -dikkatinizi çekiyorum- 1.234 kat, nohut 834 kat, şeker 13 kat, ayçiçeği 6,7 kat artış göstermiştir.

2000'li yılların başında tarımdan ekmeğini çıkaran, nafakasını temin eden 7 milyon 800 bin vatandaşımız varken, bu sayı yıllar içinde erimiş ve 6 milyona düşmüştür. Nitekim, yaklaşık 2 milyon insanımız çiftçiliği bırakmış, arazisini ve tarlasını terk etmek zorunda kalmıştır. Sadece Yozgat'ta her yıl ortalama 12 bin kişi baba ocağını terk etmektedir.

Avrupalıları Türkiye'ye çalışmak için davet eden aklıevvellere sesleniyorum: Çiftimiz perişandır, çiftçimiz mağdurdur. Çiftçimizin işsiz kalan, evlenemeyen, evine ekmek götüremeyen çocuklarına iş buldunuz da Avrupalı işsizlere mi geldi sıra? Mağdur, kırlarda, köylerde, yaylalarda, mezralardadır; mağduriyet, tarlalarda, tezgâhlarda, tüyü bitmemiş yetimlerin, adı bile konulmamış yavruların gözlerindedir. Mağdur, çiftçimiz, işçimiz, memurumuz, esnafımız,

38

emeklimiz, sanayicimiz, 77 milyon Türk vatandaşıdır; Saraydaki Recep değil, tarladaki Recep mağdurdur. Mağdur, villalarda yatıp hortumlarla ayağa kalkan sonradan görme çocuklar değil; çiftçi çocuklarıdır, iş bulamayan kadro vermediğiniz mühendisler, teknikerler, iktisatçılardır. Kaçakçı Rıza değil, Yozgatlı Rıza mağdurdur; rüşvetçi bakanlar, rezilliğe batanlar değil, yoksulluğun ayazında buz kesmiş, işsizliğin karanlığında kalmış milyonlar mağdurdur.

Millete gelince "Yok." diyen, başka coğrafyalara gelince israfın dibini boylayan, çiftçimiz isteyince azarlayan bu iktidarın emin olunuz ki yatacak yeri, kaçacak deliği yoktur. Türk çiftçisi bunları görmekte ve hesabını buna göre yapmaktadır. AKP'yi denemiş, AKP'yi tanımış ve hesap sormaya hazırlanmaktadır.

Çiftçi mazota yenik düşmüş, gübre ve diğer ekim masraflarına mahkûm olmuştur. Tarım politikaları çiftçilerimizin aleyhinedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı, ihanet sürecinde gece bekçiliğine soyunarak çiftçiyle bağını çoktan koparmıştır. Köylere kâbus çökmüş, alacaklılar, senetler, haciz ve icralar âdeta kuyruğa girmiştir. Kahvelerde içilen çaylar bile harman veresiyedir. Pazar sepetleri boş gitmekte, boş gelmektedir. Üstte yok, başta yoktur. Çiftçilerimiz iki büklümdür, deyim yerindeyse kalburla su taşımaktadır. Evdeki hesap tarladaki başağa uymamaktadır. Borç gırtlağa dayanmıştır.

Çiftçi, 17-25 Aralık sürecinin 1 numarasına bakarsak gereksizdir ve bu nedenle umursanmamaktadır. Hırsızlar harmana dadanmış, yolsuzluk çeteleri tarlalara üşüşmüştür. Çiftçi üretmiş, rüşvetçiler yemiştir; çiftçi ekmiş, 17-25 lobisi yürütmüştür. Çiftçimizin sıkıntılarına inat, Diyarbakır'da halay çekip türkü söyleyen, Kürtçe mevlit okuyan Sayın Bakan, eminim bilmediğimiz yerlerde ve bilmediğimiz dillerde çiftçi için bir de cenaze namazı kıldıracaktır.

Tüm bunlara karşın çiftçimizin umudu, millet ve vatan sevdalısı, çiftçi ve köylü savunucusu Milliyetçi Hareket Partisidir. Biz köylünün yanında, çiftçinin arkasındayız, her meselenin farkındayız; vergi, faiz ve zam furyasının bilincindeyiz. Buğdayın para etmesi için çözüm Milliyetçi Hareket Partisidir. Tarımsal alanda on üç yıllık AKP iktidarı döneminde düşen üretimin canlanması için reçete Milliyetçi Hareket Partisindedir. Daralan ekim alanlarını genişletmek, tarımda verimlilik artışını sağlamak için umut Milliyetçi Hareket Partisidir. Mazot fiyatlarının belinin kırılması, gübre ve diğer ağır maliyetlerin düşürülmesi için plan ve program Milliyetçi Hareket Partisindedir.

Çiftçilerimizi desteklemek için geliyoruz. Köylerimizi güzelleştirmek, bolluk vadisi yapmak için iktidara yürüyoruz. Yırtık ayakkabısı su alan, yamalı önlüğüyle okula koşan, kuru ekmekle öğün geçiren küçücük çocuklarımıza müjde vermek için mücadele ediyoruz. Biz Türk milletinin tamamının hizmetinde ve emrindeyiz. Biz iddialıyız, biz başarırız, biz Türkiye'yi yönetmeye hazırız. 7 Haziranda Türkiye, üzerine atılmış ölü toprağından silkinerek doğrulacak, Türk milleti üç hilalle yeni baştan doğacaktır. Kavurgayla karın doymaz, AKP'yle gelecek olmaz, çiftçimiz bunun farkındadır.

Herkes şunu açık açık bilmelidir ki biz ithalat lobilerine ve onların hizmetkârlarına karşı inadına ürettireceğiz, inadına Türk çiftçisini destekleyeceğiz, daha fazla destek vereceğiz. Çiftçi AKP'nin ayağındaki çarık, Milliyetçi Hareket Partisinin başındaki sarıktır. Çiftçi AKP'nin oyuncağı, Milliyetçi Hareket Partisinin onur davasıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyeti bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili.

Buyurun Sayın Aksoy. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker hakkında vermiş olduğumuz gensoru önergesi üzerine grubum adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

39

Öncelikle, konuşmama başlamadan önce bir şey belirtmek istiyorum: Yine gündemde cezaevleri var. Manisa T Tipi Cezaevinde, Abdullah Akgün adında bir arkadaşımız dört gün önce vefat etti. Abdullah Akgün arkadaşımız, akşam saatlerinde -daha önce zaten hasta- hastalığını beyan ediyor, arkadaşlarının da talebiyle idare kendisiyle ilgilenmeye başlıyor. Ne yazık ki ilgilenme başladığı andan itibaren "Nasıl bunu savsaklarız?" diye bir çaba da kendisini gösteriyor. Sonuçta, Abdullah Akgün arkadaşı cezaevinden hastaneye götürebilmek için kendisinden 50 Türk lirası talep ediyorlar ancak Abdullah Akgün'ün ne cebinde 50 lirası var ne de hesabında 50 lirası var; bu nedenle de bu arkadaşımızı hastaneye götürmüyorlar. Ama, Adalet Bakanı bir konuşmasında cezaevlerinde ambulans olduğunu, doktor olduğunu, revirler olduğunu, hastalarına iyi bakıldığını, vesaireyi söylemişti. Ama diyelim ki bunların hiçbirisi yok, hastanenin ambulansları var, cezaevi bu ambulansı çağırıp götüremez miydi? Götürebilirdi şüphesiz. Besbelli ki cezaevinin tutumu, cezaevlerinin tutumu ihmali de aşmış, bir kasta dönüşmüştür. Bu, sadece Manisa'daki T Tipi Cezaevi için geçerli değil, hemen hemen Türkiye'deki diğer bütün cezaevleri için geçerlidir. Sonuçta, cezaevlerindeki hastalar… Bir insanlık sorunuyla karşı karşıyayız. Bunlara karşı sorumluluklarımızdan ötürü, bu nedenle mutlaka ve mutlaka cezaevlerindeki bu hastalarla alakadar olmak, ilgili olmak gerekmektedir.

Öte yandan, bu ölüm olayı içerisinde bir kasıt vardır, bunun müsebbipleri hakkında mutlaka bir araştırma yapılmalıdır. Bu nedenle, merhuma Tanrı'dan rahmet, ailesine ve arkadaşlarına da sabırlar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüzde dünya ölçüsünde uygulanan tarım politikaları küçük ve orta ölçekli işletmeleri tasfiye etmektedir. Onların yerine, çok uluslu tarım, gıda şirketleri tarafından dayatılan endüstriyel tarım ve sözleşmeli üreticilik modeli öne çıkarılmaktadır. Böylelikle hem çok uluslu şirketler tarafından üretilen veya pazarlanan tohum, ilaç ve gübre gibi tarım girdilerine pazar yaratılmakta hem de tarımda tekellerin hâkimiyeti güçlendirilmektedir.

Türkiye'de, 2000'li yılların başında itibaren, IMF ve Dünya Bankası programları çerçevesinde uygulanan neoliberal tarım politikalarıyla destekleme sisteminin bütünlüğü tümüyle bozulmuştur. Ayrıca, tarım satış kooperatifleri işlevsiz hâle getirilerek çiftçi örgütlenmesi zayıflatılmış ve tarım sektörü piyasaya teslim edilmiştir. Tarım ve gıda sistemi giderek uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmiş, Türkiye'nin gıda egemenliği çok uluslu şirketlerin gündemine girmeye başlamıştır. Nitekim, 2002-2014 yılları arasında, on iki yılın dokuzunda tarım ürünleri dış ticaretleri net açık vermiştir.

Kamunun günümüzdeki tarım politikaları küçük çiftçileri korumaktan ziyade büyük ve orta çiftçilere yönelmiştir. Küçük üreticiler büyük şirketlerin arasında yok olmaktadır. Tarımda uygulanan tüm politikalar verimlilik üzerinden değerlendirilmekte, böylelikle şirket tarımının yaygınlaşması da teşvik edilmektedir. Oysa, sosyal devlet bir politika oluştururken yalnızca verimliliği dikkate almamalıdır, aksi hâlde yokluğun kalıcılaşması, eşitsizliklerin artması kaçınılmaz olacaktır.

Değerli milletvekilleri, 2012 yılında il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı yüzde 77,3'tür. 6360 sayılı Büyükşehir Yasası'yla 2014 yılında bu sayı yüzde 91,3'e yükselmiştir. Buna karşılık, belde ve köylerde yaşayanların oranı ise yüzde 22,7'den yüzde 8,7'ye düşmüştür.

6360 sayılı Büyükşehir Kanunu gereğince 30 Mart 2014'ten sonra 16 bin köy mahalleye dönüşmüş, bu yerlerde köy tüzel kişiliğine ait mera, yaylak ve diğer varlıklar belediyelere veya özel idarelere devredilmiştir. Tarım arazileri, meralar ve yaylaklar imara açılmış, böylelikle tarımsal üretimden zaten kazanç sağlayamayan çiftçilerin ellerindeki araziyi satıp üretimden çekilmeleri için zemin hazırlanmıştır.

TÜİK'in verilerine göre, Ekim 2013 döneminde toplam istihdam önceki yılın aynı dönemine göre 139 bin kişi artarak 25 milyon 648 bin kişi olmuştur. Bu dönemde tarım istihdamı 294 bin kişi azalarak 6 milyon 28 bin kişi olarak gerçekleşmiş, yıllık yüzde 4,7 oranında bir daralma meydana gelmiştir. Tarım istihdamının payı ise yüzde 24,8'den yüzde 23,5'e gerilemiştir.

2013 yılının ilk dokuz aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre, sabit fiyatlarda gayrisafi yurt içi hasıla yüzde 4'lük artışla 91 milyon 219 bin Türk lirası olmuştur. Aynı dönemde tarım sektörünün büyümesi ise yüzde 3,9 olarak gerçekleşmiştir. Ancak, son on yıllık dönemde gayrisafi yurt içi hasılanın yıllık ortalama yüzde 5,1 oranında büyümesine karşın, tarımdaki büyüme yüzde 2,2'lerde kalmıştır.

40

Son on iki yılın dokuzunda tarım ürünleri dış ticareti net açık vermiştir. Türkiye, gıda maddeleri dış ticaretinde net ihracatçı, tarımsal ham madde dış ticaretinde ise net ithalatçı konumundadır. Bu alandaki dış ticaret özel sektör taleplerine göre biçimlenmektedir, gıda sektörü ithal ettiği ham maddeyi işleyerek ihraç yoluna gitmektedir.

Türkiye, 20 milyon tonu aşkın üretim gerçekleştirdiği buğdayda aynı zamanda ithalatçı konumundadır. 2011 yılında 5 milyon tona ulaşan buğday ithalatı 2013 yılında 4 milyonu ancak bulabilmiştir. Mısır da ise 3,9 milyon tonluk üretime karşılık ithalat 1,5 milyon tonu geçememiştir.

Değerli milletvekilleri, yağlı tohumlar ve türevleri Türkiye'nin en önemli ithalat kalemlerinden birini oluşturmaktadır. 2014 yılının Ocak-Kasım döneminde yağlı tohumlar için ödenen bedel 1 milyar doları aşmıştır. Ham yağ için ödenen bedel ise yaklaşık 1,5 milyar dolardır. Söz konusu dönemde yağlı tohumlar ve türevlerine ödenen toplam döviz ise 3,3 milyar doların üzerindedir.

2000 yılı sonrası uygulanan Dünya Bankası programları çerçevesinde üretim alanının daraltılması istenilen fındık, tarım ürünleri arasında en yüksek ihracat gelirini sağlamaktadır.

2000 yılı sonrası dönemde buğday üretimindeki artış yüzde 10 seviyesinde kalmış, arpa üretimi ise oldukça gerilemiştir. Endüstri bitkilerinin, kuru baklagillerin ve yumru bitkilerin üretimleri ise azalmıştır. Bitkisel üretim içerisinde yalnızca mısır, çeltik ve ayçiçeğinde anlamlı artışlar sağlanmıştır, doğrudur. Diğer ürünlerde üretim istikrarsızdır, ya kendini tekrarlamış veya düşmüştür.

2000 yılı sonrası dönemde nüfus yüzde 19 artarken dar ve orta gelirli yurttaşların temel gıdaları arasında yer alan patates üretimi yüzde 26 oranında gerilemiştir. 2012 yılında patates üretimi 4,8 milyon ton iken 2013 yılında yüzde 18'lik bir düşüşle 3,9 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. 2014 yılında ise 4,1 milyon ton olarak gerçekleştiği de biliniyor.

Üretim planlaması bulunmadığı için 2012 yılında fazla üretim yapılan patates, girdi fiyatlarındaki fahiş artışlara karşın piyasada hak ettiği değeri de bulamamıştır. Buna ihracat olanaklarının kısıtlı oluşu da eklenince satılamayan patates, tarlada, depolarda kalmış, hayvan yemi olmuş, hatta çöpe gitmiştir. Bu nedenle çiftçi 2013 yılında patates ekimini azaltmış, bazı tüccarlar elindeki ürünü daha yüksek fiyatla satmak için stok yapmış, ayrıca Irak'a yapılan ihracatın da etkisiyle fiyatlar olağanüstü seviyelere çıkmıştır. TÜİK verilerine göre, patatesin Ocak 2013'te 91 kuruş olan tüketici fiyatı, Aralık 2013'te 1,83 liraya, Ocak 2014'te 2,88 liraya yükselmiştir.

2000 yılı sonrası dönem ele alındığında, nüfusun yüzde 19 oranında arttığı, buna karşılık kuru fasulye üretiminin yüzde 15 düzeyine gerilediği de görülmektedir. Türkiye, son beş yılın ortalaması olarak 190 bin ton kuru fasulye üretimi gerçekleştirmiş, buna karşılık yıllık ortalama 40 bin ton seviyesinde ithalat yapmıştır. Son bir yılda yüzde 60'a yaklaşan kuru fasulyedeki fiyat artışlarının Amerika ve özellikle Arjantin'de yaşanan kuraklıktan kaynaklandığı da bilinmektedir. Kuru fasulyenin ateşini söndürmek için ithalat kolaycılığına başvurularak 21 Ocak 2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan kararla yüzde 19,3 olan gümrük vergisi oranları da sıfırlanmıştır. Gümrük vergisinin sıfırlanması kuru fasulye fiyatlarında geçici, nispi düşüşler sağlayabilir ancak sorunun gerçek çözümü üretimden geçmektedir.

Sayın milletvekilleri, hâlen pancar ve mevsimlik işçilerin sorunları devam etmektedir. Mevsimlik işçiler büyük sıkıntı içerisindedirler ve bu insanlarımız her defasında bizi aramakta ve bununla ilgili çözüm beklemektedirler. Bununla ilgili daha önceki ilgili konuşmalarımızda detaylı bilgiler vermiştik, bunu da kısaca bu şekilde tekrarlamak istiyorum.

Bakınız, AKP'nin tüccar zihniyetinin bir sonucu da tarımsal ürünlere ulaşımda vatandaşın karşı karşıya kaldığı sorunlardır. Bugün çiftçi, binbir güçlükle ürettiği malı tüketiciye birkaç elden geçtikten sonra ulaştırabilmektedir. Üreticinin tüccara çok küçük rakamlarla sattığı mal, vatandaşın eline geçinceye kadar fahiş fiyatlara yükseliyor ve bu durumda mağdur olan, üreticiler ve biz tüketiciler oluyoruz. Bu işten tek kazançlı çıkan, AKP'nin her fırsatta desteklediği ve beslediği komisyoncu kesimler olmaktadır. Bugün üretici fiyatları ile market fiyatları arasındaki fark yüzde 400'leri bulmaktadır.

41

Değerli milletvekilleri, ürün grupları itibarıyla baktığımızda ise bu oranın yaş sebzede ve meyvede yüzde 498, kurutulmuş ürünlerde yüzde 286, baklagillerde yüzde 256, pirinçte yüzde 199 ve hayvansal ürünlerde yüzde 206'lara kadar çıktığı da görülmektedir. Mersin'deki, Adana'daki portakal ya da mandalina üreticisi kilosunu ancak 20-25 kuruştan satabilirken Ankara'da veya Ağrı'da bu market fiyatları 3-5 lira arasındadır.

Değerli milletvekilleri, 2010-2013 döneminde yaklaşık 3,5 milyar dolarlık canlı hayvan ve et ithal edilmiştir. 2013 yılında yeniden gündeme gelen kırmızı et sorununun en önemli nedeni yüksek girdi maliyetleridir. Üretici hem bu hem de ithalat politikaları nedeniyle maliyetin altında hayvan satışı yapmak zorunda kalmıştır. Bu durum binlerce hayvan üreticisinin iflasına yol açmış ve sıfır faizli kredilerle kurulan birçok besi işletmesi de el değiştirmiş veya kapanmıştır. Öte yandan, süt üreticisi sattığı 1 litre çiğ süte 1 kilogram yem dahi alamamaktadır. Uygulanan yanlış politikalar bir yandan hayvan üreticisine darbe vururken öte yandan tüketiciyi de mağdur etmektedir.

2002 yılında 50 baş ve üzeri büyükbaş hayvan bulunan orta ve büyük boy hayvancılık işletmesi sayısı 4.300 iken 2014 yılı itibarıyla yaklaşık 29 bine ulaşmıştır. Son on yılda 24 bini aşkın 50 baş ve üzeri büyükbaş hayvancılık işletmesi kurulmuştur. Hayvancılıkta şirket tanımını öne çıkaran politikalar terk edilmelidir, mevcut üreticileri daha iyi duruma taşıyacak uygulamalara yönelinmelidir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının verilerine göre, 2002-2014 yıllarını kapsayan dönemde kimyasal gübre fiyatları, cinsine göre 3,4 ila 4,1 kat artmıştır. Bazı il ve ilçelerde artık, bu fiyatlar keyfî olarak belirlenmektedir. Aynı dönemde karma yem ve mazot fiyatlarında da artış 3,9 kat olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de hayvancılık sektöründe yaşanan sorunların en büyük nedenlerinden bir tanesi de kırk yıla yakındır bölgede devam eden çatışma ve şiddet ortamıdır. Bu çatışma süreci bölge ekonomisini çok ciddi ölçülerde sarsmıştır. Yine, getirilen mera ve yayla yasakları, bölgede tarım ve hayvancılığı durma noktasına getirmiştir. Binlerce hektar mera ve yayla güvenlik gerekçesiyle yasaklanmış, bu yasaklar ise birçok yerde hâlâ devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, 2003-2014 yıllarını kapsayan dönemde tarıma 59 milyar liralık destek verilmiştir, aynı dönemde faiz ödemeleri 548 milyar liradır. Yani, yerli ve yabancı rantiyeye milyonlarca çiftçiden tam 9 kat daha fazla ödeme yapılmıştır. 2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu'nun 21'inci maddesine göre, her yıl tarımsal destekleme için bütçeden ayrılacak kaynak gayrisafi millî hasılanın en az yüzde 1'i düzeyinde olmak zorundadır. Oysa, bu rakam yüzde 0,6-0,7 oranına gerilemiştir. 2013 yılında, tarımsal destekleme ödemeleri 8 milyar 684 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. Söz konusu rakam 2014'te 9 milyar 670 milyon liraya çıkmış, 2015 yılındaysa 10 milyar lira olarak gerçekleşmiştir. 2010 yılından itibaren geçilen havza bazlı modelde prim desteklerine 2013 yılı için birçok kalemde artış yapılmazken yalnızca pamuk, aspir ve zeytinyağında sembolik artışlar görülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; samanın bile yurt dışından ithal edilir olduğu ülkemizde meralarımız "kentsel dönüşüm" adı altında talana açılıyor. Soma faciası sonrasında iş güvenliği ve işçi sağlığını daha iyi duruma getirme iddiasıyla hazırlanan 6552 sayılı Yasa, özüyle bağdaşmayan birçok maddenin eklenmesiyle "torba" statüsü kazanan bu yasa vasıtasıyla 4342 sayılı Mera Kanunu'nun 14'üncü maddesinin birinci fıkrasına bir bent eklenmiştir. Buna göre, Bakanlar Kurulunca kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilen yerlerin tahsis amacı değiştirilecektir veya değiştirilmektedir. Böylelikle meralar amacı dışında kullanılabilecek, "kentsel dönüşüm" adı altında betonlaşacak ya da köyler kentleşecektir.

Keza, yine, hatırlanacağı üzere, 2 Ağustos 2013 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6495 sayılı Kanun'la mera, yaylak ve kışlaklar talana açılmıştır. Yasaya göre, mera, yaylak ve kışlakların geçici yerleşme alanı olarak uygun görülen kısımları, tahsis amacı değiştirilerek tapuda hazine adına tescil edilmektedir. Bunlardan kamu hizmetleri için gerekli olanların dışındakiler, talep sahiplerine bedeli karşılığında yirmi dokuz yıla kadar tahsis edilebilecek, kiraya verilebilecektir. Bu yerlerde kat adedi 2'yi, yapı inşaat alanı 200 metrekareyi geçemeyecek şekilde yapı inşasına izin verilecektir. Meralarımızın imara açılmaya değil, ıslah edilerek otlatma kapasitelerinin artırılmasına ihtiyacı vardır.

Değerli milletvekilleri, yakın zamanda vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine yaptığım konuşmada özellikle tarım alanında mühendislerin, ziraat mühendislerinin ve diğer ilgili teknik elemanların konumlandırılması için uzun uzun açıklamalarda bulunmuştum.

42

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL AKSOY (Devamla) - Bu nedenle, yeniden konuya girmek istemiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Gökhan Günaydın, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Günaydın. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye için, ülkemizin ve insanımızın geleceği için son derece önemli bir konuda, tarımda, köylülükte, teknik elemanların durumunda güncel gelişmeleri değerlendirmek üzere huzurunuzdayım.

Elbette Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanı hakkında verilen bir gensoru üzerinde konuşacağız. Sözü edilen Bakan on bir yıldır Türkiye'de ilgili Bakanlığı yönetmektedir. Ben burada kaba, vulgar bir politika yapacak değilim, tam tersine beyinlere ve vicdanlara seslenmek istiyorum. Türkiye'nin tarım fotoğrafını önümüze koyalım ve diyelim ki: On bir yıldır bu Bakanlığı yöneten Bakan eğer bu veriler ışığında başarılıysa muhalefet de teşekkür etsin, yok, başarılı değilse iktidar partisi milletvekilleri de "Yahu, sen on bir yıldır bu Bakanlığı yönetiyorsun, her türlü imkân elinde, dünyanın bütçesini kullandın, bu sonuçlar nedir?" diye sorabilsin. Ben eminim ki şu anda bizi televizyonlarda izleyen yurttaşlarımızın da beklentisi CHP, MHP, HDP, AKP kavgası seyretmek değil, bu mevcut reel durumu saptamak, maddi gerçeği saptamak ve ona göre bir tutum alabilmektir.

Sevgili vatandaşlarım, sevgili milletvekili arkadaşlarım; şunu söyleyelim: Türkiye, Anadolu tarım açısından dünyanın en önemli topraklarıdır çünkü milyonlarca yıl boyunca avcılık ve toplayıcılıkla geçimini sağlayan insanoğlu on bin yıl evvel ilk kez bu topraklarda yerleşmiş ve tohumu ıslah etmiş, hayvanı ehlileştirmiş, tarıma ve hayvancılığa başlamıştır. Şüphesiz, bu bir tesadüf değildir çünkü bu topraklar, sevgili arkadaşlarım, tarım için dünyanın başka hiçbir ülkesinde bulunmayan olanaklara sahiptir.

Örneğin, 40'tan fazla ülkeyi içinde barındıran Avrupa'da 12 bin bitki çeşidi varken yalnızca Türkiye'de, Anadolu'da 13 bin bitki çeşidi vardır ve bunların 4 bini endemiktir. Başka bir deyişle, biz, bir gen bankası üzerinde yaşıyoruz. Bugün dünyanın şüphesiz en stratejik ürünü buğday, Diyarbakır'dan bütün dünyaya yayılmıştır. Yine, besleme değeri açısından en kıymetli olan ürünler, mercimeği, fasulyesi bu topraklara özgü ürünlerdir.

Şimdi, gıdaya sahip olmak, gıdaya erişebilmek, ona egemen olmak bu dünyanın geleceği açısından son derece önemlidir. Su gibi, silah gibi önemlidir gıda ve nitekim, sevgili dostlarım, 1990 yılında Dünya Gıda Fiyatları Endeksi yalnızca 100 iken bugün Dünya Gıda Fiyatları Endeksi 200'ü aşmış durumdadır. Bu, bize şunu gösteriyor: İthalatçı olan ülkeler her geçen gün daha yüksek paralarla tarım ve gıda ürünü ithalatı yapmak zorunda kalacaklar, ihracatçı ülkeler ise tarım ve gıdadan giderek daha fazla para kazanabileceklerdir.

Şimdi, bu temel bilgiler ışığı altında Türkiye'nin durumuna bir bakalım: Türkiye, 1980'de 44 milyon nüfusa sahip olan bir memleketti, bugün 78 milyon nüfusumuz var ve orta vadede bu topraklarda 100 milyon yurttaşımız yaşayacak. Yani Almanya gibi, Fransa gibi nüfus artış hızı durmuş bir memleket değiliz biz. Dolayısıyla, temel amacımız, yalnızca bugünkü nüfusu beslemek değil, orta vadede nüfusumuza eklenecek bir çeyrek milyonu daha bu topraklardan yetişecek ürünlerle besleyebilmektir.

Şimdi, bu tabloda on bir yıllık Mehdi Eker Bakanlığının bir muhasebesini yapmaya başlayabiliriz. Arkadaşlar, rakamlar önümüzde. Ben her seferinde söylerim, hepimiz sabahlara kadar nutuklar atabilecek nitelikteyiz ama bu nutkun bu memlekette artık bir önemi kalmamıştır.

43

(CHP sıralarından alkışlar) Eğer nutkunuzu rakamlarla, verilerle destekleyemiyorsanız orta yerde söylenecek ve dikkate alınacak bir laf yok demektir. Bakın, aydın namusu içerisinde söyleyelim, bitkisel üretimde üretimi anlamlı ölçüde artan yalnızca 3 ürün vardır AKP döneminde; bunlar mısırdır, ayçiçeğidir ve çeltiktir, bunun dışındaki bütün ürünlerde üretim ya azalmıştır ya da sabit kalmıştır. Üretimin sabit kalması ne anlama gelir? Her yıl nüfus artıran bir ülkede üretimin sabit kalması demek, sizin giderek o alandaki gıda egemenliğini yitirmeniz anlamına gelir. Ve nitekim, şimdi size sayıyorum, bu saydığım ürünlerin tamamında Türkiye net ithalatçıdır. Eğer "Değildir." diyen arkadaşım varsa ya da Bakan "Değildir." diyor ise gelecek, burada rakamları söyleyecek, nutuk atmayacak. Bakın, ben söylüyorum size. Buğday: Türkiye buğdayda net ithalatçı. Arpa: Net ithalatçı. Soya: Net ithalatçı. Ayçiçeği: Net ithalatçı. Mısır: Net ithalatçı. Ayçiçeği, soya, mısır ve arkasından çeltik, çeltikte de net ithalatçı. Gelelim baklagillere: Bakla, mercimek, fasulye, nohut; bunların tamamında bu memleket net ithalatçı. Hayvansal ürünlerin tamamında bu memleket net ithalatçı.

Şimdi, ben bunları söylüyorum, Sayın Bakanın rakamlarla arasının iyi olmadığını sanmıyorum ben. Koskoca Bakanlık onun önüne rakam vermiyor mudur? Fakat, Bakan on bir yılda bir şeyde ustalaştı: Ustalaşması rakamları çarpıtmasındadır.

SADİR DURMAZ (Yozgat) - Rakamlara takla attırır Sayın Bakan!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Şimdi, ben bu çarpıtmanın elbette bir tarafı olmayacağım, onun için kendi rakamlarıyla onları değerlendireceğim.

İyi bakın: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün rakamları. Yani Bakanın, ben her kürsüye çıktığımda "O rakamlar öyle değildir kardeşim, pamuk şöyle olmuştur da öbürü böyle olmuştur." diye attığı, tuttuğu rakamlar.

Bakın, ben size rakam veriyorum. Türkiye, AKP'li on iki yıl boyunca, tarım ve gıda ithalatı açısından rakamlara baktığımızda, örneğin 2014 yılında sevgili arkadaşlarım, 6 milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmiştir, ihraç ettiği tarım ürünü 1 milyar dolardır. Daha ne konuşuyoruz? Ben mi söylüyorum bu rakamı? Bu rakamı Bakanlığın Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Müdürlüğü söylüyor. Demek ki neymiş? 5 milyar dolar bu memlekette tarım ürünleri için dışarıya para akıtıyoruz.

Peki, gıdada durum ne? Gıdada ihracatçıyız. Gıdada 17 milyar dolar, 17,7 milyar dolar ihracat var, 12 milyar dolar da ithalat var. Yani, Türkiye, gıdada ihracatçı ama asıl bizim olmamız gereken, kendimize yetmemiz gereken tarım ürünlerinde net ithalatçı.

Bu, bizi nereye sürüklüyor biliyor musunuz arkadaşlar? Yine ben size rakam vereceğim. Türkiye, 2014 yılında tarım ve gıda ürünleri ithalatına 18 milyar dolar para ödemiş bir memlekettir, tarım ve gıda ürünleri ithalatına 18 milyar dolar para ödemiş bir memlekettir.

Tamamını söyleyeyim ben size: AKP döneminde, yani on üç yıl boyunca tarım ve gıdaya ne kadar ithalat parası ödediniz? Verdiğiniz rakamları topluyorum ve söylüyorum size: 139 milyar dolar. Arkadaşlar, cari rakamla bir çarpın, bölün de uykunuz kaçsın. Yani, Türkiye, AKP döneminde tarım ve gıda ithalatına 350 katrilyon lira ithalat parası ödedi. Daha ne konuşuyoruz? Daha bu gökyüzü altında söyleyecek ne var? Bakan atıyor, tutuyor: "Ben Avrupa'nın 1'inci ülkesi hâline geldim."

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Bakan dinlemiyor ki.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Bakan dinliyor olsaydı memleket bu hâlde olur muydu ya? Bakan dinliyor olsaydı, Bakan azıcık ziraat mühendislerinin, veteriner hekimlerin sözlerine kulak veriyor olsaydı memleket de bu hâlde olmazdı, Bakan da bu hâlde olmazdı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Onun mimarları var, mimarları!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Şimdi onların hepsinden bahsedeceğim.

Şimdi, arkadaşlar, 139 milyar dolar, 350 katrilyon lira… Lafa gelince der ki: "Biz tarımda, gayrisafi millî hasılada Avrupa'da 1'inciyiz." Bilmeyenler de inanıyorlar arkadaşlar.

44

Bakın, ben gene size bir rakam vereyim: Hollanda 41 bin kilometrekare, Konya kadar Hollanda. Hollanda bu tarımsal dış ticaret istatistiğine göre 103 milyar avro ihracat yapıyor, 66 milyar avro ithalat yapıyor. Yani, küçücük Hollanda'nın…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Bak, bilmiyorsun. Rotterdam Limanı'na gelen mallar onlar, aktarma yapıyor; anlatırım.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Aa canım! Sen gelirsin, buradan anlatırsın, ben de öğrenirim.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Tabii anlatırım sana.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Sağ ol, senden öğreneceğim hiçbir şey yok burada.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Bilmiyorsun işte. Gel, götüreyim seni oradaki depolara.

TÜLAY BAKIR (Samsun) - İmkânı var mı bu kadar küçük bir ülkenin…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Kardeşim, bak, ithalatın… Rakam ne bilmiyorum da…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Bırak şimdi. Rakam değil, bak, Rotterdam Limanı'na geliyor, bilmiyorsun işte.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Neyse, senin gibi bir cahil adamla fazla muhabbet etmenin bir anlamı yok.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Bırak şimdi, sensin cahil. Ben sana Rotterdam Limanı'nı söylüyorum.

TÜLAY BAKIR (Samsun) - Sizin okuduğunuz rakamları biz de okuyoruz, yapmayın.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Rakam veriyorum: 103 milyar avro ihracat var, 66 milyar avro ithalat var.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Biz bildiğimiz için söylüyoruz. Sen de bildiğini konuş. Hollanda'da ne kadar elleçleme biliyor musun?

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Bağırma, bağırma! Azıcık efendi ol, benden sonra söz al, gel.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Sen bana "cahil" diyemezsin. Ben sana şunu söylüyorum…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Bu kadar zor mu kardeşim? Söyledim işte, biraz evvel söyledim.

BAŞKAN - Sayın Bak, Sayın Bak…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Sen sus, ondan sonra gelir, burada anlatırsın. Tamam mı?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Rotterdam Limanı'nı söyledim ben sana. Cahil olan sensin.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Ben sana cevap veriyorum.

Bu rakamlar aynı Türkiye'de olduğu gibi…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Rakamları şeyden alma.

45

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Bunu susturacak mısınız, bu arkadaşı?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Orası lojistik merkezi.

BAŞKAN - Sayın Bak, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Ama efendim, "cahil" dedi. Söz istiyorum efendim.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Susturmayacaksanız bırakayım ben, kendisi konuşsun. Böyle bir şey var mı ya?

BAŞKAN - Keşke tüm sayın milletvekilleri hatiplere saygılı olsalar.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Bitince ben söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Bak, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Tamam efendim.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Aynı istatistikle Hollanda'nın 35 milyar avro para kazandığı bir memlekette siz tarım ve gıdada başa baş bile değilsiniz.

Fransa, bu neymiş? Buna -Rotterdam- ne diyeceksin, söyle bakalım. 60 milyar avro Fransa ihracat yapıyor, 48 milyar avro ithalata para harcıyor. Yani, Fransa 11 milyar avro para kazanıyor tarımdan, senin kaybettiğinden.

Gel, ben sana bir de İspanya'dan bahsedeyim. Oraları böyle ezberleyerek bu işler olmuyor, rakamlara bakacaksın: matematik, adamı bozar. 61 milyar avro İspanya'nın ihracat rakamı, ithalat rakamı 47 milyar avro. Bu ne anlama geliyor? Yani, İspanya, Türkiye'den küçük olan İspanya 13 milyar 794 milyon avro tarımdan para kazanıyor ve siz, hâlâ, çıkıp bize diyorsunuz ki: "Gayrisafi millî hasılada 1'inciyiz, Slovenya'yı geçtik, bilmem ne yaptık."

Arkadaşlar, bütün bunlar, bütün içtenliğimle söylüyorum ki bir siyasi çekişme konusunun dışına çıkarılmalı ve bu resmi gördükten sonra "Yazık ya, on bir yıldır yetki verdiğimiz adamlar memleketi ne hâle getirmiş bir bakalım." denilmelidir ama böyle Bakana böyle milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar) Milletvekili, Bakanı korumaktan vazgeçsin de "Bu rakamlar nedir kardeşim, bize niye yalan söylüyorsunuz?"un hesabını sormaya başlasın.

Şimdi, sevgili arkadaşlarım "Türkiye'de tarımı destekliyoruz." diyorlar. Ben size gene bir rakam vereceğim. Bakın, rakam söylüyorum, deyin ki öyle değil. Mehdi Eker tarıma destek vermedi mi? Verdi tabii. Ne kadar destek verdi? On üç yıl boyunca tarıma verdiğiniz bütün destek 70 milyar liradır. Doğru mu? Sayın, hangi yıl ne istiyorsanız, oturalım, teker teker hesabını yapalım. 70 milyar lira tarıma destek vermişsiniz, ithalata harcadığınız, savurduğunuz para 350 milyar lira. Yani, tarıma verdiğiniz desteğin 5 katını ithalat için dışarıya atmışsınız ve siz, hâlâ, çıkıp tarımı, gıdayı savunmaktan bahsediyoruz. Ayıp diye bir şey yok mu? Bu memleketin çiftçisini iflas ettirdiniz, bu memleketin teknik adamını işsiz bıraktınız ve hâlâ "Rotterdam, Rotterdam." diye konuşup duruyorsunuz. Bu memleket, şu anda dışarıya ithalat parası verecek olmasa yani dışarıdan borçla para alıp da onunla çeltik almasa, onunla buğday almasa ekmeğini döndürebilecek durumda değil.

Ha, ben size rakam vereyim: 93 milyon dönüme düştü Türkiye'nin buğday ekim alanları. Yani, Türkiye'nin buğday ekim alanını bile azalttınız ama sizin rakamlara göre buğdayda üretim düşmüyor ve bunu bize anlatıyorsunuz "Ya, biz buğdayda verimliliği destekledik." diye. Ben size rakam veriyorum: Uluslararası Hububat Konseyinin rakamları ile sizin rakamlarınızı karşılaştırdığımızda, on üç yıl içerisinde 27 milyon ton fark oluşuyor. Yani, siz, buğdayın bile istatistiğini doğru tutmuyorsunuz, burada bile istatistikleri çarpıtarak aslında o acı gerçeğin üstünü örtmeye çalışıyorsunuz.

Söyleyecek çok şey var. Örneğin mercimek: 565 bin tondan mercimek üretimini 417 bin tona düşürmediniz mi? Rakamları açın, "Düşürmedik." deyin. Fasulyeyi 650 bin tondan 506 bin tona düşürmediniz mi kardeşim? Kuru fasulye üretimi 250 bin tondan 195 bin tona gerilemedi

46

mi? Bakla üretimi 32 bin tondan 18 bin tona düşmedi mi? Ya, bunları kim yaptı bu memlekette, ben mi yaptım? Bunları Mehdi Eker ve arkadaşları yaptı.

Şimdi, Mehdi Eker ve arkadaşları deyince onları bir tanıyalım. Bakın, Mehdi Eker; üç dönemdir Diyarbakır Milletvekili AKP'den, on bir yıldır Bakan.

Bakan Yardımcısı kim? Diyarbakırlı. Mesleği ne? Mimar. Yani, bir mimar Tarım Bakanlığı Bakan Yardımcısı. Peki, eskiden neydi mesleği? Eskiden Ticaret Odası Başkanıydı ama Diyarbakır Milletvekiliydi.

Halis Bilden, TİGEM Genel Müdürü. Nereli bu vatandaş? Diyarbakırlı. Halis Bilden, TİGEM'e yani tohuma bakacak yani damızlık hayvana bakacak. Mesleği ne Halis Bilden'in? Mesleği mimar. Ne yapmış bu mimar Bakanlıkta? Personel Genel Müdür Yardımcılığı yapmış, İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı yapmış; Et Balık Kurumu Yönetim Kurulu Üyeliği yapmış, Başkanlığı yapmış; Yüksek Komiserler Kurulu Üyesi aynı zamanda -mutlaka olması lazım- sonra TİGEM'in Genel Müdürü olmuş. Bir Diyarbakırlı mimardan başka eti, sütü, tohumu teslim edecek adam bulamadınız mı kardeşim? Ve bu vatandaş da Diyarbakırlı.

Mustafa Kayhan, veteriner hekim. Nereli? Diyarbakırlı. Ne yapmış bu vatandaş? Yüksek Komiserler Kurulu Üyesi. Şimdi ne yapıyor? İstifa ediyor. Ne için? Diyarbakır'dan AKP milletvekili olmak için.

Nizamettin Ekinci, Mardin doğumlu ama okulları Diyarbakır'da okumuş. Personel Genel Müdürü. Ne yapıyor bu vatandaş? Bakın, bu kamu yönetimi uzmanı, aynı zamanda ÇAYKUR Yönetim Kurulu Üyesi, aynı zamanda Toprak Mahsulleri Ofisi Yönetim Kurulu Üyesi. Ya, ne bereketlisiniz be kardeşim(!)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Yetenekli, yetenekli(!)

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Bir de bilmediğiniz bir şey olsun ya! Bir tane kamu yönetimi uzmanını alıyorsun, adam personelden anlıyor, adam çaydan anlıyor, adam hububattan anlıyor. Esas ne? Esası paradan alıyorsunuz, paradan; başka bir şeyden anlamazsınız. (CHP sıralarından alkışlar) Yani o yönetim kurulluklarından cebinize para atacaksınız.

Şimdi ben soruyorum: Tarım Kredi Kooperatifi Genel Müdürü, siyasal bilgiler fakültesi mezunu İrfan Güvendi ne kadar maaş alıyor? Bana bunu bir söyleyin bakalım. Bu, Razi Petrokimyanın Yönetim Kurulu Başkanlığından ayda ne kadar para alıyor? Bunu bana söyleyin.

Arkadaşlar, bütün bunları niye söyledim? Diyarbakır'a benim büyük saygım var, Diyarbakır kadim bir memlekettir. Elbette, bu memleketin Bakanlığında Diyarbakır'dan da yönetici olacaktır.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Olmasın.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Ancak, eğer bir Bakan yöneticilerinin tamamını Diyarbakır'dan seçmişse, kendisi Diyarbakırlıysa, Bakan Yardımcısı Diyarbakırlıysa, 5 genel müdürü Diyarbakırlıysa, bunların tamamı da AKP'li ya da AKP'den milletvekili olmak için istifa etmişse biz neyi görüyoruz? Bu Bakanlıkta bir, dar bölge anlayışı var; iki, müthiş bir siyasallaşma var. İşte, bu başarısızlığın nedeni budur arkadaşlar.

Ben size söyleyeyim, kendi bölgeleriyle ilgili olarak ne yapmışlar: GAP değil mi; Diyarbakır, Gaziantep, Mardin, Adıyaman değil mi? GAP'a ne yapmışlar, bu Diyarbakır'ın çocukları GAP'a ne yapmışlar? Bakın arkadaşlar, 1,7 milyon hektar alan su bekliyor GAP'ta, bugüne kadar götürebildiğimiz miktar 411 bin hektar. Siz yılda 19 bin hektar yalnızca sulama yatırımı yapabiliyorsunuz. Sizin bu yatırım hızıyla GAP'taki alanların tamamını sulayabilmeniz için altmış altı yıla ihtiyacınız var. Yani Allah Mehdi Eker'e uzun ömür versin, böyle 6 kere daha on bir yıllık peridoyu yakalayabilirse GAP'taki sulama alanlarının tamamı sulanacak arkadaşlar.

Şimdi, böylesine etkin olmayan, gerçekten verimsiz bir yönetimi hiç olmazsa alkışlamayın, hiç olmazsa "Hesabını nasıl soralım?" diye bakın.

47

Bu neye yol açıyor biliyor musunuz? Batman'da işsizlik yüzde 23,4; Mardin'de yüzde 20,6; Siirt'te yüzde 20,5; Şırnak'ta 20,1; Diyarbakır'da 18,7; Şanlıurfa'da 16,3. İşte, siz, tarımın başladığı toprakları, bu memleketin en güzel topraklarını işsizlik cenneti hâline getirdiniz. Niye? Çünkü "Bütün cukkaları cebimize nasıl atarız?" diye düşündünüz. Başka bir şey düşünmediğiniz için memleket maalesef bu durumda.

Son söyleyeceğim şudur: Böyle genel müdürlerinize yönetim kurulu üyelikleri ayarlayacağınıza, Türkiye'de 20 bin kadronuz boş, bu kadrolara ziraat mühendisi, gıda mühendisi, veteriner hekim, su ürünleri mühendisi, balıkçılık teknolojisi mühendisi, laborant, tekniker, teknisyen, bu arkadaşları atayın. Yani, bütün kadroların maaşlarını genel müdürleriniz yiyeceğine, memleketin çocuklarına imkân tanıyın da Tarım Bakanlığı biraz AR-GE'ye kavuşsun, Tarım Bakanlığı biraz siyaseti bir tarafa bıraksın, dar bölgeciliği bir tarafa bıraksın ve memleketin evlatlarına hiç olmazsa iş versin.

Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Sayın Başkanım, şahsıma "cahil" diyerek sataşmıştır, söz istiyorum.

BAŞKAN - Ne diye sataştı size?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - "Cahil" diyerek sataşmıştır.

BAŞKAN - Efendim?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - "Cahil" diyerek sataşmıştır efendim.

BAŞKAN - Niye "cahil" dedi size?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Kendisi herkese öyle davranıyor demek ki. Cevabını vermek istiyorum efendim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hangi maddeden istiyor efendim, hangi maddeden?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - 69 efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak'ın, Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın'ın (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, hatibin bir milletvekiline karşı böyle bir cümle kullanması çok yanlış.

Bir kere, ben size katkı yapmaya çalıştım, dinleseydiniz, değerlendirirdiniz.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Şimdi zamanı, yap o katkıyı şimdi oradan. Oradan yaparsın o katkıyı şimdi.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Şunu söylersiniz: Bakın, Hollanda'yla ilgili verdiğiniz rakamlar… Bir kere, Rotterdam Limanı'nı düşünmeniz lazım. Rotterdam Limanı'nı ben gezdim, orada staj da yaptım, çalıştım da.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - İzmir Limanı'nı düşünmeyecek miyiz?

48

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Bakın, dinleyin önce; bakın, dinleyin, ben bilgi veriyorum size. Bilgi veren insanı bir dinleyin, bilgiyle beraber zenginleşin. Bakın, rakamlara bakın.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Sen kim, bana bilgi vermek kim ya!

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Şimdi, Hollanda'nın Rotterdam Limanı bir lojistik üssüdür. Tahıllar gelir. Oradaki siloları gezmediyseniz, ben sizi götüreyim, gezdireyim. Orada "farm" vardır.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Ya, ithalattan, ihracattan bahsediyoruz, bütün rakamlardan bahsediyoruz! Ne diyorsun sen? Bütün rakamlardan bahsediyoruz biz!

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Bakın, siz ne konuşuyorsunuz? Dolayısıyla, o rakamlar, yapılan ihracatların hepsi oradan gelen mallarla alakadır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Buğday Dubai'den geliyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Dolayısıyla, siz Rotterdam Limanı'nı bir gezin, bir görün. Ondan sonra şuna bakın…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Ya, gelene "ithalat" diyoruz, gidene "ihracat" diyoruz. Limandan geliyor zaten, başka bir yerden gelmiyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Bakın, size bir şey söyleyeyim. Ben burada katkı yapmaya çalıştım. Ama, şunu dinle: Siz, her zaman, insanlara, size bir şey söyleyen insana "cahil" mi dersiniz, yoksa "bidon kafalı" mı derseniz, "göbeğini kaşıyan" mı dersiniz?

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Herkese demem, sana diyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Ya, arkadaş, millete yukarıdan bakmayı bırakın; katkıları alın, dinleyin. Yanlış olabilir, beni de ikna et, beraber konuşalım. Ama niye oradan "cahil" diye bağırıyorsun? Esas bu cümleler sana yakışmıyor. Bu rakamları biliyorsan, bir milletvekili arkadaşına "cahil" diye konuşma.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Anlatıyoruz, anlatıyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Ben sana öyle söylemeyeceğim. Bilgilerinize katkı alın, konuşun, faydası olur. Sonra rakamları çarpıtmayın lütfen. Lütfen böyle konuşmayın.

Ve şunu da söyleyeyim: Eğer bağırarak konuşuyorsanız insanları ikna edemezsiniz. Bağırarak konuşmanız doğru söylediğiniz anlamına gelmez. Sizi, güzel dinlerler, bilgi, katkı sağlarlar, biz de faydalanırız ama insanlara "cahil" demeyin, "göbeğini kaşıyan" demeyin, "bidon kafalı" demeyin. Sizi sandığa gömerler, her zaman da sandığa gömdüler. Bunu unutmayın.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Günaydın.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Hatip, hitabında benim söylemediğim "göbeğini kaşıyan adam", "bidon kafalı adam" gibi deyimleri, sanki benim kullandığımı ima ederek tarafıma sataşmıştır. 60'ıncı maddeden söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Günaydın.

Sataşma nedeniyle iki dakika size söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

49

2.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın'ın, İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak'ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Sevgili arkadaşlarım, ben, buraya, kürsüye çıkarken bir söz söyleyerek çıktım: Gelin, şu on bir, on iki yılın muhasebesini beraber yapalım, verileri ortaya koyalım ve bu verileri çarpmadan, bölmeden yani çarpıtmadan, doğru dürüst ortaya koyarak başarılılarsa hep beraber aferin diyelim, ya değilse hesabını soralım dedim.

Şimdi, bana, eğer ben Hollanda'nın dış ticaret rakamını kullanırken "Rotterdam Limanı'nı unutma." diyorsa bir insan, o zaman ben ona derim ki: İthalatın, ihracatın Rotterdam Limanı'ndan başka kaynakları da var. Bak ithalat kara yoluyla da olur, deniz yoluyla da olur, hava yoluyla da olur, Rotterdam Limanı da buna dâhildir.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Tahıl öyle taşınmaz; tahıl, büyük kütleler hâlinde taşınır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Chicago'dan gelir tahıl, bravo; Rotterdam değil.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Gerçekten Hollanda da "reexport" yapan bir ülkedir ancak "reexport" da doğal olarak bütün bu hesabın içine girer diyorum ve bütün bunlardan Hollanda 35 milyar avro para kazanıyor diyorum. Ne yapsın? Tablo o kadar kötü ki, arkadaş kıvranıyor, kıvranıyor, söyleyecek başka bir şey bulamadığı için de diyor ki: "Limanları unutma." Sanki Türkiye'de liman yok, sanki Fransa'da liman yok, sanki İtalya'da liman yok.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Rotterdam'ın rakamlarına bak, Rotterdam'ın. Seni götürelim, dünyayı gez gör.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Türkiye'den örnek veriyoruz, Avrupa'dan örnek veriyoruz, Fransa'dan örnek veriyoruz ama Allah size kolaylık versin kardeşim; "Ben biat edeceğim." diye, "Bir dönem daha milletvekili olmak için göze gireceğim." diye böylesine garip, ipe sapa gelmez, somut gerçekle hiçbir bağlantısı olmayan şeyleri savunmak durumunda kalıyorsunuz. Ben bir kez daha söylüyorum ki: Allah size kolaylık versin.

Bu tutanakları torunlarınız okuyacaklar ve "Gerçekten, ne kadar doğru saptamalar yapmışlar." demeyecekler, "Ya, adamın bir tanesi 'Gelin dönem biterken güzel güzel tarım konuşalım, muhasebe yapalım.' derken bizimki hâlâ laf atma derdindeymiş, o attığı lafın da en ufak bir somutluğu yokmuş." diyecek. Dolayısıyla, adınıza üzülüyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Kendi adına üzül, kendi adına.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Ben söyleyeceğimi söyledim, çık sen de söyle.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, hayvancılık ve tarım sektörünün bitme noktasına geldiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/49) (Devam)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Erdoğan, Adıyaman Milletvekili.

50

Buyurun Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehdi Eker hakkında vermiş olduğu gensoru üzerinde, AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlarım.

Değerli hatipleri dinledim, gerçekten, farklı bir ülkede mi yaşıyoruz dedim. Çektiğimiz sıkıntıları, insanları ayırdığınız sınıfları, bu düşüncenin hâlen devam ettiğini görmek beni gerçekten üzdü.

SADİR DURMAZ (Yozgat) - Mehmet Bey, biz sizi ne zaman dinlesek emin olun ki farklı bir ülkede yaşadığımızı düşünüyoruz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Ahmet Kaya'yı rahmetle hatırlıyorum, "Diyarbakırlıymış, adı Bahtiyar; suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar." derdi. Diyarbakırlı mevlit okudu diye suçladı. İşte, bu ayrımcı zihniyet var ya değerli dostlar, işte, ne çektiysek bundan çektik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Ayıp oluyor, ayıp! Ayıp oluyor sadece, başka bir şey değil.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - O ayrımcılık, ötekileştirme size ait. Bu ülkeyi, Alevi, Sünni; Gürcü, Laz, Kürt diye bölen sizsiniz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Gözünün önünü göremeyen bir Türkiye vardı, şimdi, 2023 hedeflerini gerçekleştirmek için emin adımlarla yürüyen bir Türkiye var.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Sen bir bakan ol, herkesi Adıyamanlı yap.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Asıl kaptanlık burnunun ucunu görmek değil, ufku görmektir. "İstikbalde en güçlü sada bu milletin sadası olmalıdır." diye yürüyen…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - İlk defa saman ithal edilecek zamanınızda, et ithal edilecek, canlı hayvan ithal edilecek; burnunun ucunu göreceksin.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - …reisin başkanlığında, cumhuriyetimizin 100'üncü yılında zalimin çekindiği, mazluma merhamet eli olarak uzanan bir Türkiye var.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Anlat, anlat.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Bu milletin yolu açıktır değerli dostlar, geleceğimiz aydınlıktır. 40 milyar dolar ihracat, 150 milyar dolar tarımsal millî gelir, suya hasret topraklarımızın suya kavuştuğu bir Türkiye için çalışıyoruz.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Hâlâ devam ediyorsun, hâlâ devam ediyorsun.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Tarımdaki stratejilerin, yeniliklerin öncüsü Sayın Bakanımız Mehdi Eker'e teşekkür ediyoruz. Şunun farkındayız: Yaptıklarımız var ama yapamadıklarımız da var, eksiklerimiz de var, bunları tamamlamak için gayret ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, tarım, Türkiye'deki büyük potansiyeli kullanmaya değişik yollardan katkısı, çalışan kesime yüzde 23 oranında istihdam yaratması, ülke nüfusunun zorunlu gıda maddelerini karşılaması, aynı zamanda kendi besin güvenliğimizi koruması gibi stratejik bir öneme sahip.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Nereden geldi istihdama sizin zamanınızda? Ne kadardı, nereye geldi, onu da söyle.

51

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - İktidara geldiğimizde itibarı yıpratılmış, ekonomi içinde "kara delik" diye nitelendirilen bir tarım ve çiftçimiz vardı. 9 Aralık 1999, IMF'ye verilen niyet mektupları, neler söylediniz…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Dış borç bitti değil mi? Bir, "hazine.gov.tr"ye gir de kaç para kredi aldığına bak IMF'ye ödemek için.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - …"Reform yapacağız" dediniz. O reform programlarının orta vadeli amacı, var olan destekleme programlarını safhalar hâlinde ortadan kaldırmak ve doğrudan gelir desteği sistemiyle değiştirmek deniyordu. 57'nci Hükûmet doğrudan gelir desteğine geçişi "Kamu maliyesi üzerindeki tarımsal destekleme yükünü hafifletme amacında olduğumuz kesindir." diye ne yazık ki bunu ifade ediyordu. "Tarımda reform" adı altında bu ülkenin aziz çiftçilerine bir zehir içirildi değerli arkadaşlar ama milletimiz bunları unutmadı. Kredi sübvansiyonlarının kaldırılacağı, dolaylı destekler yerine doğrudan gelir desteği konulacağı, gübre desteğinin kaldırılacağı, Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Desteğinin Verilmesi Hakkında Kanun'un kaldırılacağı; Toprak Mahsulleri Ofisinin fiyat desteğinin kaldırılacağı, hububat fiyatları, şeker pancarı fiyatları, tütün fiyatları… "Ey IMF, sana bu mektubu veriyorum. Bu mektupta verdiğim taahhüdüm sözümdür. Bu oranı geçirmeyeceğim, bu oranın daha üzerinde bu millete bir şey vermeyeceğim." Millete açıklamadılar ama IMF'ye her şeyi detayına kadar, en derinlemesine kadar ifade etmekten çekinmediler.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Ya, memlekette şeker pancarı mı kaldı?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tam 765 bin çiftçimiz 2,7 katrilyonluk bir borçla karşı karşıya kalmıştı. O günlerde enflasyon yüzde 45; Ziraat Bankasından yüzde 59, Tarım Krediden yüzde 69'la borçlanmış, borç sarmalında, haciz kıskacında olan bir çiftçimiz vardı değerli dostlar ama işte o gün AK PARTİ imdadına yetişti; 2,7 milyar TL'lik borcun 1,2 milyar TL'sini sildik, geri kalanını üç yılda ödeme imkânı getirdik.

SADİR DURMAZ (Yozgat) - Nereden sildiniz, bir de onu açıkla.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Çünkü artık Türkiye'de gerçekleri gören, halkını iyi anlayan, üretime değer veren bir iktidar iş başındadır.

SADİR DURMAZ (Yozgat) - Nasıl sildiniz?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Bizim insanımıza bir gönül borcumuz var, bunu ödeme azmi ve gayreti içerisindeyiz.

Tarım politikalarını belirlerken popülist yaklaşımla, siyasi menfaatleri memleket menfaatlerinin önüne koyarak hareket etme lüksümüz olmadı. Her kuruşun hesabını iyi yapmak, bu hesabı yaparken de resmin tamamını görmeyi asla ihmal etmemeliydik. Çok gördük: "Ne veriyorsa 2 katını veriyorum." diyenleri çok gördük, "Çamurun üstüne oturmam." diyenleri gördük, "Verdimse ben verdim." diyenleri gördük. İşte, AK PARTİ, bozulan dengeleri düzeltmek için geldi.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - "Evdeki paraları sıfırladın mı?" diyenleri de gördük Mehmet. "Evdeki paraları sıfırlandın mı?" diyenleri de çok gördü bu millet.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - İktidara gelmek için pervasızca laf atıp tutanların, Kafdağı'nın ardındakini vadedenlerin, her yolu mübah görenlerin aynaya baktıklarında yüzleri kızarmadı ama milletin aynasında mahcup oldular.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - 17, 25 yolsuzluklarını aklayanları da çok gördük.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Yıllardır "Tarım ülkesiyiz." diye bizi oyalayanlara sormak lazım: Neredeydi Tarım Kanunu, neredeydi Tohumculuk Kanunu, çiftçilerimizi mağduriyetten kurtaracak tarım ürünleri sigortamız neredeydi?

SADİR DURMAZ (Yozgat) - On üç yılda her bir yıl 1 düzenleme yapsan 13 tane düzenleme yapmış olursun.

52

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - İşte AK PARTİ, sorunları çözme konusundaki irade ve kararlılığının önemli bir sonucu olarak bugün tarımda önemli bir noktaya geldi.

SADİR DURMAZ (Yozgat) - Senin aklınız ermez bu işlere.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Tarımda cumhuriyet döneminde hiç olmadığı kadar destek, bu dönemde AK PARTİ'yle ulaştı. Tarım Kanunu da dâhil sektörle ilgili 15 önemli kanun çıkarıldı.

Değerli dostlar, arkadaşlarımız, hatipler anlattılar: "İthalata milyar dolarlar harcanıyor." diye. hatırlar mısınız o günleri?

ÖNDER MATLI (Bursa) - Hatırlat.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Borç sormalı, haciz kıskacı, dövizin yükseldiği, insanların umutlarının tükendiği, borsanın dibe vurduğu dönemde, işte o günlerde onların yaptıkları ama AK PARTİ'nin bir güneş gibi bu milletin ufkuna doğup da yaptıkları apaçık ortadadır.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Ya, bir tane rakam ver, Allah'ını seversen bir tane rakam ver, nutuk atma da bir tane rakam ver ya. Hangi üretimi nereden nereye çıkarttın ya? Bir üründe bir tane rakam ver ya.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Rakamları vereceğim.

Şimdi, sayın hatip "Milyar dolarlar ithalata gitti." dedi. Değerli dostlar, hatırlar mısınız, 1 milyar dolar IMF'den almak için el pençe divan duruldu.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Evet, at pazarlığı yaptınız, Kuveyt'te at pazarlığı yaptınız, Kuveyt'te.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - 1 milyar dolar IMF'den alınacak 100 milyon dolarlık dilimi için bu Mecliste on beş günde 15 kanun çıkarıldı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Ali Babacan Bey'e sor bakalım, o 1 milyar dolar için at pazarlığı yaptı mı yapmadı mı?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Kamu düzenini sağlama adına bir kanunu çıkarmak için on beş günde çıkarttırmayanlar, bunun için her türlü muhalefeti yapanlar, sizler, sizin gibi düşünenler; o gün, ne yazık ki IMF'nin talimatıyla on beş günde 15 kanunun çıkarılması burada gerçekleşti.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Mehmetçiğim Ali Babacan at pazarlığı yaptı mı yapmadı 1 milyar dolar için?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Tohumun toprakla, emeğin bereketle buluştuğu bu coğrafyada hayaller gerçeğe, umutlar üretime dönüşmeye AK PARTİ'yle devam ediyor.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Bir tane rakam ver ya, bir tane rakam ver, bırak hayali, umudu; bir tane rakam ver ya, bir rakam ver, bir rakam!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Tarımın millî gelire katkısı her yıl artıyor, 36 milyar liradan 116 milyar liraya ulaştı. Tarım ürünlerimiz artık dünya pazarlarında. 4 milyar dolar tarımsal ihracatımız 18 milyar dolara ulaştı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Popülist konuşmalar karın doyurmuyor Mehmet. Sürenin sonuna geldin, çiftçiyle yüzleşeceksin, çiftçiyle yüzleşeceksin.

BAŞKAN - Sayın Korkmaz, lütfen…

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Tarımsal dış ticarette net ihracatçıyız.

53

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - İthalat ne oldu, ithalat ne oldu?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - 2002'de 14'üncü sırada olan ülkemiz, şimdi un ihracatında 2005'ten bu yana dünyada 1'inci. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Çiftçi seni bekliyor Mehmet, Besni çiftçisi sizleri bekliyor.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Buğday ithal ediyoruz da bunu un olarak ihraç ediyoruz hem de dünyada 1'inciyiz, bu aldığımız buğdaylar un olarak gidiyor; bunu herhâlde göremediniz.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Gördük, gördük. 9 milyar dolar buğdaya para veriyorsunuz, 6 milyar dolar…

BAŞKAN - Sayın Günaydın, siz konuşurken müdahale edilmesin istiyordunuz, lütfen ama…

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Siyasetçiye yakışan dinlemektir, ben sizi dinledim, laf atmadım.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Doğru, ben senden sonra geleceğim…

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - 78 milyon vatandaşımızı, 35 milyon turisti besliyoruz, üstüne de 18 milyar dolar tarım ve gıda ürününü ihraç ediyoruz. Hayvansal üründe ihracatta rekorlar kırılıyor. On üç yıl aradan sonra 2013 yılında Avrupa Birliğine süt ve süt ürünleri ihracatımız yeniden başladı. Tarımsal kredi faiz oranları düşürüldü; yüzde 59-yüzde 69 nereydi, yüzde 0,8 nerede? 2002'de çiftçilerimize 1,8 milyar liralık tarımsal destek verildi, 2014 yılında 9,7 milyar, 2015 yılında tam 10 katrilyon destek vereceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖNDER MATLI (Bursa) - Nereden nereye!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Bravo, ver rakamları!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - 12 kalem olan destek sayısı 63 kaleme çıkarıldı. "Bu destekler nedir?" diyor.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - İthalatın beşte 1'i.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Değerli dostlar, değerli milletvekilleri; 2002 yılındaki bütçenin yatırım miktarı sadece 9 milyar lira iken, sadece yatırım miktarı 9 katrilyon iken AKP PARTİ iktidarında sadece bu yıl çiftçimize tam 10 katrilyon ödeyeceğiz. Helalühoş olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama yeterli mi? Bunların yetmediğinin de bilincindeyiz.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Mazottan ne kadar alıyorsunuz, mazottan?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - İktidarımız döneminde çiftçilerimize toplam 70 katrilyon lira nakit hibe desteği verildi.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - 150 katrilyon lira ithalat.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Rakam istiyor, ver, ver!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - 2002'de 83 milyon lira olan hayvancılık desteği 2,7 milyar liraya yükseldi.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - O, rakamları 70'li yıllardan almış galiba!

BAŞKAN - Sayın Bak, konuşan muhalefet milletvekili değil.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Hayvancılığa AK PARTİ döneminde tam 15 katrilyon, 15 milyar lira destekleme verildi. Yılların sorunu olan verimli arazilerin bölünmesine kalıcı

54

çözüm getiren yasal düzenlemeler yapıldı. Arazi toplulaştırması çalışmalarına hız verildi, parçalı araziler birleştirildi. Yerli tohumculuğu destekledik. Tarım sigortası uygulamalarını başlattık. Yapılan bu desteklerle buğday üretimimiz 22 milyon tona, mısır üretimimiz 6 milyon tona ulaştı; çeltik 900 bin tona, ayçiçeği üretimi 1,5 milyon tona ulaştı. Cumhuriyet tarihinin üretim rekorları kırıldı. Toplam hububat üretimimiz yüzde 22 artarak 37,5 milyon tona, toplam meyve üretimimiz yüzde 37 artarak 19 milyon tona yükseldi. Hayvancılıkta ıslah çalışmaları, mera ıslah çalışmaları yapıldı.

Değerli milletvekilleri, 3 Kasım 2002'de Türkiye'de aziz milletimiz yeni bir güne büyük umutlarla başlamıştı. Eski Türkiye'de millî irade vesayet tehdidi altındaydı, 28 Şubatın gölgesi eski Türkiye'nin üzerindeydi.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Hâlâ mı istismar Mehmet?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Eski Türkiye'de insanlar düşünceleri, inançları, kıyafetleri, konuştukları diller itibarıyla tahrik ediliyor, sorgulanıyor, dışlanıyordu; tehdit olarak görülüyordu. Eski Türkiye'de on altı ayda bir Hükûmet değişiyordu. Eski Türkiye, IMF kapısında sıradan IMF memurlarıyla müzakere eden bir Türkiye'ydi. Bizler yeni Türkiye derken bir daha değil namerde, merde dahi muhtaç olmayan bir Türkiye'yi arzuluyoruz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Graham Fuller de "Yeni Türkiye." diyor.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Kısa dönemli iktidara ayarlı olanların zihinleri, gönülleri, yürekleri bunu anlamaya yetmez. Eski Türkiye dünya gündemine sadece terörle, depremle gelen Türkiye'ydi. Yeni Türkiye, evet, eleştiriyorlar, birileri üzerimize geliyor…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Kasalarla, ayakkabı kutulularıyla geliyor, milyar dolarlarla geliyor yeni Türkiye.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - …ama yaptıklarıyla, vizyonuyla, insanlık âlemine sahip çıkmasıyla uluslararası gündemin en önemli aktörlerinden biridir. Eski Türkiye'de 1 milyar dolar IMF'den borç almak için el pençe divan duranlar vardı. Eski Türkiye'de Hakkâri, Edirne değil, başkent Ankara'nın köylerine yol götüremeyen, su götüremeyen bir Türkiye vardı. Eski Türkiye'de seçim ekonomisi diyerek popülizm yaptılar, milletin kaynakları çarçur edildi, milletin emanetine haksızlık ettiler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İşte, eski Türkiye'de yapılan bu yanlışlara aziz milletimiz "Dur." dedi. İnşallah, 2015 seçimlerine doğru yürürken, Anadolu'nun her bir köşesinde biz bu güneşin yükseldiğine bir daha şahitlik edeceğiz. Biz insanımızla gönül diliyle konuşmaya devam edeceğiz. 2015 seçimlerinde de inanıyorum ki aziz milletimiz emaneti bir kez daha AK PARTİ'ye verecektir. Nasıl 4 Kasım sabahı yeni bir Türkiye'ye, yeni bir dünyaya doğmuşsa güneş, inşallah 7 Haziranda da yepyeni bir dünyaya, yepyeni bir Türkiye'ye doğru yürüyüşümüz hızlı bir şekilde devam edecek diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan…

SADİR DURMAZ (Yozgat) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bir saniye, önce anlaşın hanginizin söz isteyeceğine.

SADİR DURMAZ (Yozgat) - Konuşmacı, şahsımı kastederek Sayın Bakana yaptığım bir değerlendirme üzerinden mevlitten rahatsız olduğumuz gibi, konuşmamı son derece saptırmıştır. O nedenle sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Durmaz, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz'ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan'ın (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

55

SADİR DURMAZ (Yozgat) - Sayın Başkan, sayın hatip, benim Sayın Bakanımıza bir siyasi ironi olarak "Mevlit okumayı biliyorsa mahvettiği, öldürdüğü çiftçimizin cenaze namazını da kıldıracaktır." şeklindeki değerlendirmemi aldı, "Bizim mevlitten rahatsız olduğumuz." şeklinde, tam da AKP'ye yakışır bir şekilde saptırdı.

Şimdi, benim bu söylemimden rahatsız olan sayın konuşmacı, peygamberlik halkası ne zaman sona erdi, soruyorum? Peygamber Efendimiz'le birlikte değil mi? Recep Tayyip Erdoğan'a "ikinci peygamber" dediklerinde niçin rahatsız olmadın?

RECEP ÖZEL (Isparta) - Kim dedi onu ya?

SADİR DURMAZ (Devamla) - "Allah'ın bütün vasıflarını, sıfatlarını taşıyor." dediğinde niçin rahatsız olmadın?

RECEP ÖZEL (Isparta) - Şimdi sen çarpıtıyorsun, öyle bir şey yok.

SADİR DURMAZ (Devamla) - "Peygamber Efendimiz kibir yaptı, biz kibir yapmadık." dediklerinde niçin rahatsız olmadın? "Bakara makara" diyerek Kur'an-ı Kerim'le dalga geçildiğinde…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Oy verdi, oy, oy, oy!

SADİR DURMAZ (Devamla) - …niçin rahatsız olmadın da benim söylediğim bir siyasi ironiyi saptırıp…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Akladılar, oy verdiler.

SADİR DURMAZ (Devamla) - Ne zaman bırakacaksınız dinle aldatmayı? Ne zaman bırakacaksınız din alıp din satmayı?

RECEP ÖZEL (Isparta) - Hiç de din alıp satmıyoruz.

SADİR DURMAZ (Devamla) - Ayıp oluyor!

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) - Çok ayıp, çok.

SADİR DURMAZ (Devamla) - Ben mevlit için… Sayın Bakan okudu mevlidi, kendisi gelir cevabını verir, bende söylerim, ama ben mevlitten rahatsız olmam, elhamdülillah Müslüman bir Türk çocuğuyum ben. Anladınız mı?

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) - Tamam ne güzel, ama din alıp satmayla itham edemezsiniz.

SADİR DURMAZ (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan…

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) - Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Bostancı, Sayın Uzunırmak daha önce el kaldırmıştı.

Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - 57'nci Hükûmetle ilgili -grubumuzun, partimizin hükûmette olduğu bir dönemi- çarpık bilgiler ve suçlayıcı bir ifade kullanılmıştır, aydınlatmak istiyorum.

56